Cizreli Ebu’l-İz (Ebû’l İz İbni İsmail İbni Rezzaz El-Cezeri) ya da Avrupa’nın bildiği ismiyle El- Cezeri / Al-Jazari (Ibn İsmail ibn al-Rezzaz al-Jazari) olan bu mucit iş mühendisi, zanaatkar ve sanatçı, matematikçi ve astronom Kürt islam bilgini, bundan 800 küsur yıl önce, 11361206 yılları arasında yaşadı.
El-Cezeri, 1183 yılında başlayıp 25 yıl süren icatlar kataloğunu o zamanlar resmî dil olan Arapça ile yazmıştır. Cizreli Ebu’l-İz bütün icatlarını Leonardo’dan çok daha önce yapmış ve kitaplaştırmıştır. En ünlü eseri “Maharetli Mekanik Cihazların Bilgisini İçeren Kitap”tır.
Bu kitabın üç nüshası kütüphanelerimizin depolarında 800 yıl saklanmıştır.
Ancak geç de olsa Avrupalılar tarafından yine de bizden önce keşfedilir. Otomatik makineler tarihinde “Çağın Doruğuna Erişmiş Büyük Mühendis İbni Rezzaz Cesari” adıyla saygıyla anılır.
Sibernetik alanın en büyük dâhisi kabul edilen, fizikçi, robot ve matriks ustası bilim insanı İsmail Ebul İz Bin Rez- zaz El-Cezeri Cizre’de vefat etmiştir.
Bediüzzaman Ebu’l-İz İsmail Ibn er-Rezzaz El-Cezeri ya da Batılı’nın söyleyişiyle kısaca Al-Jazari, 12. yüzyılın ikinci yarısında Amid’de (bugünkü adıyla Diyarbakır) yaşamış bir mekanik bilginidir.
Ebu’l-İz, Cizre Tor (Dağkapı) Mahallesi’nde 1153 yılında doğdu. Adı İsmail olup babasının adı Rezzaz’dır. Lakabı ise “şeref, onur babası” anlamında Ebu’l-İz’dir. Cizreli olduğu için kendisi El- Cezeri olarak adlandırılır. Dünyada eşsiz bir mucit olduğundan, kendisine “Zamanın Güzeli” anlamında “Bediüzzaman” denilmiştir. Ayrıca çalışanların ve işçilerin reisi olarak ün salmıştır. Ana dili Kürtçe olmak üzere Arapça, Türkçe, Farsça, Osmanlıca ve Latince dillerini de biliyordu.
Kitaplarda tanındığı adı İsmail Ebu’l-İz Bin Rezzaz El- Cezeri olarak adı geçer. Batı dünyası onu Cazari (Gazari) olarak tanır. Meşhur olduğu en büyük ve değerli eseri, şüphesiz bütün icat ve tekniği topladığı kitabıdır. Kitabının adı
“El Camiu Beyne’l-İlim Vel Amel-En Nafi’ Fis Sanaat İl Hiyel” adlı Arapça olarak yazmış olduğu eseridir. Kitabın Türkçe anlamı da şöyledir: “İlim ve Tekniğin Birleşmesiyle, Hayal Sanatının Toplamı” diyebiliriz.
El-Cezeri adını Dicle Nehri’nin bir ada (cezire) gibi çevrelediği Cizreli olmasından alır. Ebu’l-İz ününü Türkçe karşılığı “Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar” adlı yapıtından alır. Henüz bir Türkçe çevirisi olmadığından anladığımız üzere kıymeti Doğu tarafından yeteri kadar bilinmeyen bu büyük bilgini ilginç kılan ise yapıtlarının orijinalliğidir.
Bir saray mühendisi olan Ebu’l-İz, belki de sarayın kısıtlamaları ve padişahların bitmek bilmez keyfi dolayısıyla insan hayatını değiştiren buluşlara imza atamamıştır. Ondan eserlerini insanlığa değil daha çok padişahına hizmet etmek üzere tasarlaması istenmiştir.
Verimli hayatının büyük başarılarına karşın son derece alçakgönüllü bir üslubu olan Ebu’l-İz, 1183 yılında başlayıp 25 yıl süren icatlar kataloğunu o zamanlar resmî dil olan Arapça ile yazar.
İnsanoğlunun Bilim Çalışmaları
İnsanda gezegen, Ay, Güneş ve yeryüzündeki canlıların hareketini yapımsal olarak taklit etme tutkusuna dayanan otomat tarihi çok eskilere uzanır. İnsan çok eski dönemlerden başlayarak doğanın canlı olduğuna inanıyor, sihir, büyü veya doğaüstü güçler yardımıyla onu harekete geçirebileceğini sanıyordu. Mağaralardaki boyanmış taşlar, tuhaf figürler bu isteğin en eski işaretleridir.
