Haberin Kapısı

Humeyniciliğin İç Yüzü ve Hizbullah

DÜNYA

İhvanül müslimin cemaati devrimden sonra İran'a gidip Humeyni ve arkadaşlarını kutlamış, Hafız Esad'ın Suriye'de yaptığı zulme karşı destek istemiş ama daha sonra işin iç yüzünü öğrendikten sonra aldandıklarını öğrenmiş ve Suriye ihvanı âlimlerinden Said Havva, Humeyniciliğin iç yüzünü anlatan küçük bir risale yazmıştır.

Hamd âlemlerin rabbi olan Allah'a, salât ve selam efendimiz, önderimiz ve komutanımız olan Rasûlullah'a, Ehl-i Beytine ve Ashab-ı Kiramına olsun. Bu yazacağım nasihat Ehl-i Sünnet fırkasından olup, Humeyni, Hizbullah ve Şiiler'i iyi tanıyamamış veya takiyye yapmaları sebebiyle onlara aldanmış samimi kardeşlerimedir. Rabbim bizlere ve bu kardeşlerimize hakkı hak olarak gösterip ona tabi olmayı, batılı batıl gösterip ondan uzaklaşmayı nasip etsin.

Değerli kardeşler, bende birçok samimi kardeşlerimiz gibi hidayete erdiğim vakitte Humeyni ve Hizbullah örgütü hakkında hüsnü zanda bulunup onları sever ve müdafaa ederdim. Çünkü özellikle 1979'da İran'da Humeyni devrim yapınca, takiyye sanatını kullanarak dünyaya bu devrimin İslami bir devrim olduğunu, Ehl-i Sünnet’ten olan Müslümanlara iyi baktığını, onlara yardım ve destek vereceğine inanıyordum. "ABD en büyük şeytandır" sloganını atarak ABD işgalinin her zaman karşısında olacağını, Filistin ve Aksa'yı Yahudilerden kurtaracağını, Rusya'nın başkanı Gorbaçov'a mektup yazarak İslam'a davet etmesi gibi bizlere hoş gelen söylemlerle birçok samimi Müslümanı kandırmıştır. Hatta İhvanül müslimin cemaati devrimden sonra İran'a gidip Humeyni ve arkadaşlarını kutlamış, Hafız Esad'ın Suriye'de yaptığı zulme karşı destek istemiş ama daha sonra işin iç yüzünü öğrendikten sonra aldandıklarını öğrenmiş ve Suriye ihvanı âlimlerinden Said Havva, Humeyniciliğin iç yüzünü anlatan küçük bir risale yazmıştır.

İşe baştan başlarsam bu mesele daha iyi anlaşılacak. Yani öncelikle ehli beyt sevgisi adı ile çıkmış bu Şiiler'in, İslam'a muhalif inançları nelerdir? Onu iyice özetleyip tanımaya çalışalım. Çünkü gerek Humeyni ve gerekse şuan ki Lübnan'da bulunan Hizbullah örgütü, Rafızilik, başka bir deyimle İmamiyye İsna Aşeriyya (Oniki İmam) mezhebine mensupturlar. Ve bu mezhebin kuvvetlenmesi ve yayılması için çok büyük emekler vermişlerdir. Dolayısıyla önce bu adamların itikadını tanımamız gerekmektedir.

Şiilerin en büyük fırkası olan Rafizilik kolu, Pakistan, Afganistan, İran, Irak, Kuveyt, Bahreyn ve Lübnan gibi devletlerde yayılmış bir fırkadır. Şuan bu gurup Pakistan ve Irak'ta en çok mücahitlerle savaşan fırkadır. Suriye'nin Nusayri yani Hz. Ali'ye ilah diyen, kırk üç senedir Allah'ın dinine savaş açmış, Müslümanları katledip Sünni kadınlara tecavüz eden Beşşar Esad güçlerine en çok destek veren İran, Irak hükümeti ve Hizbullah'tır. Nusayrilik fırkası rafizilere göre kâfir bir fırka sayılmasına rağmen, Sünnilere karşı bu fırkaya ciddi destekler veren Rafiziler bunu aşıp onlarla aynı safta Sünnilere karşı savaşmaktadırlar. Bu durumlarını garip karşılamak gerekir. Çünkü tarih ilmini okuyanlar, Rafizilerin, Müslüman Sünnilere karşı Tatarlara ve haçlı seferlerinde Haçlılara yardım ettiklerini görecektir. Risalenin sonunda kısaca Nusayrilik fırkasınıda anlatacağım.

ŞİRK VE BİD'ATLERE BULAŞMIŞ RAFIZİ FIRKASININ
İSLAM'A MUHALİF İNANÇLARI ŞUNLARDIR:

Kuranı Kerim'in sahabeler tarafından tahrif edildiğine inanırlar. Bazı ayetlerin tefsir ve anlamlarını tahrif ederler.

Kuranın tahrif edildiğine dair söyledikleri sözler:

Bizim mezhebimizde Buhari (radıyallahu anhu), çok güvenilen ve hadis konusunda en sahih hadis yazarı olarak nasıl kabul edilmişse, Şiilerdede en çok itimat edilen ve sahih kabul edilen hadis imamları Kuleyni adında bir muhaddistir.

Elkafi adlı hadis kitabında 1. cild 228. sayfada şu ibareler yer alır.

