Azim gerek, sabır gerek ve tükenmez gayret gerek. Gecesi yok, gündüzü yok. Kelimelerle, kavramlarla, olaylarla dolu bir kafa. Kanlı bir savaş meydanı. Bir buluşun coşkusu, yeterince işleyememek korkusu, arayış, ümitsizlik... Sonra ümit ve uykusuz geçen geceler.
Yayınlatmak da ayrı bir dert. Düzenli yayınlanan edebiyat dergileri azdır bizim memlekette. Her ay yeni dergiler çıkar büyük ümitlerle. Bir iki sayı görünür, sonra kaybolur. Bata çıka yürüyoruz. Uzun ömürlü dergilere ulaşmaksa pek zordur. Gönderirsin, okumazlar. Okusalar bile nadiren ilgi gösterirler. O günlerde gelen yazılarla kim ilgileniyorsa onun insafına kalmıştır yazınız. Canı isterse bir göz atar belki. Cevap yazmak, yazınızın akıbeti hakkında bilgi vermek, eleştirmek, yönlendirmek... Genç bir kalem! Daha beteri de var, dergide bir tanıdık varsa şansınız yükselir, yoksa siz de yoksunuz demektir. Ahbaplık ilişkisi bizim edebiyatımızda da son derecede geçerlidir.
Başka bir yolu daha vardır yazılarınızı yayınlatmanın: Kendiniz kitap bastırabilirsiniz. Elbet paranız varsa... Bu da çıkmaz yol. Genellikle parasız insanlardır edebiyat heveskarları. Bir yerlerden derleyip toplayıp kitap bastırdılar diyelim, yine sorun... Okuyucuya nasıl ulaşacaksınız? Kitap, evinizin bir yerinde yıllarca bekler. Yayın araçlarıyla tanıtılmayan bir kitabı kim niye alsın?
Sözde eleştirmenler vardır ülkemizde. Bazı dergilerin, gazetelerin bir yerlerinde ahkam keserler. Bütün yaptıkları tanıdıkları yazarların eserlerini ölçüsüzce övmek, tanımadıklarıyla da ilgilenmemek. Bir de dünya görüşü girer devreye. Kendi fikrinde olmayan bir yazar asla var olamaz bu dünyada.
işte edebiyat dünyamızın hali! Böyle bir ortamda yazar olmak... Daha yolun başındayken hevesinizi kıracak bir sürü sebep.
Bunları anlatmak istemezdim, ama ne yapayım ki gerçekleri söylemeden edemiyorum. Hazırlıklı olun da ona göre adım atın istiyorum. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yine de bu yolda yürümek istiyorsanız tebrikler!
Sorun kendinize: Yazar olmak istiyorum, ama bu istek geçici bir heves mi, yoksa şiddetli bir arzu mu? Yazmadan yaşayabilir miyim? Bu uğurda zevkimi, rahatımı, huzurumu feda edebilir miyim? Evet mi? Şu halde karar verin, başlayın ve asla geriye dönmeyin!
O zaman bu konudaki son sözümü de söylemeliyim: Bütün olumsuzlukları yaşayarak yazar olanlar da var ülkemizde. Muhtemelen siz de olabilirsiniz!
TEMEL NiTELiKLER
Burada "yazar" derken gerçek yazarları kastediyorum. Eline her kalemi alan gerçek anlamda bir yazar olamıyor. Herkes birşeyler yazabilir, bunları bir araya getirip ahbapları ve parası vasıtasıyla kitaplar da yayınlayabilir. Biçimce herşey tamamdır. Ya muhteva? Ya dil? Ya üslup? Kimin umurunda! Basılıyor, satılıyor ya, yazarı da tanınıyor ya, mesele tamamdır. Kalem tutmasını biliyor, yazı da yazıyor, daha ne istersin! Bu türden "yazar!"lar var ülkemizde, sayıları da bir hayli kabarık. Ne yazık ki, halisini sahtesinden ayıracak eleştirmenler henüz yok ortalarda, ya da pek az.
Ya okuyucular? Kitabın halisini sahtesinden ayırabilicek, birincileri baş tacı edip ikincilere geçit vermeyecek okuyucular o kadar az ki.
