A. İLİM, B. AMEL, C. ZİKİR, D. FİKİR
C. ZİKİR
Zikir ıstılahta; Allah’ı anmaktır. Şâri’in (kanun koyucu olan Allah’ın) ibadet için koyduğu şeydir. Zikir, dilde olursa anmak, yâd etmek, uyarıda bulunmak manalarına gelir. Kalpte olursa düşünmek; bedende olursa Allah’ı hatırlayarak Allah için yapılan ibadetler gibi manalara gelir.
(Sa’dî Ebû Ceyb, el-Kâmûsu’l-Fıkhî, s. 137.)
Allah’ı hatırlatan her fiil, her söz zikirdir.
Bütün ibadetlerin maksadı Allah’ı zikir içindir. İşte bundan dolayı olsa gerektir ki Hz. Musa’yı (a.s.) peygamber olarak seçtiği kutsal vadi Tuva’daki ilk vahyinde şöyle buyurmuştur:
“Şüphe yok ki Ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde Bana ibadet et ve (özellikle) Beni zikretmek/anmak için namaz kıl!”
(Tâ-hâ sûresi 20/14)
Allah Teâlâ zikri çok yapmamızı emretmiştir:
“Ey iman edenler! Allah'ı çok zikrediniz.”
(Ahzâb sûresi 33/41)
Zikre çok ihtiyacımız var ki Rabbimiz “Allah’ı çok zikrediniz” buyurmuştur.
Gerçekten zikrin zikredene gerçek faydası, yasaklardan sakınıp emredilenleri yapanlaradır.
Zikrin Önemi İle İlgili Delillerin Bazıları:
“O halde Beni zikredin/anın, Ben de sizi zikredeyim/anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin.”
(Bakara sûresi 2/152)
Zikrin üstünlüğüne hiçbir delil olmasa, sadece bu delil olsa bile, yine yeterdi.
“Onlar inanmışlar, kalpleri Allah'ı zikirle/anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle/anmakla huzura kavuşur. İman edip sâlih ameller işleyen kimseler için hoş bir hayat ve dönülecek güzel bir yer vardır.”
(Ra’d sûresi 13/28-29)
Kalpler; imandan sonra huzurunun devam ve kemâlini istiyor ve itminana kavuşmak istiyorsa; zikre, özellikle namaza, Kur’ân-ı Kerîm okumaya, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) yaptığı zikirlere ve zikir hükmünde olan fiillere dikkat edilmelidir.
Kalpler, ancak zikirle itminan ve huzur bulur. Öyle ise günlük zikirlere dikkat edelim ki diğer ibâdetleri de kolaylıkla yapabilelim, gücümüz artsın, kalbimizin nuru artsın.
“Rabbini zikredenle zikretmeyenin benzeri, diri ile ölünün benzeri gibidir.”
(Buhârî, Deavât, 66; Müslim, Müsâfirîn, 211.)
“Âdemoğlu, insanı Allah’ın azabından zikir kadar daha çok kurtarabilen bir amel işlememiştir.”
(İbn Mâce, Edeb, 53; Muvatta, Messu’l-Kur’ân, 24; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 239.)
Hz. Âişe annemiz (r.anhâ), Hz. Peygamber’in (s.a.s.) zikrini şöyle tarif etmiştir:
“Hz. Peygamber (s.a.s.), zamanının her anında Allah’ı zikrederdi.”
(Buhârî, Hayz, 8, Ezan, 19; Müslim, Hayz, 117; Ebû Dâvûd, Tahâret, 9; İbn Mâce, Tahâret, 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 70, 153 178.)
Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Zikri:
Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah Teâlâ’yı zikretmede yaratılanların en kâmiliydi. Şöyle ki; bütün kelâmı, her söylediği Allah Teâlâ’yı zikir ve o maksatla O’nunla ilgili idi. O’nun emretmesi, yasaklaması, ümmet için hüküm koyması, Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarından, hükümlerinden ve fiillerinden, va’dlerinden ve tehditlerinden haber vermesi; Hz. Peygamber’in Allah Teâlâ’yı zikretmesi idi. Hz. Peygamber’in; Allah Teâlâ’ı nimetleriyle övmesi, yüceltmesi, hamd ve tesbîh etmesi, Allah Teâlâ’dan ümitli olması ve korkması da zikir idi. Susması da Allah Teâlâ’yı kalp ile zikretmesiydi. Her anında, her halinde Allah’ı zikrederdi. Alıp verdiği nefesiyle Allah’ı zikrederdi. Ayakta, otururken, yatarken, yürürken, inerken, yolculuklarda konaklamasında ve ikâmesinde hep zikir halinde idi.
(İbnü’l-Kayyım el-Cevzî, Zâdü’l-Meâd fî Hedyi Hayri’l-Ibâd, II, 16.)
Özetle Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bütün hayatı Allah Teâlâ’yı zikir ve o maksatla idi. Ya kalben ya dille ya da bedenle zikir halinde idi.