Dedikleri gibiysek ne mutlu bize!..
Onlardan, âhirette de şahidimiz olmalarını isteriz. Amel defterlerinin açıldığı, şahitlerin dinlendiği o büyük muhasebe vaktinde bu sözlerini tekrar etsinler.
Gerçi bizi dikkatle dinleyip, insafla anlamaya çalışsalardı, önemine inandığımız başka konuları da lüzumu derecesinde konuştuğumuzu ve yazdığımızı bileceklerdi. Bu kardeşlerimize, uzaktan indî hükümler verdikleri için darılacak değiliz.
Ancak, bu ithamda bizi kaygılandıran bir özellik olduğunu da söylememiz gerekiyor: "Allahın varlığı ve birliği" meselesinin büyük öneminin yeterince anlaşılmamış olduğunu seziyoruz.
Gaflet bu!..
islâmın ruhu iman, imanın özü ise tevhiddir. Sair iman rükünleri, ibadet ve takva Allaha iman hakikatına dayanır. Ahiret Allahın mülküdür, melekler Allahın kullarıdır, kader Allahın ilmidir, ilâhî kitaplar Allahın kelâmıdır, peygamberler Allahın elçileridir, ibadetler Allah içindir, günahlardan Allah yasak ettiği için sakınılır...
Günümüzde pek revaçta olan ailevî, ikdisadî, içtimaî ve siyasî meseleler de ancak kuvvetli bir iman ile hâlledilebilir. iman şuuruyla yaşayan insanların müesseseleri de elbet kendilerine benzeyecektir.
Biz, "inanmak" için değil, "inandığımız" için tevhidden bahsediyoruz. Allaha "inanmak" başka, "tanımak" başka şeylerdir. insanın bu dünyada en mühim vazifesi, Rabbini daima hatırlamak ve her fırsatta başkalarına da hatırlatmaktır.
Biz, imanın, marifetin ve muhabbetin hadsiz mertebeleri bulunduğunu farketmişiz. Bu sebeple, başkaları başka şeyler söylerken, biz her fırsatta iman hakikatlarını konuşmak istiyoruz.
Bir yandan "Allahın rahmet eserleri"ni tefekkür edip, imanımızı keyfiyeten artırırken, diğer yandan da mütereddit insana niçin inanması gerektiğini anlatıyoruz. Aklına kapılar açıyor, onu düşünmeye davet ediyoruz.
Peygamberlerin ve ilâhî kitapların yaptığını yapmaya çalışıyoruz. Biliyoruz ki, bütün nebilerin ortak davası "Lâilâhe illallah" olmuştur.
Biz, imanın dilini konuşuyoruz.
Şüphesiz, kâinatta en ulvî hakikat imandır. En büyük hizmet de imana hizmettir. Marifetullah, yani Allahı tanıma ilminden daha yüce bir ilim yoktur. Çünkü, her ilim kıymetini konusundan alır. Marifetullah ilminin konusu ise, bizzat Allahtır. Marifetullahın meyvesi ise muhabbetullahtır, yani Allah sevgisidir. Her güzel şey, tanındığı oranda sevilir. Allahı sevmenin yolu da, Onu tanımaktan geçer.
Muhabbetimiz, marifetimiz nisbetindedir.
iman, marifet, muhabbet, işte insanın en büyük gayesi. Asrımızın hastalığı ise imansızlık, şüphe ve tereddüttür. Bütün buhranlarımızın kaynağı iman zayıflığıdır.
Kulluk etmek ve günahlardan sakınmak, imanın meyveleridir. Gelişip ağaç hâline gelmemiş bir imandan meyve vermesi beklenilebilir mi?
Kalbini imanla nurlandıramadığımız insanı terbiye edemeyiz. insanı terbiye etmeden de cemiyete istikamet vermek mümkün değildir. Havuzun ortasına atılan taş, nasıl dalga dalga, halka halka kıyıya kadar her yeri etkilerse, imana hizmet de ferdi, aileyi, toplumu, milleti, kısacası insanı ve insanın çevresindeki her daireyi nurlandırır ve düzeltir.
işte bu sebeplerle biz, var gücümüzle imana hizmet etmeye çalışıyoruz.