Nitekim Yunan Uygarlığı’ndan önce, eski Mısır mezarlarında bulunan, kolları hareket eden bebekler bu alandaki ön çalışmalar olarak kabul edilebilir. Daha karmaşık olanlarına ise eski Mısır’da rastlanmaktadır.
Yunanlılar daha karmaşık otomatlar yapmışlardır. Dedalus’un uçan bir kuş ve bir labirenti koruyan, onun gerisinde aşağı yukarı gidip gelen bir heykel yaptığı ve yine Tarentumlu Archytas’ın (MÖ 4. yüzyıl) tahtadan bir kuş yaptığı, mekanik prensiplere uygun olarak inşa edilen bu kuşun uçtuğu söylenmektedir. Yunanlılarda ve onu izleyen dönemlerde otomat üzerindeki çalışmalar iki koldan geliştirildi:
Hava, boşluk, su, ateş ve dengeye ilişkin çeşitli fizik prensiplerine dayanılarak inşa edilen bu tip araçlara Yunanlılarda rastlanmaktadır. En önemli adım Ctesibios, Philon ve Heron’un çalışmalarıyla atılmıştır.
Bu tip çalışmalar, İslam dünyasında da sürdürülmüştür. Benu Musa’nın “Kitab el-Hiyel” adlı eserinde böyle örneklere rastlanır. Bunlar arasında başını su içmek için kovaya sokan at, fitili ve gaz seviyesi otomatik olarak ayarlanan gaz lambası, rüzgara arkasını döndürerek sönmeyen lambalar sayılabilir.
Müslümanlar, İslam tarihin her devrinde, yaşadığı her yerde ve her alanda yaptığı yeniliklerle, diğer milletlere öncü olmayı bilmiştir. Bilim ve teknik alanlarında da yüzlerce bilim adamı yetiştirmiştir.
Müslüman Türkler Bilimi Getirdiler
Selçuklu Sultanı Alparslan’ın 1071 yılında Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’i Malazgirt’te yenmesi ile Selçuklu boylarına Anadolu kapıları açılmıştı. Doğudan batıya, kuzeyden güneye doğru dalga dalga akan Selçuklu boyları beraberlerinde getirdikleri teknik ve kültür ile fethettikleri yerlerdeki teknik ve kültürleri karşılaştırarak yepyeni bir teknik ve uygarlık yaratıyorlardı.Türkler kendilerine yeni vatan olarak seçtikleri Anadolu’nun her köşesine bu yepyeni uygarlık ve teknolojiyi götürüyorlardı. Eskimiş Bizans kültür ve teknolojisi yerine Selçukluların kültür ve teknolojisi yükselmeye başlamıştı.
Türk boylarının bir kısmı İran üzerinden batıya doğru Anadolu’nun ortasına kadar gelip Konya’yı başkent yaparken; Artuk Bey kumandası altındaki diğer bir Selçuklu boyu Anadolu’nun güneyine doğru akıyordu. Güney Anadolu’yu tamamen fetheden Selçuklular, “Artukoğulları” adı altında bir devlet kuruyorlar ve 1183 yılında da Diyarbakır’ı başkent yapıyorlardı.
Diyarbakır, hem güneye hem doğuya ve hem de batıya giden yolların ortasında olduğundan, o tarihte çok önemli bir kültür ve teknik merkezi görevi de yapıyordu. Artuk sultanları, çağın en ünlü bilginlerini saraylarına davet etmişler; bilim ve teknolojideki buluşlarını ortaya koyabilmeleri için onlara bütün imkanları tanımışlardı.
Hemen hatırlatalım ki yine 1183 yılında, Avrupa’da Engizisyon Mahkemeleri kuruluyor ve çağın bilginleri, dine karşı gelinmiştir gerekçesiyle yargılanıyor, işkenceye tabi tutuluyor ve öldürülüyorlardı.
Bu arada Selçuklu Türklerinin Sökmen boyundan olup, Mardin’in Cizre kazasında kendi kendine buluşlar yapmaya ve “otomatik sistemler kurmaya çalışan” Abdülaziz İsmail Bin Rezzaz, Artukoğulları sarayında kendisine tanınan imkanlardan yararlanarak buluşlarını burada ortaya koyuyordu.
Tam 25 yıl, Artukoğulları sarayında “ilginç otomat makineler” meydana getiren bilgin, bu makineleri ile çağın ilerisine atladığını gösteriyor ve “Çağın Harika Bilgini Cizreli Ebu’l-İz” adı ile anılıyordu.
