Günlük hayatımızda gerek kendimize ait gerekse başkalarının bulunduğu mekanlara girer çıkarız. Elbette bu durum mümin bir kimse içen rastgelelik arzetmeyecek, tabii olarak belirli bir âdâb içinde gerçekleşecektir.
Kur’an-ı Kerîm bu hususta bizlere şöyle seslenmektedir: “Ey inananlar! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selâm vermeden girmeyiniz!.”[1]
Bir eve veya benzeri bir mekana girmek için izin istemek, mahremiyetin korunması esasına dayanır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir hadislerinde buna şöyle işarette bulunmuştur: “İzin istemek göz(ün evin ayıplarını görmemesi) için şart kılınmıştır.”[2]
Hadisin beyanlarına göre mahremiyeti ihlal sadece bir yere girmek fiiliyle tahakkuk etmez, bakmakla da meydana gelir. Dolayısıyla kişi her hangi bir yere girmek üzere izin almak istediğinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in adeti veçhile ilk anda içeriyi görmemek için kapının biraz gerisinde sağ yada sol yanını dönerek durmalıdır.[3]
Hele hele başkasının evine pencere veya anahtar deliği gibi yerlerden bakmak, içeridekileri gözetlemek, günümüzde kullanılan tabiriyle röntgencilik yapmak, şahsiyetli bir müminin kesinlikle tenezzül etmeyeceği bir davranıştır. Zira bu davranış bakan açısından ahlâkî düşüklük ve hasta ruhluluk, bakılan için de mahcûbiyet ve huzursuzluk kaynağıdır.
Sehl b. Sa’d radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre bir adam, Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem’in kapısındaki bir delikten evin içine bakmıştı. O esnada Resûlullah’ın elinde başını taradığı bir tarak vardı. Adamın bu davranışını farkeden Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Senin beni gözetlediğini bilmiş olsaydım, bununla gözünü oyardım. İzin istemek evin içerisi görülmesin diye emredilmiştir.”.[4]
Yine Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:“Bir kimse izinleri olmaksızın insanların evinin içine bakarsa, gözünü çıkarmaları onlara helâl olur”[5] buyurarak, böyle insanların ne kadar büyük bir suç ve günah işlediklerine dikkat çekmiştir. Hatta bu hadisi esas alan İmam Şâfi ile Ahmed b. Hanbel söz konusu şahısların gözlerinin oyulması durumunda kısas lazım gelmeyeceği görüşündedir.[6]
Günümüzde bir eve veya benzeri yere girmek isteyen kişilerin ya doğrudan veya zile basmak suretiyle izin istedikleri malumdur. Asr-ı saadette de evler, hurma dallarından ve çoğunlukla tek katlı ve basit yapılardan inşa edildiği için o gün insanlar birbirlerinin kapılarında evdekilerin duyabileceği bir sesle “selamun aleykum girebilir miyim?” demek suretiyle izin taleb ediyorlardı. Nitekim bu duruma uymayan sahabilerin Hz. Peygamber tarafından te’dib edildiğini görmekteyiz.
Kilde b. Hanbel radıyallahu anh diyor ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gittim ve selâm vermeden huzuruna girdim. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“Geri dön ve es-selâmü aleyküm, gireyim mi? de” buyurdu.[7]
Rib’î b. Hirâş ise şunları anlatır: Benî Âmir’den bir adamın bize haber verdiğine göre, bu zât, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem evde iken, “İçeri gireyim mi?” diye izin istemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hizmetçisine:
“Çık, bu adama izin istemeyi öğret. Önce es-selâmü aleyküm desin, sonra gireyim mi diye sorsun?”, buyurdu. Adam Peygamberimizin söylediklerini duyarak:
“es-Selâmü aleyküm, girebilir miyim?” dedi. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ona izin verdi o da içeri girdi.[8]
Zamanımızda binalar ve kapılar asr-ı saadettekilere benzemediği için izin istenirken öncelikle selamı duyurmanın güç olacağı muhakkaktır. Nitekim günümüzde zarûri olarak evvela genellikle kapı zili çalınmak suretiyle izin istenmektedir. Bununla birlikte izin isteyen kimsenin ev sahibiyle karşılaştığı veya konuşmaya başladığı an önce selam vermesi yine sünneti ifaya uygun bir hareket olacaktır.
Ayrıca herhangi bir evin kapısını çalarak izin isteyen kimse, en çok bu işi üç defa tekrarlamalı, cevap verilmediği taktirde israrcı olmamalıdır. Zira Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem “İzin istemek üç defadır. İzin verilirse girersin, verilmezse geri dönersin”[9] buyurmuştur. Bununla birlikte içerdekiler tarafından duyulmadığını zanneden kimsenin kapıyı daha fazla çalmasında bir mahzur olmasa gerektir.
