Peygamber Efendimizden sonra müslümanlar başsız kalmıştı. Bu hâl uzun zaman devam edemezdi. Dumanlı havayı seven münafıklar boş durmuyordu. Onlara fırsat verilmemeliydi. Bekleyecek zaman değildi. Bu kudsî vazife Hazreti Ebubekire teklif edildi, fakat o kabul etmedi. Hatırlı kimseler ısrar ettiler. Fitne uyanmaması için kabul etmek zorunda kaldı. Müslümanlar ona tâbi oldular. Bir müddet sonra, Hazreti Ali Efendimiz de geldi, biat etti. Haşimîler ise, onun izinden gitmekte tereddüt etmediler. Böylece halife seçilmiş, mesele kolaylıkla hallolmuştu.
Hazreti Ebubekir, Peygamberimize ilk iman edenlerdendi. Her zaman Onun yanında olmuştu. Fedakârlığı dillerde destandı. "Sıddîk" lâkabıyla şereflenmişti. Efendimizle birlikte hicret etmek yine ona nasip olmuştu. Bir hadîsi şerifte, "Ebûbekir marifetullah ile sizden üstün kılındı" buyuran Peygamberimiz, bu müstesna sahabenin kızıyla da evlenmişti. Hazreti Ali ise, "Doğruyu getiren ve onu tasdik edenlere gelince, işte onlar takvaya erenlerin ta kendileridir" âyetinin Hazreti Ebubekir hakkında nazil olduğunu söylemişti.
Hazreti Ebubekir, vefatından önce Hazreti Ömeri halife tayin etti. Hazreti Ali ve diğer bütün sahabeler ona tâbi oldular. Hazreti Ömer, islâm için halisane çalışan mümtaz bir sahabeydi. Allah, dini onunla aziz etmişti. Peygamber Efendimiz de, "Allah, hakkı Ömerin diline ve kalbine koydu" buyurmuştu. Hazreti Ali de, Hazreti Ömeri çok severdi. Nitekim ona kızını vermiş, akraba olmuştu ki, bu olayı pek az kimse bilir. Hazreti Ali, onun hakkında şöyle diyordu: "Bir yerde huzur ve asayiş varsa, bu Ömerin varlığına alâmetti." Şu söz de Hazreti Ali radıyallahu anhın: "iyi kişiler anıldığı zaman, Ömer akla gelmeli."
Hazreti Ömer, namaz kılarken yaralanınca, "yerine oğlunu halife tayin et" dediler. O kabul etmedi. idarî yapının saltanata dönüşmesinden çekiniyordu. Önde gelen sahabelerden oluşan bir meclis kurdu. Aralarından bir halife seçmelerini söyledi. Heyette Hazreti Ali de vardı. Üç gün devam eden görüşmelerden sonra Hazreti Osman halife seçildi. Meclis üyeleri ona tâbi oldular. Hazreti Ali efendimiz ilk biat edenlerdendi.
Hazreti Osman, Peygamber Efendimizin iki defa damadı olmak bahtiyarlığına erişmişti. Peygamberimiz, onun hakkında, "Muhakkak Allah, Osmana kızımı nikâhlamam için vahy eyledi" buyurmuştu. Bir başka hadîste ise, "Osman, ahlâkça bana en çok benzeyeninizdir" diyordu. Fitnelerden haber verirken, Hazreti Osmanı göstererek "O fitnede, bu, mazlum olarak öldürülür" diye haber vermişti. Nitekim Kuranı Kerim okurken şehit edilmiştir.
Dördüncü halife ise, Hazreti Ali radıyallahu anhtır. Büyük sahabelerin reyleriyle seçilmiştir. Hazreti Ali Efendimiz, ilim ve şecaatte müstesna idi. Peygamber Efendimiz "Ben ilmin şehriyim, Ali de o şehrin kapısıdır" buyurmuştu. Hazreti Fatıma annemizle evlenmişti. Hazreti Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin babasıydı. "Oniki imam" namıyla meşhur muhterem insanların ilkiydi. ibadet ve takvada çok ileriydi. Çocukken müslüman olmuş, asla puta tapmamıştı. Kahramanlığından dolayı "Allahın Arslanı" diye anılırdı. Bir lâkabı da "Haydar"dı. Sünnî olsun, Alevî olsun bütün evliyalar onu "tarikat şahı" olarak tanırlar. Hakkında birçok hadîsi şerif rivayet edilmektedir:
"Aliyi seven beni sevmiş olur. Aliye düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş olur."
"Münafıkların kalbinde dört kimsenin muhabbeti toplanmaz: Ebubekir, Ömer, Osman, Ali"
"Her nebinin nesli kendindendir. Benim neslim Alinin neslidir."
Hazreti Ali Efendimiz, kendinden önceki halifelere hem itaat etmişti, hem de yardım. Üçünün de şeyhülislâmıydı. Yirmi sene boyunca bu halini değiştirmemişti. Onları hak görmese ve benimsemese asla susmaz, hakkını arardı. Çünkü, hem hakperest, hem de kahraman bir sahabeydi. Riyakârlık etmez, sonunda ölüm de olsa doğruyu söylerdi. Münafıkların, "Ali, kendinden öncekileri benimsememiş, fakat korkusundan itaat eder görünmüştü" demeleri katmerli bir yalandı. Bu söz, Hazreti Ali Efendimize en büyük iftiradır. O, ikiyüzlülük edecek insan değildi. Mertti, samimîydi, doğru sözlüydü. Eğer kendinden önceki halifeleri hak görmeseydi, değil yirmi yıl, yirmi dakika bile durmaz, gerekeni yapardı.
Sahabeler hakkında dedikodu yapmak kimin haddine düşmüş. Biz kim oluyoruz da, dünyadayken cennetle müjdelenen bu mübarek zatlar hakkında hükümler veriyoruz. Peygamber Efendimiz, "Benim sahabelerim yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız kurtulursunuz," buyurmuyor mu?