1903 yılında Wright Kardeşler’in havada birkaç saniyelik ilk uçuşundan itibaren uçaklarda gelişmeler, "metal” gövdeli ve tek kanatlı uçakların yapımı ve aerodinamikteki ilerlemelerle hızlanmıştır. Amerikalı pilot C. Lindberg’in 1927’de başardığı "solo” uçuşu ile Atlantik Okyanusu durmaksızın geçilmiş, o zamana kadar bir hayal olan Newyork-Paris uçuşu gerçekleştirilmiştir. Bu suretle, "sivil” havacılıkta "Hava Taşımacılığı” nın ilk adımları atılmış ve ilk önce posta taşımacılığı ile işe başlanmıştır.
2nci Dünya Savaşı’ndan hemen önceki yıllarda, gelişen uçak teknolojisi ile beraber Almanya’da "Junkers” firmasının imalatı iki motorlu küçük yolcu uçakları ve ABD’de ise "Douglas Aircraft Corp.” şirketi tarafından meşhur "Douglas DC-3” serisi, iki motorlu küçük yolcu uçakları hava taşımacılığında kullanılmaya başlanılmıştır. Bu teknolojik gelişmelerle hava yolu şirketleri ortaya çıkmaya başlamış ve posta taşımacılığına ilaveten yolcu taşımacılığı önem kazanmıştır. Bu şirketlerden ABD’de "Pan American World Airways” Şirketinin, Güney Amerika ve Uzakdoğu gibi noktalara uçabilmek ve yolcu taşıyabilmek için, büyük deniz uçaklarına ihtiyacı "Clipper” adı verilen dev (o zamana göre) deniz uçakları imalatını ortaya çıkarmıştır.
2nci Dünya Savaşı’nda hava kuvvetlerinin kazandığı ağırlık ve önem, uçak teknolojisindeki çalışmaları ve yoğun Ar-Ge faaliyetlerini hızlandırmaya devam etmiştir. ABD’de, İngiltere’de (ve hatta Hitler Almanyası’nda) uzak mesafelere uçabilecek ve ağır bomba yükleri taşıyabilecek bombardıman uçakları geliştirilmiştir.
Bunların başlıca tipleri Almanya'da "Condor" bombardıman uçağı, İngiltere’de dört motorlu "Lancaster” bombardıman uçakları ve ABD’de dört motorlu "Boeing B-17, B- 29” serisi bombardıman uçaklarıdır. Bu büyük gövdeli uçaklarla kazanılan "bilgi birikimi (technical know-how)" ve savaş sonrası yıllarda çoğalan hava yolu şirketlerinin, Atlantik Okyanusunu durmaksızın(non-stop) geçebilecek büyük yolcu uçakları talepleri dört motorlu "Douglas DC-6” serisi ve Lockheed firması tarafından da yine dört motorlu "Lockheed Constellation” uçakları tarafından karşılanmıştır. Bu büyük gövdeli uçaklara artan talep 2nci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda, kıtalararası turizmin gelişmesinden kaynaklanmaktaydı. Fakat, askeri nakliye uçakları ihtiyacı da bu talebi beslemiştir.
“Douglas DC-6” serisi uçaklar, "Lockheed Constellation” ve daha sonra iki katlı "Boeing Strato-Cruiser” uçakları hava taşımacılığında ve büyük yolcu uçaklarında bir “devrim” yaratmıştır. “Soğuk Savaş” yıllarında, havacılıkta gövde imalatı ve pistonlu motorlarda ilerlemeler, büyük uçaklarla yapılan yolcu taşımacılığında düşen maliyetler kıtalararası turizmi geliştirmiştir. Bu da hava yolu şirketlerinin sayısını arttırmış ve büyük yolcu uçaklarına olan talebi de beslemiştir.