Kuleyni derki: " Ebu Cafer (rahimehullah) dedi ki: "Kuran-ı Kerimi aynen indiği gibi topladığını iddia eden yalan söylemiştir.!! Aynen indiği gibi toplayan ve ezberleyen Ali Bin Ebutalip (aleyhisselam), ve ondan sonra ki gelen imamlardır.!"

Aynı sayfada devamla der ki: "Vasiler (Ehli Beyt İmamları) haricinde hiç kimse, zahiri ve batıni olarak Kuranın tamamının yanında olduğunu iddia edemez.!!"

Bu sözler küfre sokan sözlerdir. Çünkü Kuranı kerim bizlere tevatür yoluyla gelmiştir. Allah- u Teâlâ şöyle buyurur: "Kur’an’ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız." (Hicr, 9)

Rafizilerin Kuranı tahrif edişlerinin misali şudur:

Cabir dedi ki: Ebu Cafer'e sordum. Ali Bin Ebu Talip neden "Emirül Müminin" ismiyle anılır? Dedi ki: Allah onu böyle isimlendirmiştir. Kitabında şöyle indirmiştir: "Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Muhammed benim Rasûlüm ve Ali müminlerin emiri değil midir? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler." (Araf, 179) (Elkafi c,1 shf,412)

Görüldüğü gibi ayeti tahrif edip araya Muhammed benim Rasûlüm ve Ali müminlerin emiri değil midir? Sözünü eklemişlerdir.

Başka bir misal:

Ebu cafer dedi ki: "Kim Ali'nin ve ondan sonraki imamların velayetinde Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur." (Ahzap, 71) Ayeti bu şekilde inmiştir! Demiştir. (Elkafi c,1 shf,412)

Görüldüğü gibi ayet tahrif edilmiş ve ayetin içerisine Ali'nin ve ondan sonraki imamların velayetinde sözü eklenmiştir.

Humeyni keşfül esrar kitabının 149. Sayfasında şöyle der:  "Peygamber kendisinden sonra Kuran'ın tahrife uğrayacağından korktuğu için yada Müslümanlar arasında ihtilafların şiddetlenmemesi ve İslam'a tesir etmemesi için Kuran'da imamete değinmekten çekindiğini bu sözlerimizle ispatladık.!

Açıkça belli oldu ki eğer Peygamber, Allah'ın emrettiği şekilde imameti tebliğ etmiş olsaydı ve bu uğurda çaba harcamış olsaydı! İslam beldelerinde bütün bu çekişmeler, sorunlar ve savaşlar vuku bulmazdı. Aynı şekilde dinin temellerinde ve teferruatında bu ihtilaflar yaşanmazdı!."

Dikkat edilirse Humeyni bu sözleriyle haşa Rasûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) imameti tebliğ etmediğini ve bu yaşanan sorunların müsebbibi olduğunu ima etmektedir. Böyle bir iftira kişiyi küfre sokar.

Kuranın tefsir ve anlamlarını tahrih etmeleri:

Bazı ayetler hakkında yaptıkları tefsir ve anlam tahrifleri ne lügata göre, ne akla ve nede şeriata göre uygun değildir.

Mesela Kuleyni Elkafi'de 1. Cildte rivayet eder: Ebu Hamza, Ebu Cafer (rahimehullah) 'ya dedi ki: Sana feda olayım. Şiiler sana şu ayetin tefsirini soruyorlar. "Birbirlerine neyi soruyorlar? Ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?" (Nebe 1,2) Dedi ki: "Birbirlerine neyi soruyorlar? Ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?" sözü Müminlerin Emiri (Allah'ın salavatları üzerine olsun) hakkındadır. Müminlerin emiri derdi ki: Allah'ın benden daha büyük ayeti yoktur. Ve yine Allah'ın benden daha büyük haberi yoktur."!!

Halbuki bu ayetteki büyük haberden kasıt müfessirlerin görüş birliğiyle kıyamet kastedilmiştir. Ama Şiiler anlamını tahrif etmişlerdir.

Başka bir misal şudur:

Elkafi kitabının 1. Cild 214. Sayfasında şu geçer: Salim dedi ki: Ebu Cafer (mhimehullah)'ya şu ayet hakkında sordum: "Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur." (Fatır, 33)

Dedi ki: Hayırlarda öne geçen imamdır. Ortada olan imamı tanıyandır. Kendisine zulmedende imamı tanımayandır.!!

Böyle bir tefsir ne şeriata uygundur, ne dile uygundur nede akla uygundur. Bunun gibi tefsirde yaptıkları tahrifata yüzlerce misal verilebilir. Elkafi kitabını okuyan bu tipten yüzlerce felaketi görecektir.

Humeyni, Keşfül Esrar kitabının 151. sayfasında derki: "Şunu kesin olarak belirtiriz ki, Kuranda yüzlerce ayet açıkça belirtmeden (işaret yoluyla) imam ve imamet hakkında gelmiştir."!!

Rafizi Şiiler, Hz. Fatıma'ya ait Kuran'a ve ona vahi geldiğine inanırlar.

Bizim elimizde bulunan kurandan başka bir kuranın olduğunu, içinde değişik ilimlerin bulunduğuna inanırlar.

