Haberin Kapısı

Şeyh Fahrettin Arnasi'nin Mahtut Eserleri

BİLİM TEKNOLOJİ

Molla Fahreddin’in Matbuʻ eserlerinin yanında mahtut eserleri de vardır. Molla Fahreddin, gelen bu mektuplara mektupla cevap vermiştir. Ancak bu mektuplarda verdiği cevaplar, “olur-olmaz”, “caizdir- caiz değildir” şeklinde değil, bilakis cevapları detaylandırmış, buna ilaveten, önemli bulduğu bazı islam hukuku kaynaklarından nakillerde bulunmuştur.

Molla Fahreddin’in Matbuʻ eserlerinin yanında mahtut eserleri de vardır. Mahtut eserler başlığı altında zikredeceğimiz birkaç fetvasının dışındaki eserler, daha önce hiçbir yerde yayınlanmamıştır. Bu eserlerin tümünü, hacmi malum olan bu çalışmamızda verme imkanımız olmadığı için, bunlardan bazılarının konu başlıklarını vermekle yetineceğiz. Bu eserlerin bir kısmının fotoğrafını, çalışmamızın sonuna ekleyeceğimiz ekler bölümünde vereceğiz.

Zü’lfikâri’l-Hayderî fi’d-Difâʻi ani’ş-Şeyh Muhammed Said Seydâ el-Cezerî 

Molla Fahreddin, kitabın isminden de anlaşıldığı gibi, bu kitabı kendi şeyhi olan Şeyh Muhammed Said Seyda el-Cezerî’yi savunmak için yazmıştır. Zaten kitabın hemen başında “bu kitabı telif etmemin sebebi şudur” diye devam etmektedir. Kitaba beş fasıl ile devam eden Molla Fahreddin, birinci fasılda, Şeyh Hazretlerinin bazı özelliklerini sıralamıştır. Bir sonraki fasılı beş makale sürdüren Molla Fahreddin, üçüncü fasılda da vehhabi düşüncesinin meydana gelmesi, dördüncü fasılda, islam hukukunun da bir konusu olan icthadın devam edip etmediği konusunu ele almıştır. Molla Fahreddin, beşinci ve son fasılda ise, peygamber ve salih kullardan tevessül dilenir mi sorusunu cevaplamakta ve bu fasılda da altı makale zikretmektedir. Fasıl ve makalelerden sonra, yaklaşık yüz sayfayı farklı konulara ayıran Molla Fahreddin, kitabın sonunda veli, kutub, evtâd ve ebdallar hakkında bilgiler vermektedir.

Kitap, 420 sayfa olup, Şaʻban ayı 1382’de yazılmıştır. Günümüzün bazı konularını ihtiva ettiği için önemli olan bu kitap, basılıp, tasavvufa ilgi duyanların yanında, herkesin yanında bulundurması gereken kitaplardan olduğunu düşünüyoruz.

Fetvaları

Fahreddin, teknolojinin ilerlemediği, iletişimin daha çok mektuplarla olduğu bir zamanda yaşamıştır. Dolayısıyla Molla Fahreddin’e, başta talebeleri olmak üzere değişik kesimlerden mektuplar gelmiştir. Gelen bu mektupların bir çoğunda fıkhî soru ya da sorular sorulmuştur. Molla Fahreddin, gelen bu mektuplara mektupla cevap vermiştir. Ancak bu mektuplarda verdiği cevaplar, “olur-olmaz”, “caizdir- caiz değildir” şeklinde değil, bilakis cevapları detaylandırmış, buna ilaveten, önemli bulduğu bazı islam hukuku kaynaklarından nakillerde bulunmuştur. Çalışmamızın büyük çoğunluğunu oluşturacak olan bu fetvaları ve tahlillerini ikinci bölümde ele alacağız.

Gönderdiği Mektupları

Molla Fahreddin’in yaşadığı dönem, teknolojinin gelişmediği bir dönem olduğu için iletişim genellikle mektuplarla oluyordu. Bunun için Molla Fahreddin’in yazmış olduğu mektuplar çoktur. Üstat Bediüzzaman’a da mektup yazdığı söylense de, araştırmalarımız sonucunda bu mektuba rastlayamadık. Mektuplarının birçoğunda ilmi meseleler, fetva ve toplumsal sorunlar ve çözümleri gibi mühim meseleler konu edinmiştir. Elimizde bulunan bu mektuplardan sadece birkaç tanesinin tercümesini buraya ekledik. Molla Fahreddin’in kendi eliyle yazdığı Arapça mektupların fotoğrafını ise, ekler bölümünde verdik.

Birinci Mektup

Molla Fahreddin bu mektubu Molla Hasan’a[1] göndermiştir.

