Rabbimiz, bize çok güzel 3 tane ay vermiştir. Birincisi Recep, ikincisi Şaban, üçüncüsü de Ramazan’dır. Bu üç ay, Kur’an’da ve Peygamberimiz’in (sav) sözlerinde geçer. Bu ayların güzelliklerinden ve büyüklüğünden söz edilir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde ‘’Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır’’ buyurmuşlardır. Kandil geceleri dediğimiz beş gecenin dört tanesi de bu aylarda olduğu için daha bir güzelleşir bu aylar. Bildiğimiz gibi bu aylar kameri aylardır. Hadi unutanlar varsa şu bilgiyi kısaca tekrar edelim. Güneşin hareketlerine göre belirlenen takvime miladi takvim, ayın hareketlerine göre belirlenen takvime de kameri takvim denir ve kameri yıl, güneş yılına göre on bir gün daha kısadır. Bu sebeple kameri aylar her yıl aynı mevsimde olmazlar. Mesela Ramazan ayı bu yıl 15 Ekim’de başlayacak. Fakat önümüzdeki yıl Ramazan ayı daha erken bir tarihte (4 Ekim gibi…) girecek. Yani her yıl bir önceki yıla göre daha erken yaşarız Ramazan ayını.
Ramazan ayının, senenin bütün mevsimlerini dolaşmasında ayrı bir güzellik vardır. Böylece yaz mevsiminin uzun ve sıcak günleri ile kış mevsiminin soğuk ve kısa, bahar mevsiminin ılık günlerini gezerek her bir güne ayrı ayrı bereket getirir. Böylece Ramazan’ın o güzel kutlu günleri, senenin tüm mevsimlerine uğrayıp her birinden bir renk bir koku alarak dönüp durur senelerin içinde. Ve yaşadığımız her Ramazan mevsimlerin rengine bürünüp birbirinden ayrılır ve anılarımızda ayrı ayrı yerler edinir. Yaşanan bu güzellik oruç tutan biz insanlara da ayrı bir heyecan vermektedir.
On Bir Ayın Sultanı
Ramazan… Peygamberimizin (sav) sözlerinin yanında, Allah’ın Kur’an’da da güzelliklerini anlattığı ve yücelttiği ay… ‘’On bir ayın sultanı’’ diyerek övülen o güzel ay… Neler yok ki içinde bu ayın… Sabırla tuttuğumuz oruç, oruç tutmanın verdiği mutluluk, coşkuyla beklediğimiz iftarlar, iftarlarda yediğimiz çeşit çeşit yemekler, tatlılar ve bir o kadar zengin sahur sofraları, evlerimize birden doluveren huzur…
Tabi ki en güzeli de Kadir gecesi. Peygamberimize (sav) Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı, beş kandil gecesinin en büyüğü ve en önemlisi olan Kadir Gecesi var Ramazan’ın içinde. Uzunca anlatılacak bu güzel ay ve bu ayın içindeki bütün güzellikler.
Fırsat Ayı…
Allah’ın biz kullarına bahşetmiş olduğu yüce bir ikramı olan Ramazan ayı, baştan sona bir affedilme ayıdır. Rabbimiz yaptığımız iyi işlere çok çok sevap yazar. Bu ayda ise her iyi işe normalde olduğundan kat kat fazla sevap yazılır. Yani bu ay iyilik hanemizdeki sevapların artması için bir fırsat ayıdır. Çünkü normalde bir iyiliğe karşılık bir sevap alacaksak, bu ayda bir iyiliğe karşılık on sevap alacağımızdan, iyilik çantamız daha çabuk dolar. Bahar yağmurları kurumuş toprakları canlandırıp, çiçek ve bitkilere hayat verir. İşte bunun gibi Ramazan da biz mümin gönülleri böyle canlandırıp, ruhumuza tazelik verir. Cenab-ı Hakk’ın bizlere vermiş olduğu bu güzel ayın kıymetini daha fazla bilip, ona daha fazla değer vermeli, daha fazla sevap işlemeliyiz. Peygamber Efendimiz (sav) bu konuda ‘’Eğer insanlar, Ramazan-ı şerifin ne olduğunu layıkıyla bilselerdi, senenin tamamının Ramazan olmasını arzu ederlerdi’’ buyurmuştur. (İbn-i Huzeyre, Sahih II, 190)
Oruç İbadeti
Evet arkadaşlar, Ramazan ayının en büyük özelliği bu ay boyunca tutulan oruçtur. Oruç, yüce Allah’ın biz Müslümanlardan yerine getirmemizi istediği bir ibadettir. Tıpkı namaz, zekat ve hac gibi… Her sene, Kameri aylardan biri olan Ramazan ayı boyunca yerine getirmemiz gereken bir ibadettir oruç. İmsak vaktinden, yani sahurda yemek yemeyi bıraktığımız vakitten akşam ezanına yani iftar vaktine kadar yemekten, içmekten, kötü sözlerden, yalandan, dedikodudan vs. bizi uzak tutan bir ibadettir.