Kuleyni Elkafi kitabının 1. Cildinin 239. Sayfasında derki: "Ebu Ebdullah (Hüseyin)

(aleyhi selam) dedi ki: "Yanımızda Fatıma (aleyhe selam)'ın Kuranı vardır. Onlar Fatıma (aleyhe selam)'ın Kuranını ne bilsinler.? Dedim ki: Fatıma (aleyhe selam)'ın Kuranı nedir? Dedi ki: Sizin Kuran'ınızın üç katı kadar olan Kuran'dır. Vallahi içinde sizin Kuran'ınızdan bir harf dahi yoktur."!!

Dikkat edilirse hem bizim Kuran'ın üç katıymış, hemde içinde aynı olan bir harfi dahi yokmuş! Sizce nedir bu Kuran?!

Humeyni, (İnternette Ali Hamaney sitesinde yayınlanmış) ölüm vasiyetinde derki: "Bizler, imamlarımızın şaban ayı münacatlarıyla, Hüseyin (aleyhi selam)'ın Arafat duasıyla, Muhammed ailesinin Zeburu olan Seccadiye sayfasıyla ve rızai bariye ulaşmış Zehran'ın kendisine Allah tarafından ilham edilmiş Fatımi sayfalarıyla iftihar ederiz!.

İmamlar hakkında aşırıya giderler ve masum olduklarına inanırlar.

Rafiziler imamlar hakkında o kadar aşırıya gittiler ki onları peygamberlerin üzerine çıkardılar hatta Allah muhafaza etsin onlara ilahlık vasıfları verdiler. İnançlarına göre bu on iki imam, kainatta ve zerrelerinde tasarruf ederler!. Olanları ve olacakları bilirler!.

Elkafi kitabının 1. Cildin 223. sayfasında şu ibareler geçer: İmam Rıza dedi ki: "Bizler Allah'ın yeryüzündeki emin kişileriyiz. Yanımızda ölümlerin ve belaların ilmi vardır!. Bizler bir adamı gördüğümüzde gerçek iman sahibi veya gerçek nifak sahibi olduğunu biliriz!."

Ammar Sabati derki: Ebu Abdullah'a (Hüseyin r.a) sordum. Hükmettiğinizde ne ile hükmedersiniz? Dedi ki: Allah'ın hükmü ve Davudun hükmü ile hükmederiz.! Eğer bizlere bilmediğimiz bir şey gelirse Ruhul Kudüs (Cebrail) ilmini bize getirir.! (Elkafi 1 cild 398. Sayfa)

Humeyni derki: "İmamın övülmüş makamı ve yüksek derecesi vardır. Bizim mezhebimizin zaruri inançlarından biride şudur: İmamlarımızın öyle makamı vardır ki o makama ne yaklaştırılmış melek nede gönderilmiş peygamber ulaşamaz!.. (Elhukume El İslamiyye)

Rafizi Şiiler sahabenin genelini ve Müslümanların hepsini tekfir ederler.

Kitapları, parmak sayısınca sahabeler hariç geri kalan sahabeleri tekfir etme, onlara kin ve nefret duyma konusunda batıl sözlerle doludur.

Rafiziler, Sahabeyi kiram ve sonradan gelen Müslümanlar imameti Hz Ali ve torunlarından 11 kişiye imameti ve halifeliği vermedikleri için, dine ihanet edip haşa küfre girdiklerine inanırlar.

Ubu Cafer dedi ki: Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdu: Ben bütün insanlığa gönderilmiş Allah'ın elçisiyim. Benden sonra insanlar üzerinde Allah tarafından tayin edilmiş ehli beytimden imamlar gelecektir. Ancak onlar yalanlanacak, küfür ve sapkınlık yöneticileri ve onların tabileri onlara zulmedeceklerdir." (Elkafi c1 syf 215)

Onların iddiasına göre Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)den sonra Hz. Ali'ye imameti, Hz. Ebubekir, Ömer, Osman ve geri kalan sahabeler vermemiş ve haşa ona zulmetmişlerdir.

Ebu Abdullah'a adamın biri sordu: Beklenen Mehdiye "Müminleri Emiri" lakabı ile selam verebilir miyiz? Dedi ki: Hayır. O ismi Allah, Ali Bin Ebutalib'e vermiştir. Ondan önce isimlendirilmiş ve ondan sonra isimlendirilmiş kişiler kâfirdirler!. (Elkafi cild 1 syf 411)

Bu sözün manası Hz. Ali'den önce "Emirül Müminin" diye isimlendirilmiş Ebu bekir, Ömer ve Osman (radıyallahu anhum) ve Hz. Ali'den sonra günümüze kadar gelen bütün Müslümanların yöneticileri kâfirdirler.

Kuleyni derki: İbni Ezine dedi ki: Bize birden fazla kişi İmamlardan (aleyhim selam) birinden! rivayet ettiler. Dedi ki: "Kişi Allah'ı, Rasûlünü, bütün imamları ve zamanın imamını tanımadıkça ve ihtilafı onların hükmüne götürmedikçe ve ona teslim olmadıkça mümin olamaz!" (Elkafi c,1/syf,180)

(Maşallah bu kadar kuvvetli senet başka kitaplarda bulunmaz! Hangi imamdan kim ne rivayet ettiği belli değil)

Bu sözün manası sahabeler ve ondan sonra gelen Müslümanlar mümin değildir. Çünkü sahabe ve sonraki gelen Müslümanlar bu imamları masum görüp anlaşmazlıklarını onlara götürmezlerdi. Anlaşmazlıklar Allah ve Rasûlüne götürülür. Humeyni derki: "Bizim iki şeyh (Ebubekir ve Ömer)'in Kurana olan muhalefetleriyle, Allah'ın hükümleriyle oynamalarıyla, kendi nefislerinden haram ve helal ettikleriyle, Hz. Fatıma ve evlatlarına yaptıkları zulümlerle işimiz yoktur!. Biz sadece onların bu din hakkında cahilliklerine işaret edeceğiz!...