“Değerli kardeşim Molla Hasan! Allah bizi de onu da zorluklardan korusun.

Size çok selam ve hürmetlerimi bildirdikten sonra, biliyorsunuz ki köyümüzdeki caminin medresesi vardır. Bu medresenin yorganları yıpranmış olduğu için, onları yenilemek istiyoruz. Elimizde onları yenileyecek paramız da yoktur. Yorganlarımızı yenilememize yardımcı olmaları için cuma günü cemaatinizi yardım etmeye teşvik etmenizi rica ediyorum. Ayrıca talebelerinizin yorganlarının yarısını ödünç olarak sonbahara kadar bize gönderiniz.

Duyduğum kadarıyla bazı âlimler, “mal satışlarında kullanılmakta olan çimento torbalarından yapılan ambalajların müşteri üzerine hesaplanması haramdır.” şeklindeki fetvamızı eleştirmiş ve bu konuda yazılı bir delil istemişlerdir. Biz de deriz ki: Allah (c.c.), “ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın”28 diye buyurmaktadır. Başka bir ayette, “Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin”29, “Ölçtüğünüzde ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın”30 buyurarak, insanların mallarının eksiltilmemesi istenmiştir. Ölçü ve tartı hususunda gerekli hassasiyeti göstermeyenleri şu ayeti kerime ile korkutmuştur: “Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan ölçüp (bir şey) aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.”31 Bu ayetlerden anlaşıldığı üzere, çimento torbalarından yapılan ambalajlar ağır olduğu için müşterinin hesabına yazılması, müşterinin malının eksiltilmesi (bahs), tartının doğru yapılmadığını göstermektedir. Zira başka bir ayette Allah (c.c.): “Tartıyı adaletle yapın, teraziyi eksik tutmayın”32 buyurmaktadır.

Bu fetvayı kabul etmeyen âlimlerin: “Bu tür ambalajlarla yapılan satışlar örf ve adet haline geldiği için caizdir” demeleri, kabul edilmez ve itibara alınmaz. Zira zamanın örfüne göre fetva verilecek olursa, açık saçıklık, süte suyu karıştırmak, kumar oynamak ve içki içmek gibi zamanımızda örf ve adet haline gelen pek çok şeyin hükmünün değişmesi gerekir. Allah, her şeyi daha iyi bilir.”

merkez başta olmak üzere çeşitli yerlerde görev yapan babam, 2003’te emekli olmuştur. Babam, halen hayatta olup, Şanlıurfa’da ikamet etmektedir.

mektupta, Molla Fahreddin’in talebe okuttuğu dönemin şartları ve talebelerine yapmış olduğu fedakârlık görülmektedir.

İkinci Mektup

Molla Fahreddin, aşağıdaki mektubu talebesi ve o sıralar askerlik görevini yapmakta olan Molla Hasan Beherzekî’ye göndermiştir.

“Uzak diyarda ve gurbette olan kardeşime selamlar. Allah seni bela ve sıkıntılardan kurtarıp, genişlik sahasına çıkarsın. Muhakkak onun her şeye gücü yeter.

Allahın selamı ve rahmeti üzerine olsun. Gurbette olanların dualarının makbul olduğunu umarak, bize dua etmenizi temenni ediyoruz.

Bil ki; sizden bana gelen hiçbir mektubu cevapsız bırakmadım ve hemen cevapladım. Ancak sizin son adresiniz bende olmadığından dolayı yazmış olduğum son mektup önceki adresinize gitmiş olabilir.

Batman’da aşiretler çok olduğu için, her zaman olduğu gibi kavgalar da çoktur. Bu gün iki aşiret kavga ederken, diğer bir gün başka iki aşiret kavga ediyor. Bunun sebebi de, günahların ve malın çokluğundan başka bir şey değildir. Zira Allah (c.c.) bir ayette, “Allah, kullarına (tümüne birden) rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde mutlaka azgınlık ederlerdi”[2] başka bir ayette, “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder”[3] buyurmaktadır.

Söz götürüp getirme, iftira ve yalan yere şahitlik etme çoğalmıştır. Zaten bunlar şerrin ve ihanetin başı ve esasıdırlar. Halkın çoğu mal, mülk, mertebe ve içinde bulundukları refahtan dolayı hakkı görmüyorlar.

Sen, bunlardan bazılarını, hainlik yapan, rüşvet vererek kardeşine zarar veren, arkadaşını kandıran bir halde görürsün. Bunlar “cehennem çukuruna yuvarlanacak bir uçurumun kenarındadırlar.”[4] Mennân ve Rahmân olan Allah, bizi de onları da affetsin. Bu söylediğim şeylerin sebebi, onların takvasının az olması ve şeytana tabi olmalarıdır.