“Soğuk Savaş” döneminde ABD’de ve İngiltere’de, uzun mesafe bombardıman uçakları, askeri ihtiyaçlar ve politikalar dolayısıyla geliştirilmeye devam edilmiştir. Bunun yarattığı büyük gövdeli uçak tasarım ve imalatındaki teknoloji birikimi, “Gas Turbine” ve “Jet Motor”larında ilerlemelerle birlikte, büyük gövdeli jet motorlu yolcu uçakları ortaya çıkmıştır. Bu teknolojik gelişmelerle, hava taşımacılığında “ikinci bir devrim” yaratılmış ve yolcu taşıma maliyetleri de düşmüştür. Yeni tip jet motorlu uçaklardan ilk olanı İngiltere’de De Havilland firmasının dört jet motorlu “Comet” yolcu uçağıdır. Maalesef, “Comet” uçakları, gövde ve kanatlarında oluşan “metal yorulması” problemleri o zamanki teknoloji ile önlenemediğinden, bir çok kazalara ve can kaybına sebep olmuş ve uçuşları durdurulmuştur. Buradan alınan derslerle, büyük gövdeli bombardıman uçakları imalatında kazandığı bilgi birikimi ve tecrübe ile ABD’de Boeing Şirketi, dört jet motorlu büyük yolcu uçaklarını geliştirmiş ve bu pazara hakim olmuştur. Boeing’e ilaveten, ABD’de diğer büyük gövdeli uçak imalatçıları olan önce “Douglas” ve sonra "Mc Donnell-Douglas" ve “Lockheed” firmaları da, kendi geliştirdikleri büyük uçaklarla bu pazarda yerlerini almışlardır.
ABD’nin yukarıda adı geçen büyük ve geniş gövdeli uçak imalatçıları ve jet motoru üreticileri, (“Pratt-Whitney” ve “General Electric”) beraberce büyük yolcu uçaklarında dünya pazarına hakim olmuşlar ve ABD’nin “dış ticaret ve ödemeler dengesi”nde elde ettikleri önemli konumu uzun yıllar devam ettirmişlerdir. Bu şekilde dünya pazarında bir nevi “tekel” yaratmışlardır.
Bu durum, yani ABD’nin Havacılık Sanayiinin yolcu uçaklarınde “tekel” konumu, son yıllarda Avrupa Birliği ülkelerinin “Fransa, Almanya İngiltere ve İspanya’nın” uçak imalat şirketlerinin kurduğu bir konsorsiyum olan “Airbus Industries” ile ancak son yıllarda değiştirilebilmiştir.
Airbus Şirketinin teknoloji, kalite, fiyat ve ekonomi bakımından kıyasıya “rekabet edebilme kabiliyeti” ve böylece büyük gövdeli uçak pazarında pazar payını devamlı şekilde arttırışı, ABD’de ve AB’de “sivil” ve “askeri” havacılık sanayilerinde yeni oluşumlara sebep olmuştur. Bunların neticesinde, gerek ABD’de gerekse Avrupa Birliği’nde yatay ve dikey birleşmeler havacılık sanayiinde ileri teknoloji, üretim, finansman ve pazarlama bakımından dev şirketler ortaya çıkarmıştır.
Yukarıda gelişmesi kısaca özetlenen “sivil havacılık” sanayiinin, "askeri havacılık" sanayii ile ne kadar yakından ve sürekli ve olumlu şekilde etkileşim içinde olduğu açıkça görülmektedir. Diğer önemli bir nokta da bu sanayi sektöründe "sivil” ve "askeri” ayrımı yapılmasının tam anlamıyla mümkün olmayışıdır. ABD’de ve AB’nde büyük havacılık sanayii şirketleri imalatları ile her iki sektöre de hizmet etmektedirler. Tabii olarak şirketlerin hizmet veya ürünlerinde sivil ve askeri ağırlıklar ve paylar zaman zaman değişmektedir.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerin dış ticaret ve ödemeler dengesinde havacılık sanayiinin büyük payı vardır. Bu şirketler sadece bir hava aracı değil, aynı zamanda geliştirdikleri bazı teknolojileri ve yedek parçaları, bakım eğitimini de çok yüksek fiyatlarla diğer ülkelere satmaktadırlar. Birçok hallerde de, bu şekilde bir teknoloji transferinde şirketin bulunduğu ülkenin kendi dış ve iç politikaları dolayısıyla kısıtlamalar, yasaklar ve ambargolarla karşılaşılmaktadır.
Burada Türkiye’nin "savunması, ekonomik, sosyal ve endüstriyel gelişmesi” bakımından ve AB içinde veya dışında, rekabet edebilmesi için çıkarılacak sonuç; ülkemizin de havacılık sanayiinin, en az Fransa veya İsrail gibi ülkelerin düzeyinde olması gerektiğidir.
DPT-SEKİZİNCİ BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI RAPORU