Boşama ile ilgili olan bu mektubun altında her ne kadar Molla Fahrettin'in imzası yok ise de üslubundan, yazı stilinden ve mektupları arasında bulunmasından, mektubun kendisine ait olduğu anlaşılmaktadır. Mektup, Molla Fahrettin tarafından kendisinin de saygı duyduğu anlaşılan Molla Hamid adındaki bir alime yazılmış. Mektuptan anlaşılıyor ki, Sabri oğlu Nezir adında Arap kökenli bir şahıs, Molla
Fahreddin'e gelmiş ve halk Arapçası ile şu ifadeleri kullanarak karısını boşadığını söylemiştir: " فف طلقات بلا فتوى لا يطلع فتوى لا فى الارض ولا فى السماء بنت امين علو تكين امى واختى"على دوشك رسول الله اشهد ان لا اله الا الله واشهد ان محمدا رسول الله “Yerde ve gökte fetva olmayacak, fetva çıkmayacak şekilde üç talak Emin Alo'nun kızı, Rasulullah'ın döşeği üzerinde anam bacım olsun. Lailahe İllallah Muhammedün Rasulullah." Adamın ifadesini alan Molla Fahrettin, onu Molla Hamid'in yanına göndermiş. Ancak anlaşılıyor ki adam Molla Hamid'e, boşamada kullandığını söylediği " فف طلاقات " sözcüğünü " بفف طلاقات " şeklinde söylemiş. Molla Hamid de "بفف " sözcüğünün başındaki "ب" harfini yemin harfi olarak değerlendirip, adamın kullandığı ifadenin, talak (boşama) değil, talaka yemin olduğunu düşünerek boşanmadığını belirtmiştir. Molla Hamid'in yazılı Fetvasını alan adam, tekrar Molla Fahreddin'in yanına gelerek fetvayı kendisine vermiş. Ancak kadının boşandığını ve Molla Hamid'in yanlış fetva verdiğini düşünen Molla Fahreddin, Molla Hamid'e elimizdeki mektubu göndererek bu görüşünü dile getirmiştir. Molla Fahreddin, mektubunda özetle şunları söylemektedir: "Değerli Üstaz Molla Hamid! Ellerinizden öper, dualarınızı beklerim. Size şunu arz ediyorum ki, adı geçen şahıs, yanımıza gelerek yukarıda belirttiğim ifadeyi kullandığını söyledi. Niyetini sordum. Niyetinin talak olduğunu ifade etti. Sonra adam size geldi. Siz de adamın sözlerinin talakla yemin olduğunu yeminin ise geçersiz olduğunu ayrıca adamın, kullandığı sözlerle karısının kendisine haram olmasını niyet etmediğini bilakis tehdit ve korkutmayı kastettiğini gerekçe göstererek, talakın vuku bulmadığı şeklinde fetva vermişsiniz. Ben ise bu fetvaya vakıf olunca buna rıza göstermedim.
Birincisi, size yazdığım gibi yemin eden kişinin sözü " بفف طلاقات " şeklinde ب li değil " فف طلاقات " şeklinde ب sizdir. Siz ise üzerine ب harfini ekleyip yemin şekline sokmuşsunuz. Halbuki kullanılan söz ب sizdir ve üç talakın açıklamasıdır. Yani kadının üç talakla boşanması anlamındadır. Zira kişi, kinaye talakı niyet etmiştir. Adı geçen şahısın, bu sözcüğü sizin yazdığınız gibi ب harfi ile telaffuz ettiğini kabul eksek bile bunun talaka yemin etme anlamını taşıdığını kabul etmiyoruz. Bilakis söz konusu lafız, "anam bacım olsun" ifadesine bağlıdır. Yani "üç talak ile anam bacım olsun" anlamındadır. Bu sözün belirttiğimiz ifadeye bağlandığına ve yemin olmadığına delil, yeminin cevabının yani yemin konusunun olmamasıdır. Eğer yemin olsaydı elbette bu yeminin cevabı yani yemin konusu da olurdu. Örneğin, "üç talaka yemin ederim ki çarşıya gitmem" gibi. Yeminin cevabının olmayışı, bu sözün yemin olmadığını bilakis belirttiğimiz ifadeye bağlı olduğunu göstermektedir.
İkincisi, adı geçen şahıs, benim yanımda talaka niyet ettiğini ifade etti. Dolayısıyla bunu inkâr etmesi, bir anlam ifade etmemektedir. Adı geçen şahsın, eline üç taş alıp atmadan ve şahit tutmadan kadının haram olamayacağı şeklindeki inancının da hiçbir faydası yoktur. Çünkü şaka ederek ve oynayarak yapılan boşamanın bile geçerli olduğu konusunda icma vardır. Konu, İbn Hacer'in Minhac ile birlikte olan Tuhfe’nin ibaresinde de şöyle geçmektedir: “Hanımına hitaben, alaylı bir şekilde, talak lafzını söyleyen kişi, ben boşama niyeti ile söylemedim dese, talak vakiʻ olur.”[1] Hz. Peygamber (s.a.v.) den: "Üç şey vardır ki, ciddileri de ciddi, şakaları da ciddidir: Talak, nikâh, ric'at (talaktan vazgeçme)"[2] şeklinde sahih bir hadis rivayet edilmiştir. Kısacası, adı geçen adamın "karım, anam bacım olsun" şeklindeki ifadesi bir kinayedir. "Üç talak" şeklindeki sözü ise, bu ifadenin mef'ul-i mutlakıdır. Yemin eden bu şahıs, talakı niyet ettiğini ikrar etmiştir. Dolayısıyla talakı vuku bulmuş ve karısı boşanmıştır."
Görüldüğü gibi Molla Hamid, sözcüklerin şeklinden hareket ederek ve ifadeleri zorlayarak, yüzeysel bir değerlendirme ile talakın vuku bulmadığı şeklinde fetva vermiştir. Molla Fahreddin, ifadenin özüne bakıp daha derin, daha mantıklı ve daha gerçekçi bir yaklaşımla ve Molla Hamid'in gözünden kaçan bir gramer kuralını da dikkate almak suretiyle, tam aksine bir fetva vermiş ve talakın vuku bulduğuna hükmetmiştir. Bu iki alimin değerlendirmesinden, ilim adamı olmanın kolay olmadığını, hele fetva vermenin son derece derin ve çok yönlü bir ilim, sorumluluk ve hassasiyet gerektirdiğini görüyoruz.
Muhammed Latif ALTUN
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı
------------------
[1] Heytemî, Tuhfetü’l-Muhtâc, VIII, 29.
[2] İbn Abdilberr, Ebu Ömer Yusuf b. Abdillah b. Muhammed b. Abdilberr b. Asım en-Nemîrî (v. 463/1071), el-İstizkâr, (Tah. Sâlim Muhammed Atâ, Muhammed Ali Muavvid), Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2000, V, 542.