Zamanlarını gıybet, iftira, Müslümanları birbirilerine kırdırmak ve kimsesizlerin arasını bozmakla geçiriyorlar. Onlara “Yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde, biz ıslah ediyoruz diyorlar. ”[5] Halbuki ifsat ediyorlar.

Gurbette olmanın sana verdiği sıkıntıların günahlara kefaret olmasını Allah’tan temenni ediyorum.”

Bu mektuptan da anlaşıldığına göre Molla Fahreddin, toplumun sıkıntılarını kendi sıkıntısı olarak görmüş ve bu durumun düzeltilmesi için nelerin yapılması gerektiğini ifade etmiştir.

Üçüncü Mektup

“Pek Kıymetli Kardeşim Seyyid Süleyman,

Rabbim sizi ve bizi cehennem azabından korusun. Size ve bize cennet nimetlerini tattırsın.

Benden, yanında bulunduracak ve amellerin için sana ölçü olabilecek birkaç nasihat istemişsin. Ancak ben kendi kendime dedim ki, ben hiç kimseye nasihat edecek durumda değilim. Kur'ân'da geçen, “Siz kitabı okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?”[6] ayetini düşünüyor ve Allah'ın kötülediği bu tür insanlardan olmaktan korkuyorum.

Benden nasihat isteyenin durumu, çöldeki serâptan su bekleyenin durumuna benzer. Ama Allah’ın, “sakın isteyeni azarlama”38 ayetini hatırlayınca, buna ehil olmasam da günahlarla lekeli, kötülüğe arzulu, ayıplarla dopdolu nefsime ve sana, Raûf ve Rahîm olan âlemlerin rabbinin hem önceki, hem de sonraki kullarına tavsiyede bulunduğu şeyleri tavsiye edeceğim. Bu tavsiyelerden biri "takvâ"dır. Takvâ, Allâh'ın emirlerine sarılmak ve nehiylerinden de uzak durmaktır. Kul, takvâ ile âlemlerin rabbi olan Allah nezdinde, insanların en şereflisi olur ve en yüksek mertebelere ulaşır. Bir günah işlediğin vakit o günahın küçüklüğüne değil, bilakis ona isyanda bulunduğun zatın büyüklüğüne bak ve Allah'ın emirlerine itaat etmeye, günahlardan uzak durmaya, imtihanların ardı ardına inmesine ve cahillerden gelen eziyetlere karşı, onların yaptıklarına karşılık vermediğine sabretmendir. Onları affet ve kusurlarını görme. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “And olsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (onlar ziyanda değillerdir).”39 Sadece zaruri hallerde insanlarla bir arada bulun. Vakarını koru ve şakalaşma. Allah’ın verdiği rızka kanaat et. Dünya malının çoğalmasını isteme. Çünkü dünya malının helâli hesap, haramı azap gerektirir.

Mahremin olmayan kadınlarla da bir arada bulunma. Çünkü bu bir çeşit hastalıktır. Allah’ın sâlih kullarını örnek al ve onlar gibi olmaya çalış. Çünkü Efendimiz (s.a.v.), “kim bir kavme benzemek isterse, o da onlardandır”40 buyurmaktadır. Hak olan şeyi, acı ve senin anne ve babanın ve akrabalarının aleyhine de olsa, sıkıntıya sebep olmayacaksa, yumuşaklıkla söyle.

İnsanları suçlamada aceleci davranma. Kötülüğe kötülükle karşılık verme. Birisinin seni ayıpladığı ya da suçladığı haberi sana ulaşırsa, o haberi getiren kişiye hemen inanma. Çünkü o kişi, yalancı olabilir. Eğer doğruysa, yinede aldırış etme. Çünkü onun yaptığı bu kötülük ve sana sevaplarının bir kısmını hediye etmesi, ona yeter. Hasan Basrî Hazretlerinin (v. 1180/1766) kendisini gıybet eden adama bir tepsi tatlı gönderip, “bu hediye, bana bazı sevaplarını hediye ettiğin içindir” dediği rivayet edilir.

Bütün işlerinde sırtını Allâh'a daya ve ona tevekkül et. Bunu yaparken de sebeplere sarılmayı ihmal etme ve kesin olarak bil ki, başına gelmiş olan her ne varsa, kaderinde olduğu için başına gelmiş, başına gelmeyecek şey ise, kaderinde olmadığı için başına gelmeyecektir.

Sabah akşam Allâh'ı çokça zikret. Konuşurken haddi aşma ve gülmede ileri gitme. Çünkü bunlar kalbi öldüren şeylerdir. İstifade etmeyi ve faydalı olmayı alışkanlık haline getir. Kibir, kıskançlık ve gösteriş gibi kötü ahlâklardan uzak dur. Tevâzu, kanaʻat ve yumuşaklık gibi güzel huylar edin. İnsanların hayırlıları nasılsa sen de öyle ol. Yumuşak ve hakka tabi olmaya söz ver.