Peygamber onları irşad etmek ve hidayete ulaştırmak için çok emek harcamıştı. İbni Hattab'ın küfür ve zındıklık amellerinden türeyen ve Kuran ayetleriyle çelişen iftiralarının sözleri, peygamber gözlerini hayata kaparken kulağında çınlıyordu!." (Keşfül esrar 123, 137)

Humeyni sahabeyi kiramı o kadar çok küçümsedi ki, içki ve uyuşturucu içen, muta nikahı adı altında gece gündüz zina eden, homosexliğin ve ahlaksızlığın çok yayıldığı sapık halkını, ömrünü cihad ve davette geçirmiş sahabeden daha üstün görmüştür.

Meşhur vasiyyetinde derki: "Ben cesurca şunu iddia ederim: İran halkı ve asrımızda milyonlarca olan topluluğu, Rasûlullalı (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)'in sahabesinden daha faziletlidir. O hicaz halkı Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)'e itaat etmezdi. Cepheye gitmemek için değişik bahaneler uydururlardı. Allah-u Teâlâ onları tevbe suresinde azarlamış, azap ile onları uyarmıştır. Gelen rivayetlere göre peygamber onları minberin üzerinde azarlamıştır.!"

Rafiziler sabit sünneti reddedip inkar ederler.

Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)den sabit olarak gelmiş Buhari, Müslim ve diğer hadis kitaplarını reddederler. Onlarda en yalancı kişilerin bile söz ve şiirleri Buhari ve Müslim'den daha makbul durumdadır. Onların hadis kitapları peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ve sahabesi hakkında yalan ve iftiralarla doludur. İbni Teymiye (radıyallahu anhu)derki: "Şiiler bu ümmet içinde en yalancı fırkadandırlar. Kıbleye müntesip olan fırkalar arasında onlardan daha yalancı veya yalanı tasdik eden başka bir fırka yoktur." (Mecmuul Fetava 28 / 479)

Sünni âlimlere o kadar çok kin ve nefret beslediler ki onların yanında eşeğin rivayeti Buhari ve Müslim'in rivayetinden daha doğru sayılmıştır.

Onların en sahih hadis kitabı olan Elkafi'de, Kuleyni şu rivayeti getirir: Müminlerin emiri Ali Bin Ebi Talip derki: Bu eşek, peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile konuştu.

Dedi ki: Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasûlü, bana babam oda babasından oda dedesinden oda babasından rivayet ederek anlattı dedi ki: Nuh'un gemisinde bulunuyordu. Nuh (aleyhisselam) kalktı ve eşeğin belini sıvazladı. Dedi ki: Bu eşeğin soyundan, peygamberlerin efendisi ve sonuncularının bineceği, Peygamberi taşıyacak bir eşek gelecektir. Beni, o anlatılan eşek kılan Allah'a hamdolsun." (Elkafi 1 / 237)

Dikkat edilirse bu rivayet zincirinde eşekler var.! Bu hale güler misin? Yoksa ağlar mısın?

Eşekten başka onlarda Rasûlullah'a (sallallahu aleyhi ve sellem) anası babası feda olacak kimse kalmadı mı? Bu peygamberimizin ihtiramına aykırıdır.

Birde bu rivayetin şu yalanı ortaya çıkıyor. Her bir eşek yüz sene yaşayacak olsa aradaki ravi zinciri 4 tür. Bunun manası Nuh (aleyhisselam) ile Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) arasında 400 sene bulunmaktadır! Bu saçmalık kabul edilir mi?

Rafizi Şiiler tarih boyunca Müslümanlara karşı kâfirlere yardım etmişlerdir.

Sünni Müslümanlara o kadar kin ve nefret duyarlar ki tarih boyunca Müslümanlara zulmeden, savaşan ve kanlarını döken kâfirlere ve müşriklere yardımda bulunmuşlardır. Bu rahatlıkla görülen ve duyulan bir gerçektir.

Tatarların İslam diyarlarına girip yaptıkları katliamlarda, haçlıların Müslümanlara yaptıkları saldırılarda, son yüzyılda İran'ın dünyanın değişik yerlerinde Müslüman katliamlarına sessiz kalması hatta bazı küfür milletlerini gizli ve açık desteklemesi bunun ispatıdır. Rusya, Çeçenistan da Müslümanları katlederken İran Rusya ile değişik antlaşmalara giriyor, Çeçenistan için: "O mesele Rusya'nın iç meselesidir. Biz karışmayız!" diyorlardı. " ABD ve NATO güçleri Irak'ı işgal ettiğinde İran, Irak'taki Şiilere destek vermiş, Şiilerin yaptıkları Sünni katliamlarına silah ve adam yardımı yapmıştır.

ABD ve NATO güçleri Afganistan'a saldırıp İslami İmaratı yıkarken İran sessiz kalmış hatta İran üzerinden geçiş yapan yüzlerce mücahidi yakalamış ve senelerce hapiste yatırmıştır.

