Kuruluş tarihi bakımından medrese sisteminin yapısı, fıkıh ilmi uzmanları tarafından tanımlanan, yorumlan ve korunan hukuki bir temele dayanıyordu. Teşkilat bakımından medreselerde yürütülen tahsilde fıkıh ve ona yardımcı olan bütün sahalara öncelik tanınmıştır (İhsanoğlu, 1999).
Başlangıçtan beri İslam dünyasında medreseler, vakıflarca idare edildikleri için medrese binalarına müessesenin mali durumuna göre imaret, kütüphane, hamam gibi diğer müesseselerde ilave edilirdi. Bunun için her medresenin bir vakfiyesi bulunur, bunda vâkfın şartlarına göre medresenin nasıl işleyeceği, müderris, talebe ve memurların ne kadar maaş alacakları ve daha başka konular yer alırdı. (Kazıcı, 1995).
Büyük Selçuklu Devleti vezirlerinden Nizamülmülk'ün inşa ettirdiği Nizamiye Medreseleri'nin yönetimi Nizamülmülk ve çocuklarının elindeydi (Bozkurt, 2003). Bağdat'ta inşa edilen Nizamiye Medresesinde talebeye sadece ders verilmekle kalınmıyor, talebenin yiyecek ve barınma ihtiyaçları da karşılanıyordu. Bunu sağlamak için ünlü Vezir medreseye, Bağdat'ta Dicle Nehir kenarına karşı, han, hamam ve çiftlikler vakfetmişti (Kütükoğlu, 2000).
Anadolu Selçuklu medreselerindeki teşkilat yapısının klasik İslam medrese yapısına paralel olarak devam ettiği de bilinen bir gerçektir. Devlet tarafından maddi ve manevi yardım gören ve saray tarafından himaye edilen Nzamiyeler'in gerek teşkilat, gerekse öğretim bakımlarından o çağın diğer öğretim kurumlarından çok üstün olduğu muhakkaktır.
Osmanlı döneminde medreselere baktığımız zaman ise Osmanlı Devletinin kuruluşunun ilk yıllarından itibaren daha önce Anadolu'daki Türk devletlerinde de görüldüğü gibi bilimsel yapılanmaya gereken önemi vermiş; siyasi varlığını devam ettirdiği sürede kurduğu medreselerde gerek teşkilat ve gerekse idari bakımdan öncüllerini örnek almıştır (Halaçoğlu, 1999). Bu yönüyle ilk Osmanlı medreseleri, teşkilatlanma ve idari yapılanma bakımından Selçuklu devri medreselerinin bir devamı olarak kabul edilmektedir.
Osmanlı Devleti'nde ilk defa Orhan Bey zamanında kurulan medreseler, zaman içinde büyük gelişme göstermiş, gerek Fatih, gerekse Kanuni döneminde gerçekleştirilen düzenlemelerle de mükemmel bir işlerliğe kavuşturulmuştur. Böylece medreseler, bir yandan ilim adamları yetiştirirken, diğer yandan da zamanın toplum ve ihtiyaçlarına cevap verir hale gelmişlerdir.
Osmanlı medreselerinde ilk teşkilatlanmanın Yıldırım Bayezid devrinde gerçekleştirildiği belirtiliyor (İzgi, 1997). Ayrıca Fatih'in meydana getirdiği medrese teşkilatı öncesinde Osmanlı medreselerinin Telvih, Miftah ve Haşiye-i Tecrid okunan medreseler olarak üç kısma ayrıldığı bilinmektedir (Tekindağ, 1973).
Osmanlı medreselerinde asıl teşkilatlanma Fatih döneminde gerçekleşmiştir. Fatih, İstanbul'u alıp Sahn-ı Seman Medreselerini kurduktan sonra bir teşkilatlanmaya gidilmiştir. Öyle ki, Sahn-ı Seman Medreselerinin inşasından sonra medreselerin dereceleri; Haşiye-i Tecrid (Yirmili), Miftah (Otuzlu), Kırklı, Hariç, Dâhil ve Sahn-ı Seman şeklinde ayrılmıştır. II. Bayezid devrinden itibaren de altmışlı medreseler yapılmıştır (Halaçoğlu, 1999).
Kanuni döneminde ise medreseler; İbtida-i Hariç, Hareket-i Hariç, İbtida-i Dâhil, Hareket-i Dâhil, Muvassıla-i Sahn, Sahn-ı Seman, İbtida-i Eletmişli, Hareket-i Eletmişli, Muvassıla-i Süleymaniye, Hamis-i Süleymaniye, Süleymaniye ve Daru'l Hadis şeklinde sıralanmışlardır (Ahmet Cevdet Paşa, Tarihsiz).
Tüm bunların yanında Osmanlı medreseleri amaçları ve gördükleri hizmetler bakımından iki gruba ayrılmıştır. Bunlar; Umumi Medreseler ve İhtisas Medreseleredir. Umumi Medreseler; İslami ilimler ile İslam dünyasına dışarıdan giren ilimlerin çeşitli nispetlerde okutulduğu medreselerdir. Genel olarak kadı, müderris ve müftü yetiştirmek için kurulmuşlardır. Bu medreseler köylere varıncaya kadar Osmanlı ülkesinin her tarafına yayılmıştır (Baltacı, 1976).
İhtisas medreseleri ise; doğrudan doğruya ihtisası gerektiren Ulum-i İslamiyye'den birini yahut da Ulum-i Dahile'den birini öğrenmeyi hedef alan ve o ilmin tahsiline mahsus metodlarla öğretim faaliyetlerinde bulunan medreselerdir (Baltacı, 1976)
İhtisas medreseleri de kendi aralarında üç gruba ayrılmaktadır. Bunlar; ilki I. Murad devrinde açılmış ve Hz. Muhammed'in ( SAV) hadis-i şerifleriyle ilgili ilimleri öğrenmek maksadı taşıyan Darü'l Hadisler, ilki Yıldırım Bayezid tarafından Bursa'da açılan ve Kur'an-ı Kerim'in doğru okunuşu ile Hz. Peygamber'e dayanan okunuş rivayetlerini öğreten Darü'l Kurralar ve daha önceleri Darü'ş Şifa olarak anılan ve tıp ilimlerinin ve uygulamasının beraberce öğretildiği medreseler olan Darü't Tıblar'dır (Baltacı, 1976).
Tunay KARAKÖK
BARTIN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ DERGİSİ