Bizim okuyucularımızın kalite ölçüsü şudur: Popüler gazete, dergi ve sair yayın organlarında hangi kitaptan sıkça söz ediliyorsa onu alırlar.
Çok satılan kitap iyi kitaptır.
Düşüne düşüne, sindire sindire okumazlar. Hoşça vakit geçirtsin, yeter.
Derinliklerden korkarlar.
Yükseklerde başları döner.
Sıradışı okuyucular da yok değildir elbet. Bunların da sayıları o kadar azdır ki yayıncıların ilgisini bile çekmez.
Sorarım size, bir ülke ki nitelikli kitaplar yayınlayan yayıncıları az, bir ülke ki kaliteli kitaplar arayan okuyucuları nadirattan, bir ülke ki eleştiri mekanizması henüz kurulamamış, bir ülke ki yazarın önünde aşması gereken daha bir sürü engel var, o ülkede edebiyat nasıl gelişir?
Bu kadar karamsarlık yeter sanırım. Böyle de olsa bu ülke bizim ülkemiz, bu dil bizim dilimiz ve bu edebiyatı geliştirmek bizim görevimiz! Aslan asker olmanın tam zamanı!
Biz konumuza dönelim de gerçek bir yazarın sahip olması gereken özelliklerden bazılarını sıralayalım:
Yazarlar zeki insanlardır. Aptallar gerçek yazar olamazlar. Ama olmak isterler. Çünkü aptal olduklarını da anlayamazlar. Anlayabilselerdi zaten aptal sayılmazlardı! Garip bir ülke bizimkisi, aptallarca alkışlanan aptal yazarları bile vardır bu ülkenin! Köylümüz ne güzel söylemiş: "Bitli tahılın kör alıcısı olur!"
Hakiki yazarlar namuslu adamlardır. Namussuz yazarın gerçekleri yazmak gibi bir derdi yoktur. Parayı kimden almışsa onun zurnasını çalar. Kalemleri satılık, ya da kiralıktır. Sanat paranın aracı olmuştur. Naylon ev gereçleri gibi naylon sanat eserleri üretirler. Genellikle günceldirler, kısa zamanda parlar ve sönerler.
Yazarda dil hâkimiyeti normalin üstündedir. Kelime hazinesi çok geniştir. Bu sayede okuduğunu iyi anlar, iyi düşünür, fikirlerini doğru ifade eder. Çok okur. Yeni bilgiler edinmesi, kendini yenilemesi ve malzeme toplaması için buna ihtiyacı vardır.
Kulaktan dolma bilgilere güvenmediği için bunların aslını araştırır. Yanlış bir bilgi yayın organları vasıtasıyla bine çıkacak, okuyucuyu yanıltacak, yazara olan güven de sarsılacaktır. Bu vahim sonuçlarla karşılaşmamanın yolu, ciddî ve sistemli araştırmalardan geçer.
Masa başında oturarak güzel, doğru ve tesirli yazılar yazmak ve "gerçekleri" dile getirmek çoğu zaman mümkün olmaz. Yazar, cemiyetin içinde olmalı, olayları yerinde incelemeli, insanlarla konuşmalı, onları anlamaya çalışmalıdır. Bu zahmetlere katlanabilen yazarların eserleri daha canlı ve daha tesirli olacaktır.
Yazar bakmasını bilen insandır. Başkalarının göremediği ayrıntıları görür, olayların perde arkasını sezer, bilinenden hareketle bilinmeyeni tesbite çalışır. Sonuçlarla yetinmez, sebepleri de araştırır.
insanları anlamak, hangi hallerde nasıl davranacaklarını bilmek de yazarın vasıfları arasındadır. insanı tanımayan, meyillerini, arzularını ve emellerini farkedemeyen kişilerin, onlar hakkında doğru hükümlere varması mümkün olmaz.
Yazar, fikir sistemlerini bilmeli, insanların hangi cereyanlara, nasıl kapıldıklarını anlamaya çalışmalıdır. Bu da felsefe, sosyoloji ve iktisat gibi bilimlerde genel kültür sahibi olmayı gerektirir. Felsefî ve sosyal kültür sahibi olmak, meseleleri çözümlemekte büyük kolaylıklar sağlar.