Humeyni, Hafız Esad'ın zulmüne ve Hama katliamına sessiz kalmakla beraber ikili devlet ilişkilerini en iyi seviyeye çıkarmıştır.

İran, şuan dünyanın gözü önünde Suriye'nin kâfir Nusayrilerinden olan Beşşar Esad ve rejiminin yaptığı katliam ve zulmündeki ısrarında açıkça yardım etmektedir. Hizbullah, açıkça Beşşar Esad'le beraber olduğunu, ona destek verdiğini açıkça bildirmektedir. Şuan Hizbullah'ın bir kısım elemanları mücahitlere karşı savaşmakta, hatta Müslüman kadınlara tecavüz etme eylemlerine de iştirak etmektedirler. Doğru haber veren yayın organları bahsetmekte, kendisine tecavüz edilen kadınlar haber vermektedir.

Hasan Nasrullah bir televizyon konuşmasında 20.000 den fazla füzeye sahip olduklarını söylemektedir. Neden onlardan bir tanesini dahi İsrail'e 2006 yılından itibaren atmadı? Hani Filistin ve Aksa'nın hürriyeti onun hedeflerindendi?! Hepsi yalan hepsi takiyye. Hizbullah'ın eski ismi emel hareketiydi. Sünnilere yaptıkları zulüm ve katliamları unutulmuş değildir. Humeyni, Emel'in kana bulanmış pis çehresini değiştirmek ve unutturmak için ismini değiştirip Hizbullah yapmıştır.

Tatarlar Abbasi hilafeti devrinde Bağdat'a girmiş, Müslümanları katletmiş, Halifeyi öldürerek her yeri yakıp yıkmışlardır. İbni Kesir (radıyallahu anhu) derki: "Tatarlar, Bağdat'ta bir milyon Müslüman katlettiler." âlimlerin kitaplarını bir kısmını yakmış, bir kısmını Fırat nehrine atmışlardı. Yaptıkları bu işgal ve katliamlarda Şii asıllı olan Nasiruddin Ettusi adında ki vezirin parmağıda vardı. Onun hakkında İbni Kayyım (radıyallahu anhu) şöyle der: "Nasiruddin Ettusi, Rafiziliğe ve ehli beyte kendini nispet etti. Küfrünü ve sapkınlığını gizledi. Küfrün yardımcısı ve sapkınların veziri olan, Holako'nun veziri Nasir Ettusi'ye hakimiyet kozları geçince Peygambere tabi olanlardan ve dinine bağlı olanlardan intikam almıştır. Müslümanları kılıçtan geçirmiş, halifeyi, kadıları, âlimleri ve muhaddisleri öldürtmüş, felsefecileri, müneccimleri (Yıldız işleriyle uğraşan) ve sihirbazları hayatta bırakmıştır. Camilerin ve medreselerin idare işlerini Tatarların eline vermiş, onları kendine sırdaşlar ve dostlar edinmiş, kitaplarında alemin kadimliğini, dirilişin batıl olduğunu yazmış ve Allah'ın sıfatlarını inkar etmiştir." (İğasatül lehefan c.1, shf:287)

Bu zındık adam hakkında Humeyni şunu demektedir: "Bu gibi boşluk benim gibi evinin bir köşesinde oturanlarla oluşmaz. Bu boşluk imam Hüseyin ve diğer imamları yitirince oluşur. Yine insanlar İslam'a büyük hizmetlerde bulunmuş! Nasiruddin Ettusi ve emsallerini yitirince kayıpta olduklarını anlarlar...

Eğer takiyye durumları bizden birinin sultanların yanında olmayı gerekli kılıyorsa, ölüm pahasına olsa bundan uzak durmalıyız. Ancak sadece şeklen girip İslam'a ve Müslümanlara yardım edecekse bu durum müstesnadır. Tıpkı Ali Bin Yaktin ve Nasıruddin Ettusi (radıyallahu anhu)girdikleri gibi." Elhüküme El islamiyye shf:108)

Rafizi Şiiler, dua ve ibadetin bazı çeşitlerini insanlara çevirmekle şirk işlemektedirler.

Namazlarda kabirlere yönelmek, ölülerden yardım ve medet istemek, kabirleri tavaf edip sürtünmek, emekleyerek huzuruna gidip secdeye kapanmak Şiilerde var olan ve mukaddes saydıkları mezarlarda çok görülen bir durumdur. Fırkalar arasında en çok kabir ziyaretine önem gösteren, kabirleri tazim edip oralarda şirk koşan fırka Şiilerdir.

Humeyni derki: "İhtiyaçları taşlardan ve kayalardan istemek batıl olmasıyla beraber şirk değildir! Sonra bizler peygamberlerden ve onlardan sonra Allah'ın kendilerine kudret verdiği imamlarımızın mukaddes ruhlarından yardım isteriz!." (Keşfül Esrar shf:49)

Değerli kardeşler, bu getirmeye çalıştığım rivayetler, devede kulak misalidir. Şiilerin o kadar batıl inanç ve mezhepleri vardır ki ciltlerle ancak anlatılır.

Yaptıkları muta nikahı, zekat yerine zenginlerden humus yani beşte bir almaları, sahabelere iftiralar atıp lanet etmeleri, Müminlerin anası ve peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem/in pak eşlerinden Aişe ve Hafsa validelerimize lanet edip onlara dil uzatmaları, işledikleri bidatler hurafeler, muharrem ayında zincirlerle dövünmeleri ve daha neler...

