Meselâ, bir makinenin en randımanlı şekilde nasıl çalışacağını tayin etmek hakkı, onu keşfeden ustaya aittir. Bu kâşifler, eserlerini piyasaya sürerken, yanına bir de katalog koyarlar. Kullanan kişi, bu katalogdaki tavsiyelere uymadığı takdirde pişmanlık ateşiyle yanar.
Aynı şekilde, insanları yaratan Allah da, onların saadet kanunlarını vazetmiş, elçileri vasıtasıyla bildirmiştir. Bizim vazifemiz, "Rabbim, sonsuz merhamet ve hikmet sahibidir. Emirlerinde ve yasaklarında nice faydalar vardır," diye düşünüp, ilâhî kanunlara harfiyen uymaktır.
imanın nuruyla aydınlanan mümin, her hâdiseye imanın gözüyle bakar. islâmın rengiyle boyanan müslüman, karşılaştığı her meseleyi "islâma göre" değerlendirir.
islâmda kesret yok, tevhid vardır. Tevhid hakikatı, hayata da birlik ve bütünlük getirir. Tevhide eren insanın özel dünyası çelişkilerden, bulanıklıktan kurtulur ve âhengini bulur. Belli manalar üzerinde birleşen insanlar ihtilaflardan arınır, kuvvetli bir bünye oluştururlar. Aynı kaynaktan beslendikleri için fikirlerinde ve fiillerinde tenasüp vardır. Ahengin esası da bu birlik ve tenasüptür.
islâmî ölçüler, tesbih tanelerini bir arada tutan ip gibidir. inananları birbirine sımsıkı kenetlenmiş bir kuvvetli topluluk hâline getirir. Kendimizi ona tâbi etmedikçe manevî hastalıklardan kurtulmamıza da imkân yoktur.
islâmî yönden şuurlanmak ise, imanımızı taklitten tahkik seviyesine çıkarmakla mümkün olacaktır. Taklit, aslın gölgesidir. Dahilî ve haricî tesirlere karşı mukavemeti yoktur. Kabiliyetlerimizi geliştirmemiz için gereken enerjiyi temin edemez. Mum alevi gibi, küçük bir esintiyle sönebilir.
Tahkikî iman ise, tükenmez bir güç kaynağıdır. Fikirleri fiil seviyesine çıkartan kuvvettir. O, araştırmaya dayalı kesif bir gayretin neticesidir. Böyle bir imanın zirvesine doğru koşan şahıs, yoluna çıkan şüphe, vesvese, vehim ejderleriyle boğuşmak, karşı fikir hamleleriyle savaşmak, bütün mücadelelerden galip çıkmak zorundadır. Böyle bir insanın ruh dünyası, kanlı savaş meydanlarından farksızdır.
Bu zor ve çileli yol geçildikten sonra, ruhî ızdıraplar diner, yerini tarifi imkânsız bir huzur neşvesine bırakır. Böyle bir iman, güneş gibidir. Bütün dış tesirlerden azâdedir. Kasırgalara da maruz kalsa sarsılmaz. Olaylara yön ve insanlara kuvvet verir.
ibadetler ise, ruhu yüksek hedeflere koşturan ve fikirleri pekiştiren tatbikat unsurlarıdır. Kemâle eren bir müslümanın vicdan terazisini, iman hakikatleri ayarlar. Aklını, ilâhî düsturlar yönlendirir. Kalbi, nurun esintileriyle heyecanlanır.
Artık bütün iç ve dış duygularının dizgini islâmın elindedir. Benlik aynası cilâlanmıştır. Ona akseden dış âlem gerçek boyutlarıyla görünür. Böyle bir müminin "basiret" denilen manevî gözü açıktır. Perdeleri delip geçer, hakikati görür.