İnsanı gaflete düşüren ve kendini kandırmasına sebep olan bir diğer yanılgı ise, "kalbim temiz" iddiasına benzer şekilde tarih boyunca gelen tüm dini buyrukların iyiliğe indirgenmesidir. Bu iddiada bulunan kişiler, kendilerini bu duruma o denli inandırmışlardır ki, hani Kur’an’ı bilmeseniz, kurdukları cümleleri ayet sanırsınız. “zaten tüm dinlerin özü iyi bir insan olmak değil mi?”, “Allah’ın kulundan beklediği şey iyi bir insan olmasıdır” şeklinde cümleler ile dinin iyiliğe eşitlendiğini görebilirsiniz. Şüphesiz hayırlı ve iyi birer kul olmak, Kur’an ayetlerinde ifade edilir. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken şey, “iyilik” ya da “iyi insan” içeriğinin kim tarafından ve nasıl doldurulduğudur. Bu kelimelerin içeriği Kur’an esaslarına göre belirleniyorsa ayrı, insanların kişisel kabul ve anlayışları doğrultusunda şekilleniyorsa apayrı bir anlayış çıkar ortaya.
İyiliğin ne olduğu, tarihin başından beri tartışılan bir konudur. En yaygın ve kabul gören tanımlarından birisi ise kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyleri başkasına yapma mak; yani özünde yetiştiğimiz toplumun bize öğrettikleri ışığında, toplumun bizden beklentilerine uygun davranmaktır. Peki, sadece bize sosyal bir çevre sağlayan toplumumuzun ‘iyi’ dediklerini dikkate alarak, bu kabulleri Allah’ın ‘iyi’lerinden üstün tutmak ya da bu ‘iyi’leri belirlerken Allah’ın buyruklarını dikkate almamak ne kadar mantıklıdır? Gökleri, yeri ve insanları yaratanın bize öğütlediği ‘iyi’lere mi iyi demek gerekir, yoksa toplumumuzun bize öğrettiği geçici sosyal kurallara mı? Hayatımızdaki iyilik kavramının hakemi etrafımızda gördüğümüz aciz insanlar mı olmalıdır, yoksa onların da, bizim de yaratıcımız olan Allah mı?
Bazı insanlar gerçekten de iyilik yapmayı seven, kimseye kötülüğü dokunmayan, şunu bunu arkasından çekiştirmeyen, hayır işlerinde sorumluluk alan kişiler olabilirler. Ancak insan bilmelidir ki tüm bu sayılanlar ve benzerleri zaten Allah’a inandığını ifade eden kişilerde bulunması gereken, dini buyruklara uygun olan doğal davranışlardır. Ancak din, sadece kalp temizliği ve iyiliklerden ibaret değildir. Siz kendi anlayışınız ile dini çeşitli parçalara ayırır ve sadece yapmak istediğiniz kısmını esas alarak geri kalanı yok sayarsanız koca bir bütünü, bir parçadan ibaret kılarsınız. Kimi kişilerin yaptıkları kötü davranışlara rağmen “Aslında özünde iyi biriyim, ama nefsime, sinirime yeniliyorum” dediklerini duyarsınız. Dolayısıyla kimse kolay kolay kendini kötü biri olarak değerlendirmez.
Kur’an ayetleri, iyiliğin, ancak Allah tarafından ortaya konulan esaslara uygun olduğu oranda geçerli olacağını ifade eder. İyilik anlayışını, Allah’ın diğer emir ve yasaklarından bağımsızlaştırmak mümkün değildir. Ayetler, Allah’ın insanlığa elçi olarak gönderdiği peygamberlerine iyiliklerle birlikte emrettiği bazı şeyleri şu şekilde ifade eder:
Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı.[1]
Yeryüzünde yaşayan çok çeşitli milletlerin bulunduğu ve hemen hepsinin kendilerine göre geleneksel ve kültürel birtakım inanç ve kabullere sahip oldukları bir gerçektir. Tüm bu milletler için ortak noktada buluşulacak evrensel iyilik kabullerinin bulunması mümkündür. Ancak detaylara inildikçe aynı zamanda birbirine taban tabana zıt iyilik ve kötülük kabullerinin de görülmesi mümkündür. Örneğin aile içi bir evlilik ya da birliktelik genel olarak kötü bir eylem olarak görülse de, kimi toplumlarda bu davranışın iyi ve gayet doğal bir şey olarak değerlendirildiğini görebilirsiniz. Dolayısıyla, gerek iyilik, gerekse kötülük anlayışının ilahi bildirime uygunluğudur, gerçek manada o anlayışı iyi ya da kötü kılacak olan. Yoksa “Tüm dinlerin özü iyi insan olmaktır” diyerek dini sorumluluklardan kurtulmak mümkün değildir. Dini sorumluluklar yerine getirilmeden yapılan bir iyilik varsa ve şayet bu iyilik gerçekten Allah rızası gözetilerek yapılmışsa onu takdir edecek olan Allah’tır. Ancak kişinin bilmesi gereken, tek başına yapılan iyilik Allah katında iyilik olarak değerlendirilse de, bu iyilik yapması gerektiği halde yapmadığı şeylerin kefareti değildir. Kişi yaptıklarından sevap, yapmadıklarından ise günah kazanır. Yine ayetlerde ibadetsiz iyilik olmayacağı şöyle ifade edilir:
İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. İşte bunlardır takva sahipleri.[2]
Yine, tek başına inanmak ya da ibadet etmek de Kur’an’da dikkat çekilen inanan profili için yeterli değildir. İnananlar ibadetlerinde gönülden ve titiz oldukları gibi, aynı zamanda hayra ve barışa yönelik işler de yaparlar. İnanmak ve hayırlı işler yapmak pek çok ayette bir arada geçen ve övülerek önemine dikkat çekilen inanan özellikleridir.
Allah, inanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlara vaatte bulunmuştur: Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.[3]
Bununla birlikte dinlerin iyiliğe indirgenmesi konusunda daha tehlikeli olan bir anlayış vardır ki, bu da hak dinler ile bazı Uzak Doğu inançlarının, aynı şekilde iyiliği öğütledikleri inancından hareketle bir görülmeleridir. Budizm, Hinduizm ya da benzeri bazı öğretilerin de hedefini insanın manevi tabiatını geliştirmek, olgunlaştırmak ve varlığı anlamlandırmasına yardımcı olmak şeklinde yorumlayan kişiler, 'dinsel ve felsefi' akım başlığı altında, sevgi, kardeşlik, hoşgörü ve karşılıklı anlayış söylemleri içinde tüm dinlerden oluşan bir sentez yoluna gitmeye çalışmaktadırlar. Gerçek din zaten insan yaratılışına en uygun sistemdir. onu insan ürünü inanç ve uygulamalar ile karıştırmak, dini özünden uzaklaştırarak bir anlamda kurallarını sulandırmaktan başka bir şey değildir. Bu yüzden insan bu konuda da kendini kandırmamalı ve iyiliği dini buyruklardan bağımsızlaştırmamalıdır.
Yrd. Doç. Dr. Emre Dorman
----------------------------
[1] 21 Enbiya Suresi 73
[2] 2 Bakara Suresi 177
[3] 5 Maide Suresi 9