Hz. Peygamber (sav)'in bir öğretmen olduğunu bizzat kendisi de ifade etmektedir. Abdullah İbnu Amr (ra) anlatıyor: "Rasûlullah (sav), bir gün, hücrelerinden birinden çıkıp mescide girmişti. Mescitte ise iki halka vardı. Birinde halk Kur'ân okuyor, Allah'a dua ediyordu. Diğerindekiler ilim öğrenip ilim öğretmekle meşguldü. Aleyhissalâtu vesselâm: "Her ikisi de hayır üzeredir: Şunlar Kur'ân okuyorlar, Allah'a dua ediyorlar, Allah (taleplerini) dilerse onlara verir, dilemezse vermez. Bunlar ise öğrenip öğretiyorlar. Ben de bir muallim olarak gönderildim!" buyurdular ve ilim halkasına oturdular."[1] [2]
Hz. Peygamber (sav), sadece bir din getirmemiş, o cehaletle savaşmış, insanları eğitmiş, okuma yazma seferberliği başlatmıştır. Hatta Arap toplumunda hor görülen kadınlara bile gereken değeri vererek ilk defa kadın hakları alanında bir inkılâp yapmıştır.
İbnü Cevzi onun hakkında şöyle der: "Allah'ın yaratıkları arasında en fasih ve en tatlı konuşanı, anlatmak istediğini en kısa bir şekilde yerli yerinde anlatabilen ve en tatlı sözlü olan Peygamber idi. Öyle ki, O'nun konuşması kalplerin kavşaklarını tutar, ruhları esir ederdi, buna düşmanları da tanıklık ederdi. Konuştuğu zaman açık sözle tane tane konuşurdu, sözlerini biri saymaya kalksa sayabilirdi. Ne ezberlenemeyecek kadar çarçabuk, ne de konuşmasının kelimeleri arasında anlam kopukluğuna sebep olacak kadar aralıklar vererek, kesik kesik konuşurdu. Aksine onun bu konudaki tutumu, en mükemmel bir tutumdu. Hz. Âişe der ki: "Allah Rasûlü (sav), sizin şu konuşmalarınız gibi sözü peşi peşine sıralamazdı. Ancak açık bir sözle tane tane konuşur, meclisinde bulunanlar konuştuklarını ezberleyebilirdi.[3] Çoğu zaman iyi anlaşılsın diye sözü üç kere tekrar ederdi. Selâm verdiğinde de üç kere selâm verirdi. Uzun zaman susardı. Gereksiz konuşmazdı. Konuşmalarında az sözle çok mana ifade edecek cümleler kullanırdı. Anlatacağını ayrıntılarıyla anlatır, ne boş yere, zahir, ne de gereksiz kısaltmalarda bulunurdu. Lüzumsuz konularda konuşmazdı. Yalnızca sevabını umduğu konularda konuşurdu, Bir şeyden hoşlanmadığı yüzünden anlaşılırdı. Sözleri ve davranışları arasında çirkin şeyler bulunmazdı; gürültücü, şamatacı ve bağıra bağıra konuşan biri değildi.
Çoğunlukla gülüşü tebessüm idi, hatta hepsi tebessüm idi. En fazla güldüğünde azı dişleri görünürdü. Hz. Peygamber (sav) 'in ağlaması ise gülüşü gibiydi. Nasıl kahkaha ile gülmez idiyse, ağlarken de bağıra bağıra feryat ederek ağlamazdı. Ancak gözleri yaşla dolar, boşalırdı. Göğsünden bir inilti duyulurdu.