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de ‘’ Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere emrolunduğu gibi Cenab-ı Hakk’a karşı gelmekten sakınasınız diye, sayılı günlerde size de emrolunmuştur.’’ buyurmuştur. Orucun sağladığı faydaların fazlalığı sebebiyle Yüce Allah yalnız bize değil, bizden önceki kavimlere de oruç tutmayı emretmiştir.
Neden Allah’a ibadet ediyoruz? Allah’ın ibadetlerimize ihtiyacı yok diye düşünenlerimiz olabilir aramızda. Elbette biliyoruz ki bizim ibadetimize Cenab-ı Hakk’ın ihtiyacı yoktur. Ama biz ibadete muhtacız. Bunu isterseniz bir örnekle açıklayalım: Öğretmenlerimizi düşünelim. Bilgili ve kültürlüler. Bizlerin iyi yetişmesi için çırpınıp duruyorlar. Zaman zaman ödevler veriyorlar. Şimdi öğrenciler ‘Bu öğretmenler de ödev verip duruyorlar, bizim ödev yapmamıza onların ne ihtiyacı var?’ desek doğru olur mu?
Öğretmenler ödevleri bize faydalı olduğu için, çalışırken öğrenebilmemiz için veriyorlar. İşte ibadetler de böyledir. İbadete biz insanların ihtiyacı vardır. Çünkü ibadetler bizi bedenen ve ruhen olgunlaştırır. Nasıl besinler bizim bedenimizin sağlığı için gerekli ise ve bizi büyütüyorsa, ibadetler de içimizle ve toplumdaki diğer insanlarla ilişkilerimizi güzelleştirir.
Orucun 24 Saati
Ramazan’ın dört mevsiminin olması gibi, tuttuğumuz orucun da yirmi dört saati vardır. Gündüzleri ağır ağır işleyen, akşama doğru daha da yavaşlayan, akşam birden hızlanan, geceleri yatma vaktine kadar neşelenen, sahurda da iyice berraklaşıp aydınlanan yirmi dört saat…
Ya bir davul sesiyle, ya da annemizin şefkatli sesiyle uyanırız sahura. Orucun 24 saati sahurla başlar. Yeni bir orucun eşiğindeyizdir. Tatlı uykumuzdan uyanmak ne kadar zor olsa da Peygamber Efendimiz’in (sav) ‘’Sahur yapın. Zira Allah ve melekleri sahur yapanlara rahmet okurlar’’ sözünün önemini bilerek kalkarız hemen yataktan.
Günün en bereketli saatleri olan seher – güneş daha doğmadan önceki - vakitleri, diğer zamanlarda değerlendirmede zorlansak da, Ramazan ayının getirdiği güzelliklerden biri olan sahurla bu vakitleri ibadetle geçirme fırsatını yakalarız. Seher vakitlerinde Allah’ın kullarına verdiği özel vakitlerden biridir. Bu vakitler kulun Allah’a yaklaşmasına vesiledir. Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimiz’in sözlerinde bu zamanlar çok övülmüştür. Seher vakitleri günün telaşesinden ve koşuşturmasından uzak olduğu için, Rabbimizle baş başa kalabileceğimiz bir zaman dilimidir.
Güneş ışıklarının içeriye usul usul girmesiyle, yeni bir gün ve yeni bir oruç müjdelenir bizlere. Sabahleyin uyandığımızda, kahvaltı yapmayız orucumuzu hatırlayarak. Sahurda yediklerimiz biraz tok olduğumuzu hissettirse de, her zaman yapmaya alıştığımız kahvaltının olmaması, tuhaf bir boşluk bırakır içimize. Ramazan ayı dışında dahi kahvaltı yapamayan aç çocuklar gelir aklımıza. Halimize şükreder onlar için dua ederiz. Sonra bu tuhaf boşluk yerine, oruçlu olmamızın sevinci yerleşir. Bizi ve herşeyi var eden Rabbimiz’in bizden istediği bir şeyi yapmanın sevinci kuşatır içimizi.
