Çevreye duyarlı insanlar, hem dini ve hem de ahlaki bir sorumluluk geliştirmektedirler. İnsan, tüm ihtiyacını tabiattan karşılamaktadır. Tabiatın kapasitesini artıramayacağımıza göre ihtiyaçlarımızı aşağı çekmeliyiz. Fakat bu düşünce modern kapitalizmin kabul edeceği bir olgu değildir. Çünkü kapitalizmde asl olan daha fazla üretimdir. Ama üretim yapılırken çevrenin, yani hayat damarlarımızın da tüketildiğini görmemekteyiz.
İslam'da Çevre
İslam, çevreye önem veren bir dindir. Fakat İslam çevreyi salt bugünkü çevrecilerin anladığı anlamda anlamaz. Bugünkü çevreciler çevreyi sanayinin tükettiği alanlardan ibaret görürler. Çevrecilikle de bir anlamda sanayi üretiminin yaptığı pisliklerle mücadele ederler. Fakat bu yok etme işlemini yapan kişilerin iç dünyasını düzeltmek gibi bir davranış sergilemezler. Hâlbuki çevreyi yok edenlerin önce iç dünyalarını düzeltmeliyiz. Çünkü insanın iç dünyası temiz olmasa çevrede temiz olmaz. Çevreyi şu şekilde sıralayabiliriz.
Maddi Çevre
Yakın Çevre İle İlgili Tedbirler: Yakın çevremizden kasıt bedenimiz, elbisemiz ve yaşadığımız meskenlerdir. İnsan önce kendi yakın çevresini temizlemekle işe başlamalıdır. Bunu da Hz. Peygamber (sav) "temizlik imandandır" diyerek önemini belirtmiştir. Ayrıca kabir azabının insanın beden ve idrar temizliğine dikkat etmemesinden kaynaklandığını belirtmektedir.[1] Hz. Peygamber (sav), pis kokuların ve bu meyanda sidik kokusunun olduğu yere meleklerin girmeyeceğini belirterek, yakın çevrenin bunlardan temizliğine ehemmiyet vermiştir: Ebû Umâme (ra)'dan: Allah Rasûlü (sav) buyurdu: "İdrardan sakının! Çünkü kabirde kulun İlk hesaba çekileceği şey odur."[2]
Uzak Çevrenin Temizliği:
Sokakların ve yaşadığımız muhitin temizliği anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber (sav) şöyle der: "Halkın gelip geçtiği yolda, gölgelendikleri (kuytu) yerlerde abdest bozanlar eleştirilmiştir. Bazı rivayetlerde "meyve ağaçlarının diplerine abdest bozmak yasaklanmıştır. Ayrıca yollarında kirletilmemesi önemle vurgulanmıştır.[3] [4] [5] Muâz'dan şöyle rivayet edilmiştir: "Ab- dest bozmakta üç lânetlenmeye sebep olacak yerden kaçının: Suyolları, (insanların geçtikleri) yol ortası ve gölgelikler):"274 Huzeyfe b. Useyd ra)dan: Allah Rasûlü (sav) buyurdu: "Kim Müslümanlara, yollarında sıkıntı verirse, lanetlerini hak eder"'275
Suların Korunması:
Fıkıh kitaplarının ilk bölümleri sularla ilgilidir. İslam suların temizliğine önem verdiği gibi, suların korunmasını da hassasiyetle tavsiye etmiştir. Ayrıca, nehirlere ve suya bevl etmeyi de yasaklamıştır. Ebû Hureyre (ra)'dan: Allah Rasûlü (sav) buyurdu: "Hiçbiriniz durgun suya bevl edip de sonra orada yıkanmasın!"[6] [7] [8]
Ağaç Dikmeye Teşvik:
İslam, çevreye verdiği önemin yanında çevrenin korunması ve güzelleştirilmesi için ağaç dikmeyi, orman tesis etmeyi önemse- miştir. "Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin"277
Sit Alanı ve Yeşil Kuşak Oluşturma:
O, Medine'nin etrafını bir sit alanına çevirerek (haram bölge) burada avlanma ve ağaç kesimini yasaklamıştır. Hz. Enes (ra)tan gelen rivayete göre, Aleyhissalatu vesselam, Hayber'den dönerken, Medine'ye yaklaşınca, şehri işaret ederek, "Ya Rabbi! Hz. İbrahim Mekke'yi, haram kıldığı gibi, ben de Medine'yi haram kıldım. Onun iki kayalığı arası haramdır, ağaçları kesilemez, hayvanları avlanamaz, otu yolunamaz, ağaçlarının yaprağı silkile- mez.." der.278
Manevi Temizlik
Temizlik, sadece görünen değil görünmeyen bir boyuta da sahiptir. İnsanın iç dünyası kirlenmişse o, çevresine de zarar verir. Bu nedenle İslam, insanın iç dünyasının temizliğine de önem vermiştir. Bunu, ibadetlerle ve iyi insanlarla birlikte olmayla sağlamaktayız.