Kimi zaman ölüye merhametinden, kimi zaman ümmeti için korktuğundan ve onlara olan şefkatinden, kimi zaman Allah korkusundan, kimi zaman da Kur'an dinlerken ağlardı. Kur'an dinlerken ağlayışı; korku ve haşyet ile hem dem olan bir iştiyak, muhabbet ve saygı ağlayışıdır. Oğlu İbrahim öldüğünde gözleri yaşla doldu ve ona olan merhametinden ağladı ve buyurdu ki: "Göz yaşla dolar, kalp mahzun olur. Rabbimizi hoşnut etmeyecek şey söylemeyiz. Biz sana gerçekten üzülüyoruz, ey İbrahim!"[4] Kızlarından birini ruhunu teslim edeceği zaman gördüğünde de ağladı. İbn Mes'ûd ona Nisa suresini okurken "Her ümmete bir şahit getirdiğimiz ve seni de (ey Muhammed) bunlara şahit getirdiğimiz vakit halleri ne olacak." ayetine geldiğinde Peygamberimiz (sav) ağladı.[5] Osman b. Maz'ûn[6] vefat ettiğinde de ağladı. Güneş tutulduğunda ağladı, küsûf namazı kıldı. Namazında ağlamaya oflamaya başladı ve şöyle dedi: "Rabbim! Sen bana, ben onların arasında iken ve onlar bağışlanma dilerken onlara azap etmeyeceğini vaat etmemiş miydin?"[7] Kızlarından birinin mezarının üzerine oturduğunda da ağladı.[8] Zaman zaman gece namazında ağlardı."[9]
Hz. Hasan, babası Hz. Ali'den Hz. Peygamber (sav)'in özelliklerini şöyle nakleder: "Rasûlullah (sav) daima güler yüzlü, güzel ahlaklı, yanındakilere karşı nazik davranan bir insandı. Kaba ve sert konuşan, kötü davranan, bağırıp çağıran, kötü konuşan, insanları ayıplayıp duran, onları aşırı medh eden biri değildi. Hoşuna gitmeyen şeyleri fark etmemişliğe verirdi. Kendisinden bir şey ümit edenin ümidin i kır- mazdı. O'ndan beklentisi olanı eli boş çevirmezdi."
Hz. Peygamber (sav), bir eğitimci olarak şu özelliklere sahipti
- Güvenilir
- Sabırlı
- Merhametli
- Mütevazi
- Kolaylaştırıcı
- Güzelleştirici
- İyi niyet sahibi
- Hoşgörülü
- Anlayışlı
- Adaletli
- Pozitif (Her şeyde güzel bir yön görmek)
- Tatlı dilli ve güler yüzlü
- Soru sorulmasına kızmaması
- Ahlak, söz, davranış ve yaradılışı güzel
- Sözünü tutar, vaadini yerini getirirdi
- Cömert ve eli açıktı
- Eğitim anlayışında şiddetin yeri yoktu.
- Öğrencileri bıktırmaz, usandırmazdı.
- Öğrettiği kişilerin yaşını, kapasitesini ve konumunu dikkate alırdı.
Bütün bu özellikler bir anlamda tüm eğitimcilerde de bulunması gereken temel özelliklerdir. Çünkü eğitimciler, toplumda örnek alınan insanlardır. Onlar, yeni bir insan kitlesi oluşturmaktadırlar. Hz. Peygamber (sav)'in büyük bir eğitimci olduğu, kendisinin vefatından sonra ümmetinin yeni bir devlet oluşturarak kısa zamanda üç kıtaya yayılmasından da anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber (sav)'in Eğitim Anlayışı Optimistiktir
Hz. Peygamber (sav)'in eğitim anlayışı pesimistik (kötümser) değil optimistiktir (iyimser). Yani bu anlayışa göre, bireyleri iyi bir eğitimle, iyi bir insan haline getirebilirsiniz. Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor; Hz. Peygamber (sav): "Her çocuk fıtrat üzerine doğar." buyurdu ve sonra da "Şu ayeti okuyun"' dedi: "Allah'ın yaratılışta verdiği fıtrat..." (Rum; 30). Sonra Rasûlullah (sav) sözünü şöyle tamamladı: "Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş hayvana rastlar mısınız?" Dinleyenler: "Ey Allah'ın Rasûlü, küçükken ölenler hakkında ne dersiniz (cennetlik mi, cehennemlik mi?) diye sordular. Hz. Peygamber (sav) şu cevabı verdi: "(Yaşasalardı) nasıl bir amel işleyeceklerdi Allah daha iyi bilir."147 Bu hadis, aynı zamanda ebeveynlere büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Yani kendilerine temiz bir nesil verilmekte, o neslin iyi veya kötü olma sorumluluğu da onlara verilmektedir. Bu durumda, çocukların kötü olmasının manevi sorumluluğu da ebeveynlere aittir.