Artuk hükümdarının önerisi üzerine de bütün yaptıklarını, sistemlerin işleyişini resimler ve çizimlerle açıklayarak gösteren bir kitap yazmıştı. 1206 yılında yazmış olduğu bu kitabında şöyle diyordu:
“... Ben, bu kitabı, Artukoğullarından Diyarbakır Hükümdarı Ebu’l-Feth Mahmut İbn-i Mehmet İbn-i Karaas- lan adına yazdım. Ben bu değerli hükümdarın babasına ve kardeşine hicretin 577. yılından beri (MS 1183) tam 25 yıl hizmet ettim. Bir gün yaptığım makinelerden birini göstermiştim. O, bu işimi büyük bir ilgi ile inceledi ve ‘Dünyada eşi bulunmayan bir şey yaptın. Emeğin boşa gitmeyecektir Bana bütün bu yaptıklarını gösteren ve içine alan bir kitap yaz. ’dedi. Ben de bütün çabamı toplayarak gücüm yettiğince çalıştım ve bu kitabı yazarak kendilerine sundum...”
EL-CEZERİ'NİN BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
Batı dünyasında adı kısaca “El-Cezeri” olarak bilinen El-Cezeri’yi, su saatleri, otomatik kontrol düzenleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeni tasarlayan ve bunların nasıl gerçekleştirileceğini anlatan “Kitab-el Hiyef" adlı kitabın yazarı olarak tanıyoruz.
1206 tarihinde yazmış olduğu “Kitab fi marifet el-hiyel el-hendesi‘ isimli eserinde saatler hakkında çok önemli bilgiler vermektir. Burada çeşitli dişli çarklarla çalışan çeşitli makineler yapmıştır. Ayrıca değişik şekillerde saatler yapmış ve bu saatlere yaptığı şeklin adını vermiştir. Mesela bu şekiller fil, cellat, maymun, davulcu şekillerinde olup, aynı ismi almakta idi.
El-Cezeri, ayrıca “Kitab el-cami Beyn el-ilm ve’l Amal el-Nafi Sınaat el-Hiyef (Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçine Alan Kitap) adlı eserini yazmıştır.
Bu kitap bir giriş, elli şekil ve altı çeşit üzerine hazırlanmıştır. Birinci çeşitte “pingan” denilen su saatlerinden, ikincisinde şarap meclisinde kullanılan otomatik kaplardan, insan ve hayvan şekillerindeki makinelerden, üçüncüsünde ibridarlık rolünü oynayan makine hayvan ve insanlardan, dördüncüsü de binbir çeşit devamlı “mütekati ül- cereyan” denilen kesilip akan fıskiyelerden, beşincisinden kuyu ve ırmaklardan, su çıkaran tulumbalardan, altıncısında da beş şekil halinde saray hizmeti gören makinelerden, şifreli kilitlerden ve oymacılıktan bahsetmektedir.
Tarihte sibernetiğin kurucusu olma şerefi onundur. Sibernetik; haberleşme, denge kurma ve ayarlama bilimidir. İnsanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler. Bu bilim, zamanla gelişerek bugün kullandığımız bilgisayarların ortaya çıkmasına imkan tanımıştır.
Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; Fransızlar Descartes ve Pascal’ı; Almanlar Leibniz’i, İngilizler de R. Bacon’ı öne sürseler de aslında El-Cezeri bunu ortaya koyan ve ilim dünyasına sunan ilk bilgindir.
Günümüz fizik ve mekanikçileri, “ısı etkisiyle haberleşerek denge kurma” sisteminin, ilk olarak J. Watt’ın 1780’de regülatörü keşfiyle başladığını söylerler. Fakat bunun da yine El-Cezeri’ye dayandığı, onun meşhur eseri Kitabü’l-Hiyel’in 171. sayfasındaki şekilde açıkça görülür. Bu sayfada regülatörün şekli, bir kuşun hareketiyle karşılıklı haberleşerek ayarlanmaktadır.
Kitapta, mühendislikle ilgili 50 farklı aletin plan ve işleyişi hakkında bilgiler de verilmiştir. Bugün, İstanbul’daki Topkapı Sarayı III. Ahmet Kütüphanesi’nde bulunan A3472 kayıtlı yazma, özgün eserin ikinci el bir kopyasıdır. Altı kısımdan oluşan eserde, 50 farklı düzen anlatılmaktadır.
Kitaptaki sistem ve şekiller incelendiğinde, El- Cezeri’nin büyük bir su mühendisi olduğu görülmektedir. Kitap, kısmen ve ilk defa E. Wiedeman ve F. Hauser tarafından Almancaya çevrilmiş ve 1908-1921 seneleri arasında yayımlanmıştır. 1974’te, Donald R. Hill, eserin tamamını İngilizceye tercüme edip bastırdı. Kitapta anlatılan su saatlerinden biri; Dünya İslam Festivali için Londra Bilim Müzesi’nde örneğe uygun olarak yapılıp çalıştırılmıştır.
Yazan: Ali Kuzu/Dünyanın İlk Mühendisi EL-CEZERİ-Alıntı-Paraf Yayınları