Yazar, sistemli ve doğru düşünmeyi öğrenmeli ve çok düşünmelidir. Esasen, doğru düşünmeyi öğrenmenin yolu, çok düşünmekten geçer. Ancak iyi düşünen yazarlar iyi yazabilirler. Açık ve tesirli bir yazı için ilk şart, sağlam ve aydınlık düşüncedir. Meseleleri kavrayamayan, mânâlar arasındaki hassas münasebetleri göremeyen kişiler, yazılarını gereksiz süslerle doldururlar. Ortaya tutarsız ve bulanık bir lâf kalabalığı çıkar ki, bunun da sanatla ilgisi yoktur.
Sağlam düşünmek de yetmeyebilir. Bilhassa sanat ağırlıklı yazılar yazmak isteyenlerin hassas, duygulu ve kuvvetli sezgi gücüne sahip kişiler olmaları gerekir.
Çünkü, edebî yazılarda fikir kadar, duygulara da yer verilir. insan münasebetlerini kaba, basit eşya münasebetlerine indirgeyen, meseleleri hep mekanik yollarla, hususî halleri nazara almayan formüllerle ve özellik tanımayan genellemelerle çözmeye çalışanlar edebi yazılar yazamazlar.
TÜRLER, YOLLAR, ENGELLER...
Bazı edebî türleri çok çalışarak ve devamlı alıştırmalar yaparak iyi yazmak mümkün olabilir. Fakat şiir, hikâye, deneme ve roman gibi türler özel kabiliyet ister. Kendine uygun türü daha işin başındayken tayin eden ve o yolda yürüyen yazarlar daha başarılı olurlar. Kabiliyet tesbiti, deneme yanılma yoluyla yapılır ve zaman ister. Bu devrede harcanan emek ve zamanın boşa gittiği düşünülmemelidir. Aksine, insanları başaramayacakları bir sahaya girmekten kurtaracağı için çok önemlidir.
Hiç kimse yazar olarak dünyaya gelmez. Bu meleke, kabiliyetin yanısıra çalışmakla elde edilir. Bu sanatın sırrını bilmeyen heveskârlar, her şeyin “ilhâm”la olup biteceğini zannederler. Tabii yanılırlar. ilhâm, siperdeki asker gibi her yerde sabırla beklemesini bilen dikkatli yazarlara gelir.
Yazarın önündeki ilk ve en önemli zorluk disiplin meselesidir. Günün belli bir saatinde masaya oturup, kayda değer bir miktar yazı yazmak kolay değildir. insan nefsi disiplinden kaçar. Akla gelmedik bahaneler uydurur.
Zamanı iyi kullanmak gerekir. insan ömrü sınırlıdır. Lüzumlu vazifelerin hepsi bu kısa ömürde yapılacaktır. Bazı insanlar, işlerinin çokluğundan, zamanın yetmediğinden bahsederler. Bu sözlerinin doğru olup olmadığını anlamak için zamanı plânlayıp plânlamadıklarına bakılmalı. Esasen bu kısa zaman, yapılacak işlere göre düzenlenirse herşeye yeter.
Çok büyük işler yapan insanların da günleri yirmi dört saat değil miydi?
Yazar, günde bir veya iki saatini yazmaya ayırmalı ve hergün belirli bir saatte masa başına oturmalıdır. Diğer işlerini bir program çerçevesinde yürütürse, bu mümkün olabilir. Ayrılacak saatlerin dokunulmazlığı olmalıdır. Bu müddet, zihinde beliren mânâları kelimelerle ifade etme zamanıdır. Masa başına ne yazacağını bilmeden ümitsizce oturanlar, başarılı olamazlar. Yazma işi, daha ziyade zihinde olur ve günün her saatinde devam eder. Ayrılan iki saat ise, olgunlaşan fikir, duygu, karakter ve olayları yazıya dökme zamanıdır.