Eğitimde Çevre Bilinci
Hz. Peygamber (sav) aynı zamanda iyi bir çevreciydi. Çevrenin korunması için tavsiyelerde bulunduğu gibi, bizzat kendisi de bu konuda örnek oluyordu. Bu davranış, eğitimde çevre bilincinin verilmesine de örnek teşkil etmektedir.
Bilindiği gibi eğitim, aynı zamanda gençlere yeni davranışlar kazandırma yo-
ludur. Bu davranışların en önemlisi de çevre bilincidir. Çünkü yaşadığımız çevreyi korumasak, çevremizdeki güzellikler yok olduğu gibi, bizim için de yaşanmaz hale gelir. Atalarımız bunu "aslan yattığı yerden belli olur" sözü ile belirtmişlerdir. Çevreyi korumanın önem kazandığı günümüzde bu konunun İslam'da da ne kadar önem verildiğini görmemiz gerekmektedir.
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki: "Bir adam yolda yürürken, yol üzerinde bir diken dalına rastladı. Onu alıp dışarı attı. Cenab-ı Hakk bu davranışından memnun kalarak, ona mağfiret etti".279
Müslim'de Ebu Zerr (ra) hazretlerinden kaydedildiğine göre, Rasûlullah (sav) buyurmuştur ki: "Bana ümmetimin, hayır ve şer, bütün amelleri arz edildi. İyi amelleri arasında, rahatsızlık veren bir şeyin yoldan atılması da vardı. Kötü amelleri arasında yere gömülmeden mescide bırakılmış tükrük de vardı"'[9] [10] [11]
Yine Müslim'de Ebu Berze (ra) anlatıyor: "Ey Allah'ın Rasûlü, bana faydalı olacak bir şey öğret, dedim de şu tavsiyede bulundu: "Müslümanların yolundan rahatsızlık veren şeyleri kaldır"281 Görüldüğü gibi, çevre bilincini yerleştirmeye çalışan Nebi, bunu yerlere tükürülmemesi ve yollardaki zarar verici şeylerin kaldırılmasına kadar indirmektedir. Fakat maalesef Müslümanlar günümüzde bu konuda gereken hassasiyeti göstermemektedirler.
İbrahim Halil Er
--------------------------------
[1] Abdurrahman b. Hasene (ra)’dan; Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İsrail oğullarının başına
neler geldiğini bilmiyor musunuz? Onlara idrar bulaştığı zaman, bulaşan yeri keserlerdi. Bizi bu
işten (titizlikten) alıkoydu ve (bu sebeple) kabirde azaba uğradı.” Ebû Dâvud ve Nesâî.
[2] Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kehîr
[3] Ebû Hureyre (ra)’dan: Allah Rasulü (sav) buyurdu: “İki lânetçiden kaçının!” “Nedir o iki lânetleyici?” diye sordular; şöyle buyurdu: “Halkın yolu üzerinde ve (oturdukları) gölgelikte abdest bozan kimsedir.” [Müslim ve Ebû Dâvud.]
[4] Ebû Davud
[5] Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr
[6] Muvütla hariç, Kütüb-i sitte
[7] Buharî, el-Edebül-Müfred s. 168, Heysemî, a.g.e. 4,, 63. Münâvî, Feyzul-Kadîr 3, 30.
[8] Ebu Davud, Menasik 96. 32
[9] Buhârî, Mezâlim 28, Cemaat 32; Müslim, Birr 128, (1914), İmâret 163, (1914); Muvatta, Salatu’l-Cemaat 6, (1, 131); Tirmizî, Birr 38 (1958); Ebu dâvud, Edeb 172, (5245).
[10] Müslim, Mesâcid 58, (553).
[11] Müslim, Birr 131, (2618).