Öğretmenliğin Faziletiyle İlgili Hadisler
Peygamberimiz (sav)'in kendisi de bir muallimdi. Bu nedenle öğretmenlik aynı zamanda bir peygamber mesleğidir. Hz. Peygamber (sav)'in, öğretmenliğin faziletiyle ilgili birçok hadisi bulanmaktadır. Bunlar;
"Kim bir kula Allah'ın Kitap'ından bir ayet öğretirse, artık o onun efendisidir. Ona oyun yapamaz ve kendini (hiçbir şeyde ve yerde) ona tercih edemez."148
"Yeryüzündeki alimler, gökteki yıldızlara benzer. Kara ve denizin karanlıklarında o yıldızların ışığında yürünür. Yıldızların ışığı gittiği zaman yoldakiler şaşırıp kalırlar."[10] [11] [12]
"Kim birine bir ilim öğretirse, onunla amel edenin ecrini, yapanın ecrinden hiçbir şey eksilmeksizin alır" [13]
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Rasûlullah (sav) buyurdular ki: "Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir."[14] [15]
"Alimin susup ilmini yaymaması yakışık almaz. Cahilin de sormayıp susması doğru değildir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: "Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (alimlere) sorun!"1S2(Nahil 43)
İbn Mes'ûd (ra)'dan: Allah Rasûlü (sav) buyurdu: "Bizden duyup da aynen duyduğu gibi (başkasına) tebliğ eden kişinin yüzünü Allah aydınlatsın! Kendisine tebliğ edilen niceleri vardır ki duyandan daha kavrayıcıdır." [16]
Hz. Peygamber (sav) Dönemindeki Bazı Öğreticiler
Hz. Peygamber (sav) dönemindeki bazı eğitimcileri aşağıda kısaca anlatacağız. Yalnız şu iyi bilinmelidir ki, Hz. Peygamber (sav) dönemindeki eğitimcilerin sayıları isimlerini verdiklerimizden daha fazladır. Biz sadece bazı meşhur öğretmenleri kitabımıza almış olduk.
-
Ubâdetu'bnu's-Sâmit
Ubâde, Suffa'ya tâyin edilen muallimlerden biri idi: "Hem Kur'an hem de yazı öğretiyordu.
- Abdullah İbnu Saîd İbni'l-Âs
Kaynaklarımız, bu zâtın, câhiliye devrinde okuma-yazma bilen nadir şahıslardan biri olduğunu ve ayrıca güzel yazı yazdığını belirtir. Hz. Peygamber (sav) buna da "Medine'de yazı öğretmeyi emretmiştir".
- Muallim Mirdâs
Peygamberimiz (sav)'in öğretmenlik mesleğiyle ilgili olarak ona verdiği talimattan son derece önemli olan pedagojik birkaç esas bize ulaşmıştır.
"Ey Mirdâs! Kur'an öğretmeye mukabil herhangi (maddî) bir şart koşmaktan ve inceltilmiş ekmek (yufka) almaktan sakın!". "Ey Mirdâs! Üçten fazla vurmaktan sakın. Eğer üçten fazla vurursan Allah kıyamet günü sana kısas uygular."
Yeri gelmişken, Hz. Peygamber (sav)'in tespit ettiği pedagojik esaslardan birini daha kaydedelim: "Bu ümmetten üç çocuğun eğitimini üzerine alan bir öğretmen, bunların zengin ve fakirini yan yana eşit olarak ders vermezse, kıyâmet günü hâinlerle haşredilir".
- Cübeyr İbnu Hayyeti's-Sakafî
Ashâbdan olan bu zâtın Tâifli ve bir küttâb (ilk mektep) muallimi olduğu, bilâhare Irak'a gelerek Dîvân'da kâtiplik yaptığı belirtilir.
- Muâz İbnu Cebel
Ashâbın (ra) fakîhlerinden olan bu zât Medînelidir. Yazıyı sonradan öğrenmiş olmalıdır. Kur'an'ı toplayanlardan biridir. Hz. Peygamber (sav), önceleri onu Medînede mescid imamı olarak istihdam etmiş, bilâhare (Hicrî 9. yılda) Yemen'e emîr tâyin etmiştir.
- Ebû Mûsa El-Eşâri
Hz. Muâz'la birlikte Kur'an öğretmek emri ile Yemen'e gönderilenlerden biridir. Kur'an okuyuşundaki güzelliği ile meşhurdur.
- Übey İbnu Kaab
Medînelidir. "Seyyidü'l-Kurrâ"dır. Hz. Peygamber (sav)'e ilk defa kâtiplik yapanın da Übey olduğu belirtilir.