Bazı kimseler yazmaktan korkarlar. Onlar için, yazmaya başlamak bir işkencedir. Kendi ifadeleriyle, bunlar “uygun zaman”ı beklerler. O zaman geldiğinde bir çırpıda harika eserler yazacaklarına inanırlar. Bu, boş bir hayâldir. Başarılı eserlere yazarak ulaşılır. Ancak devamlı yazan, her yazışında biraz daha ilerleme kaydedenler mükemmele ulaşırlar. Yazmamak değil, yeterince iyi olmasa da yazmak meziyettir. Kaldı ki, yazılan yazıyı değiştirmek, üstünde çalışarak düzeltmek de mümkündür.
Böyle kimselere söylenecek söz şudur: Nasıl olursa olsun yazın. Belli bir zaman kararlaştırın ve içinizden gelenleri kâğıda dökün. Onu düzeltmek de sizin elinizde, yırtıp atmak da.
Bir kısım heveskârlar da tam aksine çok yazar ve yazdıklarını hemen yayınlatmak isterler. Bu da yanlıştır.
Edebiyat dünyasına yeni girenlerin, başkalarını taklit ile işe başlamalarına bir derece müsâmaha ile bakılabilir, fakat bunu devam ettirmelerine asla! Yazar, hususî duyuş ve düşünüş tarzına göre bir anlatım biçimi kazanmalıdır.
TEKNiK DETAYLAR...
Yazar mütemadiyen fikir üretir, duygularını şekillendirmeye ve sezgilerini tesbite çalışır. Bu sırada çok güzel malzemeler keşfeder. Bu sebeple, yanında bir defter, yahut fiş denilen küçük kâğıt parçaları bulundurması, mühim keşiflerini ve orijinal malzemelerini hemen kaydetmesi lâzımdır. Aksi halde bunlar unutulabilir. Bunun ehemmiyetini çok iyi anlayan bazı yazarlar, daha da ileri giderek, yanlarında bir teyp bulundurmaya, önemli hususları banda kaydetmeye çalışmışlardır.
Kalem mi kullanılmalı, daktilo mu? Her ikisi de kullanılabilir. Yazar, hangisiyle daha başarılı oluyorsa onu seçmelidir. Fakat her iki halde de, yazının tashihinden sonra eser daktilo edilmelidir. Bu, yayıncı üzerinde iyi tesir bırakacaktır. Karmakarışık yazılarla dolu bir kâğıt tomarının hoşa gitmeyeceği bilinmelidir.
Bilgisayarın da yazarlar için mükemmel bir çalışma aracı olduğu daima hatırlanmalıdır.
Yazı hayatına yeni başlayanlara söylenmesi gereken en önemli hususlardan biri de şudur:
Kısa yazılarla işe başlayın. Makaleler, sohbetler, kısa hikâyeler ve tek perdelik piyesler sizin için iyi bir tecrübe olur. Kısa yazıların, yine kısa zamanda yazılıp ortaya konma özelliği vardır. Tashih etmek çok daha kolaydır. Hatalar açıkça görülür. Başarılı olamadığınız zaman uzun bir yazıda olduğu kadar ümitsizliğe düşmezsiniz.
Bir başka tavsiye daha: Eserinize son şeklini verdikten sonra periyodik yayınlar yapan veya kitap neşreden bir yayınevine gönderin. Basılmayacağını bilseniz bile göndermekten çekinmeyin. istediğiniz sonucu elde edemezseniz ümitsizliğe kapılmayın.
Yazar, insanları yönlendiren kişidir. Eserleriyle okuyucularına tesir eder. Onlara doğru ve faydalı fikirler, olumlu ve yapıcı hisler telkin edebileceği gibi, bunun tersini de yapabilir. Şu halde mesuliyetini bilmeli, insanlara faydalı olmayı gaye edinmeli, kısacası, rehberlik görevini kötüye kullanmamalıdır. “Sebep olan, yapan gibidir” sözünü unutmamalı, iyi fiillere vasıta olmaya gayret etmelidir.
Yazar, edebiyatın “edep” kökünden geldiğini bilmeli, ahlâksızlığın tellâllığını yapmamalıdır.
Yazarlık yolu çetindir. Sabır, sebat ve çile ister. Fakat o nispette de zevklidir. insanlara faydalı olmak, yol göstermek az şey midir? Bu, bir fâninin erişebileceği en güzel mazhariyetlerden biri değil midir?