Oruç ibadeti de sadece yiyip içmekten uzaklaşmak değil, kötü sözlerden, birinin arkasından onun hoşlanmayacağı bir şekilde konuşmaktan, boş şeyler konuşmaktan, kızıp bağırmaktan da uzaklaştırır bizi. Böyle bir olay olduğunda, hemen oruçlu olduğumuzu hatırlar; tuttuğumuz orucun sevabının daha da büyümesi, içimizi daha da huzurla doldurması için uzaklaşırız ortamdan. Çünkü bir ibadetin içindeyiz ve oruçlu olmak sadece aç kalmak demek değildir. Oruç tutarken ağzımızı kötü sözlerden, yalandan, bir kimseyi arkadan çekiştirmekten de alıkoyarız. Hatta öyle ki birisi bize kötü bir söz söylese bile ona karşılık vermeyiz. ‘Ben oruçluyum’ deriz ve sabrederiz.
Ramazan orucunun bize verdiği güzelliklerden biri de bela ve musibetinden korktuğumuz cehenneme karşı bize bir perde olmasıdır. Peygamber Efendimiz (sav) ‘’Oruç ateşe karşı sağlam bir perdedir. Yeter ki kişi onu yalan ve gıybetle yırtmamış olsun.’’. Demek ki, hiç yalan söylemez, arkadaşlarımız ve büyüklerimiz hakkında kötü konuşmaz, onlarla konuşurken sesimizi yükseltip bağırmazsak, tuttuğumuz oruç bizi cehennem ateşinden kurtaracak, cennete gitmemizi sağlayacaktır.
Öğleye doğru, vaktimizin diğer zamanlara göre daha geniş, daha bereketli olduğunu fark ederiz. Henüz öğlen olmasına rağmen, yaşadığımız üç dört saatle, sanki bir gün geçirmiş gibi oluruz. Acıktığımızı hissederiz azıcık… Bir şeyler yemek isteriz. Aklımıza yemekler gelmeye başlar. Oruçlu olduğumuzu hatırlamak ise bizi bütün bu düşüncelerden alıkoyar. Allah’ın rızasını kazanabilmek, bol bol sevap kazanıp cennete erişebilmek için, cennette kavuşacağımız çeşit çeşit güzellikler ve lezzetli yemekleri düşünerek iftar vaktine kadar sabrederiz. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) ‘’Oruç sabrın yarısıdır, sabır da imanın yarısıdır’’ buyurmuşlardır. Ayrıca biliyoruz ki Ramazan ayının diğer bir adı da ‘sabır ayı’dır. Sabretmenin güzelliği ve Cenab-ı Hakk’ın bizden istediği şeyi yapmanın sevinci ile dolar içimiz. Rabbimiz’in vermiş olduğu nimetlerden bir müddet de olsa uzaklaşmak bize aç ve fakirlerin halini hissettirir. Bu hislerle bir ibadetin içindeyken başka bir ibadete süzülerek çevremizdeki yoksul, yetim, kimsesiz, çaresiz, hasta ve muhtaçları gözetip, yüreklerimizi açarız onlara. Vereceğimiz zekat ve sadakalarla Cenab-ı Hakk’ın cennetteki nimetlerine kavuşuruz.
Peygamber Efendimiz de (sav) ‘’Sadaka yetmiş çeşit belayı def eder’’ ve ‘’Sadaka ömrü uzatır’’ buyurarak bu ibadete bizleri teşvik etmiştir. Sadaka verdiğimiz sürece çok hasta olmayız inşallah, kimse bize zarar veremez, yolda yürürken düşmeyiz, düşsek bile daha az acı duyarız, kimselerle kavga etmeyiz, yediğimiz şeylere ve harçlıklarımıza bereket gelir.
Birgün bir adam Peygamber Efendimiz’e gelerek: ‘’Ya Rasulullah! Hangi sadaka ecir bakımından daha büyüktür?’’ diye sordu. Peygamber Efendimiz (sav):
‘’Ramazan-ı şerifte verilen sadaka’’ buyurarak Ramazan’da sadaka vermenin diğer zamanlarda sadaka vermekten daha faziletli olduğunu anlatmıştır. Ramazanda verilen sadaka daha çok sevap kazandırır. Mesela iyi bir işin sonucu 10 sevap kazanacaksak, Ramazan’da 100 sevap kazanırız.
İbadetten ibadete koşmanın heyecanı ile Kur’an okuyarak süsleriz oruçla geçen Ramazan günümüzü. Okunan o güzel, yüce kelimeler, ev ve içimizi daha bir aydınlatır, daha bir arındırır.
En güzeli de ne biliyor musunuz sevgili arkadaşlar! Oruç tutan bir insanın yaptığı herşey bir ibadettir, uyumak bile. Yani hep sevap kazanırız, kötü bir şeyler yapmamak şartıyla. Ki zaten de oruçlu insan kötü bir şey yapmaz.