- Ebû'd-Derdâ
Hz. Peygamber (sav) devrinde Kur'an'ı tam olarak ezberleyenlerden biridir. Akıllı, fakîh ve hakîm bir kişi olduğu belirtilir. Mesrûk, onu Ashâb'ın altı fakîhinden biri sayar.[17]
- Musab b. Umeyr
Mekke'nin zengin bir ailesine mensuptu. Rahat bir hayatı vardı. Fakat içinde boşluk vardı. O, Hz. Peygamber (sav)'in davetini işitince ona katıldı. Ailesi, ona sunduğu rahat yaşamı elinden aldı. Fakat o, yine de davasından vazgeçmedi.
Hz. Peygamber (sav)'e benzerliği ile de dikkat çekmektedir. Medineliler, Akabe biatından sonra kendilerine İslam'ı anlatacak bir öğretmen istediler. Bunun üzerine Rasûlullah (sav) Mus'ab bin Umeyr'i, Medine'ye gönderdi ve ona: "Medînelilere Kur'ân-ı Kerîm okumasını, İslâmiyet'in emir ve yasaklarını öğretmesini, namazlarını kıldırmasını" emretti. Böylece İslam tarihinin ilk öğretmeni olarak tarihe geçti.
Musab'ın gayreti sonucu İslamiyet Medine'de hızla yayıldı. Nerdeyse İslamiyet her eve girmiş bulunuyordu. Fakat Medine'nin reislerinden Sa'd bin Muâz, Üseyd bin Hudayr henüz Müslüman olmamışlardı. Onların bu durumu İslamiyet'in Medine'de yayılmasını engelliyordu. Bir gün Musab gençlere İslam'ı anlatırken onlar çıkıp geldiler. Gayet hiddetli bir şekildeydiler. Tehdit ettiler. Fakat Musab gayet sakin ve tatlı bir dille "Hele biraz otur! Sözümüzü dinle. Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin. Yoksa engel olursun." demesi üzerine Sa'da b. Muaz oturdu. Kendisine anlatılan İslam'ın ve okunan Kur'an'ın etkisiyle Müslüman oldu. Onun Müslüman olması, İslamiyet'in Medine'de kök salmasına neden olmuştur.
Musab, eğitim faaliyetlerine daha sonra da devam etti. Peygarberimiz (Sav), Ondaki öğretmenlik kabiliyetini gördüğünden onu bir anlamda eğitim işiyle görevlendirmişti. Musab b. Umeyr, Uhut Savaşında sancağını taşıdı. Müşrikler, onu Hz. Peygamber (sav) sanarak şehit ettiler.
Bedir Esirleri
Hz. Peygamber (sav)'in okuma-yazma seferberliğinden söz ederken kaydedilmesi gereken önemli olaylardan biri, Bedir esirleri arasında yazı bilenlerden bu amaçla yararlanılmış olmasıdır. O zaman için esaretten kurtuluşun normal maddî bedeli dört bin dirhemdir. Parası olmayan okur-yazar her bir esire on çocuğa okuma-yazma öğretmeleri karşılığında özgürlük verilmiştir. Buradan, bir çocuğun yazı öğrenmesi için takdîr edilen ücret hakkında bir bilgi edinilebilir ki dörtyüz dirhemdir.155 Böyle bir kurtuluş fidyesi, İslam'ın öğrenmeye verdiği önemi göstermektedir. Ayrıca, fidye olarak da tarihte bir devrim niteliğindedir.
Ahmed b. Hanbel'in naklettiği bir rivayet, müşrik esirlerin yazı öğretmesiyle ilgili uygulama hakkında bilgi ve ipucu verici mahiyettedir. Buna göre bir gün öğrencilerden birisi ağlayarak babasının yanına gelir. Babası niçin ağladığını sorar. Çocuk, öğretmeninin dövdüğünü söyler. Babası "Kötü adam! Bedir'in intikamını alıyor..."(Ahmet b. Hanbel) Fakat Hz. Peygamber (sav)'in eğitim metodunda şiddetin yeri yoktur.
Hz. Peygamber (sav)'den sonra, sahabelerin her biri değişik şehirlere giderek ilim halkaları oluşturdular. Daha sonra gelenler onlara tabi olup medreseler kurdular. Her şahıs bir ilimde meşhur olup medresesini oluşturdu. İnsanlar, onların yanlarına ilim öğrenmeye geldiler.