İran'da yaşayanlar, Rafizilerin Ehli Sünnete düşmanlıklarını ve zulümlerini çok iyi bilir. Tahran'da bir tane dahi Ehli Sünnetin camisi yoktur. Hz. Ömer'i öldüren Mecusi Ebu Lü'lüe'nin İran'da büyük ve muhteşem mezarı vardır. Bir sürü Rafızi mezarını günlük ziyaret eder, Hz. Ömer'e olan kinlerini soğutmaktadırlar. Aslen Şii'lik, Abdullah Bin Sebe adında Yahudinin Hz. Osman döneminde çıkardığı fitnelerle başlayıp büyümüştür.

Şiiler, Yahudilere bazı noktalarda benzemektedirler. Ehli Sünnet İmamlarından Lelekai (radıyallahu anhu)ehli Sünnetin itikat usulü adlı kitabında bu benzetmeyi getirmektedir:

Yahudiler dediler ki: Krallık ancak Davut soyunda olur.

Rafiziler dediler ki: Emirlik ancak Ali'nin soyunda olur!

Yahudiler dediler ki: Mesih Deccal çıkmadan yada İsa gökyüzünden inmeden cihad olmaz .

Rafiziler dediler ki: Mehdi çıkmadan ve biri gökyüzünden seslenmeden cihad olmaz!

Yahudiler akşam namazını yıldızlar belli olana kadar geciktirirler. Rafizilerde aynı şeyi yaparlar!

Yahudiler biraz kıbleden yan dönerler. Rafizilerde aynı yaparlar! Yahudiler elbiselerini alttan uzun tutarlar. Rafizilerde aynısını yapar.

Yahudiler Tevrat'ı tahrif ettiler. Rafizilerde Kuranı.

Yahudiler her Müslümanın kanını helal saydılar. Rafiizilerde helal saydılar.

Yahudiler ard arda üç boşamayı hiç saydılar. Rafizilerde hiç saydılar.

Yahudiler, Cebrail (aleyhisselam)'a buğzederler. Rafizilerden bir gurup: Cebrail Kuranı hata ile Muhammed'e indirdi diyerek ona buğzederler.

Yahudi ve Hristiyanlar iki özellikte Rafızilerden daha hayırlı olmuşlardır: Yahudilere soruldu: Sizin en hayırlılarınız kimdir? Dediler ki: Musa'nın ashabı.

Rafizilere soruldu: sizin en şerlileriniz kimdir? Dediler ki: Muhammedîn ashabıdır!.

Hristiyanlara soruldu: Sizin en hayırlılarınız kimdir? Dediler ki: İsa'nın havarileridir.

Rafizilere soruldu: sizin en şerlileriniz kimdir? Dediler ki: Muhammedîn havarileridir!.

Humeyni Keşfül Esrar kitabında shf:148 derki: "Azıcık aklı olan bilir ki takiyye, kesin belirlenmiş ilahi hükümlerdendir. Bizlere şu rivayet gelmiştir: "takiyyesi olmayanın dinide yoktur!."

Yukarıda getirdiğim 7 madde sahibini şirke ve küfre sokan maddelerdir. İtikadını anlamış, dinine önem gösteren bir Müslüman Rafizileri dost edinemez. Çünkü kişi kıyamette sevdikleriyle beraber olacaktır.

Şiilerin bir fırkası olan Nusayri mezhebinide anlatarak risaleme son vereceğim.

NUSAYRILIK

Suriye’de dönen zulüm ve baskıyı daha iyi kavramak için kırk üç senedir hükümete mıknatıs gibi yapışmış olan Nusayri Alevi Hafız Esad ve hanedanını tanımak gerekir.

Şuan Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın babası, subay asıllı zalim tağut Hafız Esad (Allah ona hak ettiği azabı versin) yaklaşık kırk sene önce Suriye’nin başına getirilir. Kendisi Aleviliğin kollarından olan Nusayri mezhebine mensuptu. Hristiyan asıllı Michel Efalak’ın arap milliyetçiliğine dayalı kurduğu Baas partisi başkanı olmuştu. Otuz sene başkanlık koltuğunda oturduğu süre zarfında gerek Suriye, gerek Lübnan ve gerekse Filistin Müslümanlarına tattırdığı acıyı ve yaptığı katliamı ne geçmiş Firavunlar nede İsrail bu kadarını yapmamıştı.

Bu helak olmuş Firavun’un ve oğlunun siyasetlerini daha iyi tahlil etmek için Nusayriliğin ne anlama geldiği, ne zaman çıktığı ve inancının ne olduğunu bilmemiz gerekmektedir.

Nusayrilik hicri üçüncü asırda Şiiliğin bir kolu olarak ortaya çıkmıştır. Bu mezhebin kurucusu Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr’dır. Kendisinin Şiilerin on birinci imamı olan Hasan El’askeri’nin varisi ve ilim kapısı olduğunu, ondan sonra Şiilere hüccet sayıldığını iddia etmiştir.

Bu zındık adam peygamberlik iddia etmiş, ehli beyt imamları hususunda aşırıya gidip onları ilahlık mertebesine yükseltmiştir.

BAŞLICA İTİKATLARI ŞUNLARDIR:

Ali (radıyallahu anhu) ilahtır.

İnsan suretinde görünmesi tamamiyle yaratıklarına ve kullarına teselli mahiyetindedir.