Öte yanan izin isterken “kimsiniz?” sorusuna “ben” veya “benim” gibi bilinmezlik ifade eden ve bir tanıtma unsuru taşımayan kelimelerle cevap vermek de hoş karşılanmamıştır. Çünkü kişi tanıdık biri bile olsa, insanları her zaman seslerinden ayırabilme imkânı yoktur. Oysa, “sen kimsin?” veya “kim o?” tarzındaki sorular, karşıdakini asgari ölçüde tanıma isteği taşır. “ben”, “benim”, “bir insan”, “bir şahıs”, “Allah’ın bir kulu”, “bildiğiniz kişiyim” gibi cevaplar yeterli değildir. Nitekim şu rivayet bu hususta bizleri açıkça uyarmaktadır. Câbir radıyallahu anh diyor ki, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve kapısını çaldım. Resûl-i Ekrem:
– “Kim o?” dedi.
– Benim, diye cevap verdim. Hz. Peygamber,
– “Benim, benim!” diye tekrar etti. Galiba bu cevaptan hoşlanmamıştı.[10]
Başka bir kısım haberlerde ise Hz. Peygamber’in kimsiniz? sorusuna bazı sahabîlerin “ben filan” diye isimlerini belirterek mukabele ettikleri görülür.[11]
Bütün bu rivayet ve değerlendirmelerden anlaşılacağı üzere bir müslüman bilhassa başkasının evine girerken belli âdâb kurallarına uyarak ev sahibini haberdar edip onun hüsn-i kabülünü almalıdır. Aksi bir hareket mümine yakışmaz.
Bunun yanında kişinin aile içerisinde yani kendi evine veya evdeki odalara girerken de belirli âdâb esaslarına uyması gerekir. Mesela evdeki hizmetçi ve çocukların günün belirli vakitlerinde yatak odalarına izinsiz giremeyecekleri bir âyet-i kerîmede şöyle ifade edilmektedir: “Ey İman edenler ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına girmemiş olanlar sabah namazından önce, öğleyin istirahat için elbiselerinizi çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitler dışında ne sizin ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz.”[12]
Buluğ çağına ulaşmış çocukların ise artık yetişkinler gibi daima izin istemleri gerektiğini Kur’an-ı Kerîm şöyle beyan etmektedir: “Çocuklarınız erginlik çağına girdiklerinde, kendilerinden öncekilerin (büyüklerinin) istediği gibi onlar da izin istesinler.”[13]
Şu rivayet de meselenin anlaşılması bakımından oldukça açıklayıcıdır: Bir kimse Hz. Peygamber’e Ya Resûlallah,
“-İçeriye girmek için annemden izin alacak mıyım?” diye sorunca Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
“-Evet” buyurdu. Adam.
“-Ancak ben onunla beraber ikamet etmekteyim” dedi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem,
“-Yine de izin almalısın” buyurdu. Adam,
“-Ben onun daimi hizmetçisiyim” dedi. Efendimiz,
“-İzin almalısın! Sen onun çıplak görmek ister misin?” Adam,
“-Hayır” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,
“-Öyleyse ondan izin al” buyurdu.[14]
Netice itibariyle yakın akraba ve aile fertleri bile, birlikte ikamet ettikleri evlerine ve bilhassa birbirlerinin odalarına girmek istediklerinde dikkatli olmalı, bir şekilde izin almayı ihmal etmemelidirler.
[1] Nûr (24), 27.
[2] Buhârî, İsti’zân 11; Müslim, Edeb 41.
[3] Ebû Dâvûd, Edeb, 127.
[4] Müslim, Âdâb, 40, 41.
[5] Müslim, Âdâb, 43.
[6] Bk. Sâbûnî, Ayâtü’l-ahkâm, II, 139, 140.
[7] Ebû Dâvûd, Edeb 127; Tirmizî, İsti’zân 18.
[8] Ebû Dâvûd, Edeb, 127.
[9] Buhârî, İsti’zân 13; Müslim, Âdâb, 33-37.
[10] Buhârî, İsti’zân 17; Müslim, Âdâb, 38-39.
[11] Bk. Buhârî, Rikak, 13; Müslim, Hayz, 70, 71; Zekât, 33.
[12] Nûr (24), 58.
[13] Nûr (24), 59.
[14] Mâlik, Muvatta, İsti’zân, 1.