Anadolu’da bir ilçede müftüydüm. Günlerden cumartesi. Kazanın pazarı da o gün kurulur. Daireler kapalı. Evde oturacağıma müftülüğe gideyim dedim. Daireye vardım, bir çay demledim, camdan dışarı bakıyorum. Bahsettiğim pazar, müftülüğün biraz ilerisinde kurulur. Kimi almaya, kimi satmaya, herkes pazara geliyor. Kalabalık. Müftülüğün karşısında bir bakkal var.
Ben camdan ilçenin cumartesi günlerine mahsus bu hareketli vaziyetini seyrederken, lüks bir otomobil gelip, bakkalın önüne park etti. Bakkal bir hışımla çıktı;
«–Yok arkadaş dükkânın önüne park etme!» dedi.
Zaten ‘pazarın kurulduğu gün’ olduğu için, bakkala giden gelen yok. Bir de dükkanın önü kapanacak diye adamcağız iyice asabîleşti. Arabanın sahibi de haklı;
«–Yahu burada park yasağı mı var? Niye park etmiyormuşum?!.» diye çıkıştı. Baktım gereksiz bir münakaşa çıkacak. Hemen indim, arabanın sahibine;
«–Arkadaş, bugün ilçenin pazarı var. Gelen-giden çok. Bakkal; ‘Belki satış yaparım’ diye dükkânın önü kapansın istemiyor. Burada arabana zarar gelmesin. Müftülüğün bahçesinde müsait park edecek yer var. Ben kapısını açayım, oraya koy.» dedim.
«–Olur…» dedi.
Arabayı park ettikten sonra;
«– Yukarıda çay demledim, tek başıma içiyorum, istersen buyur birlikte içelim» dedim.
«–Olur, içelim.» dedi. Teşekkür etti.
Yukarı çıktık. Bir yandan çaylarımızı içiyor, bir yandan tanışıyor, konuşuyorduk.
O sırada müftülüğün kapısı açıldı. İçeriye elleri titreyen yaşlı bir hanım girdi. Elinde tek sıra dizilmiş bir tabak incir.
«–Oğlum, müftülüğün kapısını açık gördüm de içeri girdim. Kusura bakmayın. Ben bu incirleri bizim bahçeden topladım. Pazara satmaya götürüyorum. Parasını da sana getireceğim bir kız Kur’ân kursu yaptırırsınız diye…»
Bir tabak incir… 1 kilo ya gelir, ya gelmez. Kur’ân kursu yaptırmak için onu getirip hayır olarak müftülüğe verecek…
Duygulandırıcı bir samimiyet, niyet ve arzu…
Ben dondum kaldım. Misafirim de duygulandı. Hanıma dedi ki:
«–Kaça satıyorsun?»
Kadıncağız, mütevekkil;
«–Ne verirseniz?» dedi.
Adam da coştu:
«–Peki, bir Kur’ân kursu yaptırmaya verir misiniz?»
Yâ Rabbî!..
Bir tabak incir ile bir Kur’ân kursu…
Adam bu güzel niyeti gerçekleştirmek için harekete geçti. O kadıncağızın arzusu gerçek oldu…”
Siz ne derseniz deyin, bunun adı samimiyetten başka bir şey değil. Samimiyetle, ihlâsla istersen; Mevlâ’m karşılığını hemen, fazlasıyla verir.
O kadıncağız, istemiş, gönülden arzu etmiş. «Benim ne imkânım var ki?» diye düşünmemiş. «Bir tabak incirden ne olur…» dememiş. Onu toplamış. «Bana gülerler…» dememiş, yola koyulmuş. Bunlar hep bereketin sırları…
-İstanbul Çekmeköy Müftüsü Vehbi Akşit