Hz. Ali’nin katili olan Abdurrahman Bin Mülcem’i çok severler. Çünkü Hz. Ali’yi beşer suretinden kurtarıp ilahlık suretine bürümüştür.

Hz. Ali’nin bulutlarda durduğuna, gök gürlemesi onun sesi ve şimşek çakması onun kırbaçına delalet ettiğine inanırlar. Bulut geçerken “Selam sana Ey Hasan’ın babası” derler..

Hz. Ali’nin Hz. Muhammed’i, Hz. Muhammedin Salmani Farisi’yi, Salmani Farisi’nin beş yetimi yarattığına inanırlar.

  • Mikdad Bin Esved insanların rabbi, yaratıcısı ve şimşek işlerine bakan sorumlu olarak sayarlar.
  • Ebu Zer Elgifari, gök cisimleri ve yörüngelerden sorumludur.
  • Abdullah Bin Revaha, rüzgarlar ve insanların canlarını almakla sorumlu.
  • Osman Bin Maz’un, mide, vücut sıcaklığı ve hastalıklardan sorumlu.
  • Kanber Bşn Kaden, cisimlere ruhu üflemekle sorumlu.

Nusayri fırkası inanç olarak İslam inancıyla taban tabana zıt olan, inkarcılık, zındıklık, bir çok haramı helal sayan, islamın beş şartını, dirilişi hesabı ve mahşeri inkar eden ve Hz.

Ali (radiyallahu anh)ı ilah sayan inançlarla doludur. Gizli ayin ve ibadetleri olan bir mezheptir.

Namazları bizim namazımızla tamamen farklıdır. Secdesi yoktur, rekatları farklıdır. Namaz için gusül veya abdest şartı yoktur. Orucu, ramazan ayında kadınlara yaklaşmama olarak tutarlar. Hac yoktur çünkü hac onlarda taşlara tapma anlamına geldiği için şirktir. Zekat ödemezler ancak dedelere yani din büyüklerine kazançlarının beşte birini verirler.

İslam ümmetine ve inancına karşı yabancıdırlar. Ahlaksızlık, fuhuş, içki, zulüm ve mal toplayıp yığma en önemli karakterlerindendir. Kadın erkek birbirlerine karıştıkları geceleri vardır. İçki onlarda yüce görülen bir unsurdur. Üzüme ve üzüm bağlarına son derece saygı duyarlar.

Önemli karakterlerinden biride kızlarını para karşılığı fuhuşa yöneltmeleridir. Köy ve mıntıkalarında camiye rastlanmaz. Sahabeyi kiramdan aşırı bir şekilde nefret ederler ve lanet okurlar. Eski asırlardan beri Müslümanlara karşı Yahudi ve Hristiyanlara destek vermişlerdir. Yakın tarihte Coğalan tepelerini Hafız Esad, İsrail’e peşkeş çekmiştir.

İbni Teymiye (rahmetullahi aleyhi) onlar hakkında şu fetvayı vermiştir: “Bu kavim Yahudi ve Hristiyan’lardan daha kâfirdirler. Hatta birçok müşrikten daha kâfirdirler. Tatarlar, Fransızlar ve başka muharip kâfirlerden zararları daha büyüktür. Her zaman Müslümanlara karşı kâfirlerle iş birliğine girmişlerdir. Müslümanlara karşı Hristiyan’larla beraber olmuşlardır. Müslümanların Tatarlara karşı galip gelmeleri, onlar için büyük musibet sayılır. Sonra Tatarlar, ancak onların yardım ve desteğiyle Bağdat’a girip halifeyi öldürdüler.”

Alimlerin ittifakıyla bu fırka Müslümanlardan sayılmaz. Kestikleri yenmez, kızlarıyla evlenilmez, onlardan cizye kabul edilmez ve ölenleri Müslümanların kabristanına gömülmez.

Hafız Esad ve oğlu Beşşar’ın kırk üç senelik yönetimlerinde Suriye halkına yönelik yaptıkları hizmet; Nusayri fırkasını devletin en önemli kademelerine getirmeleri, İsrail’i koruma, Müslümanları katletme, hapishanelere doldurma, hapishaneler inşa etme ve Suriye halkı arasında dini yok etmeden öteye geçmemektedir. Suriye’ye bakışları, sütü sağılacak inek olarak bakarlar. Hafız Esad’ın ve ailesinin İsviçre bankalarında bir hayli kabarık hesapları vardır. Onların yanında insanların hak hukuklarının hiçbir önemi yoktur. Adalet, doğruluk ve güven diye bir mefhum bilmezler. Mezheplerinde haram ve helal diye bir anlayış yoktur.

Nusayri fırkasına mensup olanların karakterleri, güçlü zayıfı ezme üzerine kuruludur. Zengin ve fakir diye iki sınıfa bölünürler. Zenginler fakirlere hakimiyet kurarlar. Fakirler zenginlere hizmet etmek mecburiyetindedirler. Yetki sahibi olan kişi altındakileri ezmeye çalışır. Hafız Esad kendisini, Nusayri ve subay asıllı devlet başkanı Salah Cedid’ten daha güçlü olduğunu hissedince devlet yönetimini elinden alır ve onu hayatının sonuna kadar hapishanelerde çürütür.

Hama katliamında genel komutanlık yapan Hafız Esad’ın kardeşi Rıfat Esad kardeşiyle rekabet ve çekişmeye girişince Hafız Esad onu uzaklaştırır ve Fransa’da gurbette hayatını tamamlamaya mecbur eder.