İbrahim Halil ER - Hz Muhammed (sav) Eğitim Metodu
----------------------------
[1] Cuma/62,2
[2] Kutubu Sitte 6017
[3] Tirmizî, 3643 ve Şemail, 223. Buharî ve Müslim (2493) ise yalnızca: “Allah Rasulü (s.a.) sizin şu konuşmalarınız gibi sözü peşipeşine sıralamazdı.” kısmını rivayet ediyorlar, ayrıca: “Allah Rasulü’nün (s.a.) konuşması kalblerin anlayacağı şekilde tane tane idî.” kısmını ilâve ediyor.
[4] Buharî, 23/44; Müslim, 2315; Ebu Davut, 3126; Ahmed, 3/194.
[5] Buharî, 65/9 (Tefsir, Nisa); Müslim, 800. Abdullah b. Mes’ûd anlatıyor: Peygamber (s.a.):
“Bana Kur’an oku” dedi. Ben de: “Ey Allah’ın Rasûlü! Kur’an sana inmişken, ben mi sana Kur’an okuyayım?” dedim. “Evet” dedi. Nisa sûresini okumaya başladım. “Her ümmete bir şâhid getirdiğimiz ve seni de (ey Muhammed) bunlara şahit getirdiğimiz vakit halleri ne olacak?” âyetine geldiğimde O’na baktım, şaşırdım kaldım. Gözleri yaş dolmuştu.
[6] Osman b. Maz’ûn Cumh kabilesindendir. Bedir’den döndükten sonra Medine’de ilk ölen muhacirdir. Peygamber onu ölü iken öpmüştü. Onun kabir ziyaretine giderdi. Oğlu İbrahim’i onun yanına gömdü. Osman b. Maz’ûn haram kılınmadan önce içkiyi, kendisine haram sayanlardandı. İbadete düşkün, çok gayretli biriydi. Bir keresinde Şair Lebîd b. Rabîa’nın: “Allah’tan başka her şey boştur” diye bir şiir okuduğunu işitti: “Doğru söyledin” dedi. Şair: “Her nimet şüphesiz gelip geçicidir.” deyince “Yalan söyledin. Cennetin nimetleri gelip geçici değil, daimîdir.” dedi. Bunun üzerine Lebîd: “Ey Kureyşliler! Ben, sizin meclisinizde yalanlanıyorum!” diye feryat edince orada bulunanlardan biri Osman b. Maz’ûn’un yüzüne bir tokat attı; bu yüzden gözü yaşardı. Daha önce kendisine himaye teklif eden ve reddedilen müşrik Utbe b. Rabîa, ona bu durumdayken: “Evimde kalsaydın, başına hiçbir şey gelmezdi.” dedi. Osman: “Diğer gözüm Allah yolunda berikinin başına gelene muhtaçtır!” cevabını verdi. Bu olay İslâm’ın İlk yıllarında meydana gelmişti. Kendisi Hicretin ikinci senesi vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun, lbnü’1- lmâd, Şezerâtu’z-Zeheb, 1/9-10, Beyrut, ts.
[7] Ebu Davut, 1194; Nesâî, 3/137, 138, Ahmet 2/159, 188; Tirmizî, Şemail, 317. Senedi sahihtir.
[8] Buharî, 23/72. Enes anlatıyor: Peygamber’in (sav) bir kızının cenazesine katıldık. Allah Rasülü kabrin üzerine oturdu. Gözlerinden yaşlar boşandığını gördüm. “Bu gece ailesiyle cinsel ilişkide bulunmayan var mı?” diye sordu. Ebu Talha: “Ben varım” dedi. Peygamber ona: “Kabre in” dedi. O da Peygamber’in kızının kabrine indi.
[9] Zadül Mead,
[10] Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta, Cenâiz. 52, (1, 241); Tirmizî, Kader 5, (2139); Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4714).
[11] Rudani 202, Taberani
[12] Rudani 203, Ahmet
[13] Rudani 204, İbni Mace
[14] Rudani 224, Ebu Davut, Tirmizi
[15] Rudani 234, Taberani
[16] Rudani 294, Tirmizi
[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 1/451. Öğretmenler
bölümü İbrahim Canan’ın kitabından derlenmiştir.