Ey Nuh, gözetimimiz altında ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap! Zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!
Hud Sûresi 37
Kavli Dua Ve Fiili Dua; İkisi De Lazım!
Allah Teâlâ kullarını isteseydi gökten indirdiği ya da yerden bitirdiği mucizevî bir gemiyle de kurtarabilirdi. Ama böyle yapmadı. Hazreti Nuh’a bir gemi yapmasını emretti. Bu geminin inşasının ne kadar yıl sürdüğünü bilemiyoruz. Ancak uzun bir zaman aldığı bellidir. O, suya uzak bir yerde bir gemi yapıyordu. Bu da ister istemez oradan geçen herkes için bir alay konusu oluyordu. Ama Allah’ın vaat ettiği gün geldiğinde hem gökten şarıl şarıl sular akmaya başladı hem yerden sular fışkırmaya başladı. Gemi hazırdı, suyu da ayağına gelmişti. Gülme sırası şimdi Hazreti Nuh’ta ve ona iman edenlerdeydi.[1]
Allah Teâlâ hem kavli hem fiili duaya önem vermiştir. Resûlullah Efendimiz Bedir Savaşında hem duasını yapmış hem ordunun karşısına çıkmıştı. Bunu diğer savaşlarda da sürdürmüştü. Sadece beddua ederek veya Allah’ın, düşmanı helak etmesini isteyerek işin kolayına kaçmamıştı. Hazreti Musa, kurtardığı milleti düşmanın karşısına getirince onlar şöyle demişlerdi: “Ey Musa, sen ve rabbin gidin savaşın! Biz burada oturacağız.”[2]
Hâlbuki Allah Teâlâ onlar için Kızıldeniz’i ikiye ayırmış ve düşmanlarını onların gözü önünde suda boğmuştu. İsteseydi burada da düşmanı helak ederdi. Fakat o zamanki durumlarıyla şimdiki durumları bir değildi. O zaman çaresiz, silahsız, çoluk çocuk ve yaşlılarla birlikteydiler. Korkmuşlardı. Ama bu sefer öyle değildi. Hazreti Musa ile onlarca yıl birlikte kalmışlardı. Rablerinin gücünü görmüşlerdi. Ama korkaklıkları ve hazıra konmuşlukları devam ediyordu.
Fiili duanın yapılması gereken yerde eyleme geçmek gerekir. Bir fakir gördüğümüzde ona yardım etme imkânımız varsa, Allah’ım buna yardım et, diye dua edilmez. Burada fiili dua, kavli duanın yerine geçer. Mekke müşrikleri şöyle demişlerdi: “Allah’ın isteseydi doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız?”[3]
Allah Teâlâ Hazreti Nuh’u bir konuda da uyarıya çekmiştir. Sakın zalimler konusunda bana bir şey söyleme, demişti. Hazreti Nuh bunu unutmuş olsa gerek, iman etmemiş olan oğlu için rabbine niyazda bulunmuştu. O, benim oğlumdur, demişti. Allah Teâlâ da onu uyarmış ve o, senin ailenden değildir, demişti.
Hazreti Nuh Allah’ın emrini yerine getirmiş ve oğlunu geminin dışında tutmuştu. Ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla karısının istisna edilmemiş olması, muhtemelen onun daha önceden ölmüş olmasındandır. Zira ayetlerde Nuh’un karısının iman etmediği geçse de gemiye binmemesi gerekenler arasında adı geçmemektedir.[4]Bu da onun tufandan önce ölmüş olabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Zira Allah’ın emri kesindi. Onlar boğulanlardan olacaktı. Zor günlerde Nuh’un yanında olmayan oğlunun böylesi bir günde gemide olması mümkün değildi.
Rabbim bizleri ailemizle ve çoluk çocuğumuzla imtihan eylemesin!
Murat Padak
--------------------
[1] Hud 38.
[2] Maide 24.
[3] Yasin 47.
[4] Tahrim 10, Hud 40, Mü’minun 27