Şuan Beşşar Esad’ın kardeşi ve Cumhuriyet Muhafızları Komutanı olan Mahir Esad, kardeşiyle rekabete girmiş devlet içinde devlet oluşturmuştur. Yaptığı bazı tasarruflardan dolayı bazıları onun cumhurbaşkanı olduğunu zannetmektedirler.

Kırk üç senedir yaptıkları katliam ve terör sebebiyle halkın arasına öyle büyük bir korku ektiler ki, baba oğluna kardeş kardeşine güvenemez hale gelmiştir. Şeriatı hakim kılmak isteyen Müslümanları Hama’da kuşatan ve nerdeyse şehri yerle bir edecek şekilde bombalayıp yetmiş bin Müslümanı göz kırpmadan katleden bu aşağılık düzendir. Tedmur hapishanelerinde binlerce Müslüman erkek ve kadını toplayıp sonra Müslüman bacılarımızın ırzlarına tecavüz eden (Ebu Gureyb hapishanesini arattıracak işkenceler yapan, bacılarımızın mektuplar yazarak gelin hapishaneyi başımıza yıkın! çünkü bizler Nusayri kâfirlerin piçlerini karınlarımızda taşıyoruz dedirten) ve daha sonra toptan hepsini kurşuna dizen yine bu hain sistemdir.

Uzun yıllardır tutuklanıp bir daha haberi alınamamış, nerde kaldığı, ne zamana kadar kalacağı ve aslen neden tutuklandığı meçhul olan binlerce Müslüman Suriye’nin yer altı zindan ve hapishanelerinde çürütülmektedir.

Gece yarısı evinden alınıp aylar sonra bazılarını, alındığı kirlenmiş ve yırtılmış pijama veya elbiselerle, saç sakalı ve tırnakları uzamış, işkence altında deri kemik kalmış ölmüş cesetlerini ailelerine teslim eden hain düzen bu düzendir.

Büyük komutan ve mücahid Mervan Hadid (rahmetullahi aleyhi) yakalanınca aşırı bir şekilde işkenceye tabi tutulur. Daha yeni evlendiği ve gerdeğe girmediği hanımını getirip gözleri önünde tecavüz ederler. Bu büyük şeyh onlara karşı boyun bükmez, taviz vermez. Neticede işkence altında şehid düşer. Yakalandığı vakit ağırlığı doksan kilo olan şeyh şehit edildiğinde oyuz beş kiloya düşer. Kötü siyasetleri sebebiyle fakirlik baş göstermiş, her alanda toplum geri kalmış, nerdeyse sanayi diye bir şeyi olmayan, tamamiyle dışarıya bağımlı kılınmıştır. Suriye, resmi işleri en ağır ve zor işleyen devletlerden biridir. Rüşvetsiz neredeyse resmi bir işlem yapılamayacak hale gelmiştir.

Hayat şartlarının zorluğu ve fakirlik sebebiyle gençlerinin birçoğu otuz beş yaşından sonra evlenmektedirler. Bu gecikme birçok gencin zinaya bulaşmasına sebebiyet vermiştir.

Bu devlette Sünni Müslümanların hiçbir değeri yoktur. Değeri en çok olan Nusayri fırkası, sonra Rafızi fırkası arkasından Hristiyanlardır.

Hristiyanların değerini anlatan canlı bir kıssa anlatacağım. Suriye’de yaşayan akrabalarımdan bazıları toprak davası sebebiyle bir Hristiyanla tartışıp kavga ederler. Bu kavga akabinde Hristiyan ölünce olaya karışan beş kişi yakalanır. Ölen Hristiyanın durumu Hafız Esad’a anlatılınca haklarında idam kararı verir. Kaldıkları hapishanede odaları ateşe verilir ve beşi yakılarak infaz edilir.

Suriye baas partisi esaslarına yani sözde arap milliyetçiliğine göre yönetildiği halde eski Irak devrik başkanı Baas partisine bağlı ve arap olan Saddam Hüseyin’le alakaları son derece kötü, hatta neredeyse bütün arap ülkeleriyle alakaları bir ay iyi ise bir sene kötü olur. Ama yanı başında Fars asıllı Rafizi İran ile uzun senelerdir alakaları son derece güzel olması bu partinin yalan üzere kurulduğunu gösterir.

Suriye’nin, Lübnan’daki bütün sünni cemaatlerin ellerindeki silahları alıp, Rafizi Hizbullah örgütüne tam bir hürriyet ve destek vermeleri pis siyasetlerini gösteren bir örnek sayılabilir.

İsrail senelerden beri stratejik öneme sahip ve verimli toprağı olan Çoğalan tepelerini işgal ettiği halde o toprakları geri almak için ne bir mermi atmıştır nede mermi atanlara izin vermiştir. Bu hükümetin misali, koyun postuna bürünmüş kurt misali gibidir. Şuan görünen Beşşar Esad babasını katliam ve zulümde geçmiştir.

Rabbim bu azılı Tağut ve fırkasını helak etsin, köklerini keserek bütün insanlığa ibret vesilesi kılsın.

Allah’a hamd ve Rasûlü Muhammed’e salât ve selam olsun. Davamızın sonu âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir.

Yorumlar (1)

Emel öztürk 4 Yıl Önce

Harika bir yazı

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.