Ey kardeşim! Elbisende bir necaset veya kir varken, devlet başkanının karşısına çıkmaya cesaret eder misin? Bilakis bir köy muhtarının bile karşısına bu şekilde çıkmak istemezsin. O zaman, bütün âlemlerin Rabbi ki, seni yaratan, şekillendirip ölçülü yapan, dilediği bir biçimde seni oluşturan, Allah’ın huzuruna, günahlarla kirlenmiş, hatalarla lekelenmiş olarak nasıl çıkarsın.

Ey kardeşim! Günah işlemek ya apaçık bir akılsızlık ya da gizli küfürdür. Çünkü kişi kendisine ilişecek olan ve geleceğini Allah’ın vaat ettiği şiddetli bir azabın varlığını bildiği halde nasıl günah işler. İşte bu, apaçık bir akılsızlıktır. Çünkü akıllı kimse kendisine zarar verecek bir şey yapmaz. Eğer bu günahı, kıyamet günü ve o günün mükâfat ve cezasına inanmadığı için yapıyorsa bu da gizli küfürdür. Bu konuyu somut bir misalle izah edeyim, şöyle ki; akıllı, doğru ve güvenilir bir cemaat, aç bir kimseye, önünde duran lezzetli yemeğin aslında zehirli olduğunu haber verir, o kimse de, bu habere inanır inanmasına, ama yine de yemeği yer. Şu halde zehirli yemeği yiyenin aklından şüphe edilir. Kendisini uyaranlara inanmasa, yemekte zehir bulunduğuna da inanmamış denebilirdi.

Ey kardeşim! Bir kimse gelip, filan yolda hırsızlar var, seni gözlüyorlar, öldürüp soyacaklar dese, hiç o yoldan gitmek ister misin? Hayır, başka bir yoldan gidersin. Ya da ihbar edenin yalan söylediğini düşünerek o yoldan korkarak gidersin. Peki ya doğru ve güvenilir 124.000 peygamber, insanlara yol gösterici olarak geldiği ve onları da milyonlarca hikmet ve akıl sahibi âlim tasdik ettiği halde hâlâ nasıl olurda günah işlemeye devam edersin.

Ey kardeşim! Allah'a isyana davet etmedikleri sürece, anne babana itaat et. Onlara iyi davran, onlara tevâzû kanatlarını ger. Onlara karşı yumuşak sözlü ol ve hoşnutluklarını kazanmaya çalış. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah'ın hoşnutluğunun anne babanın hoşnutluğunda, kızgınlığının da anne babanın kızgınlığında olduğunu bildirmektedir.[7] Akıllı insana işaret bile yeter. Bizleri samimi dualarında unutmamanı dilerim. Amelsiz sözden Allâh'a sığınırım.”

Miskin Kardeşin Fahreddin

26 Cemâziyelâhir 1388) Molla Fahreddin’in toplumu ilgilendirdiği mektuplarının yanında kişiye özel mektupları da olmuştur. Örneğin bu mektupta kendisinden nasihat isteyen kişiye nasihat etmiştir. Bunu yaparken de, büyüklük taslayan kişinin edasıyla değil, tevazû göstererek kendi nefsini kötülemiş, daha sonra muhataba seslenmiştir. Bu kısacık mektupta, insanda bulunan vasıfları saymış ve bunlardan kurtulma yollarını zikretmiştir.

Muhammed Latif ALTUN

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı

--------------------

[1] Molla Fahreddin, bu mektubu Muhterem babam Hasan Altun’a göndermiştir. Babam 1945 yılında Batman’a bağlı Gercüş ilçesinin Özler köyünde doğmuştur. İlmî tahsilini 1963’e kadar Molla Muhammed Emin el-Hayderî ve Molla Muhammed Arabkendî’nin yanında yapmıştır. İlim tahsili için 1963’te Suriye’ye giden babam, daha sonra Molla Muhammed Arabkendî’nin yanına dönerek, 1967’de ilimi icazetini ondan almıştır. 1970 ve 1977 arasında Molla Fahereddin’in bulunduğu camide müezzinlik yapan babam, 1977 yılında vaiz olarak atanmıştır. Batman/Kozluk, Bitlis/Ahlat, Gaziantep/Yavuzeli ve

[2] Şûrâ, 27.

[3] Alâk, 7.

[4] Tevbe, 109.

[5] Bakara, 11.

[6] Bakara, 44. 38 Duhâ, 10.

[7] Beyhakî, Şuʻabü’l-Îmân, X, 246.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.