Kâbe’yi tavaf etmeye başlayan mümin her bir dönüş (şavt) ile geçmişini sorgular. Çünkü tavafta Kâbe’yi sol tarafımıza almak vaciptir. Mantıken sağımızda olması gerekir. Soldan başlayan bir dönüş geri gitmek demektir. Bu da her dönüşte maziye gidip yapılan hata ve günahların gözden geçirilmesi, makbul bir tövbenin oluşması için önemli bir fırsattır.
Tavafa Kâbe sola alınarak başlanır. Bunun da simgesel bir anlamı vardır. Nazargâh-ı İlâhi olan insanın kalbi, tavafta “Beytullah” yani Allah’ın eviyle karşılaşır. Allah, insanın şekline, malına mülküne değil, kalbine bakar. Bu yönüyle Kâbe ile insan kalbi arasında dikkat çekici bir ilgi vardır. Bu sebeple tavafta kişinin kalbi Kâbe tarafında yer alır. Burada aynı zamanda tavafın ne kadar kalpten ve gönülden yapılması gerektiğine de bir işaret vardır. Kâbe’nin etrafında mü’min olmanın ayrı bir zevki ve gururu yaşanır. Allah’a yakın olmanın tattırdığı bu zevki, bir başka yerde bu kadar canlı ve bu kadar coşkulu bir şekilde yaşamak çok zordur.
Birisinin etrafında dönmek, âdeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak yürekten bağlılığı ve onun için her şeyini feda edebileceğini gösteren bir harekettir. Kâbe Allah’ın evi, kalpler de O’nun nazargâhıdır. Kul sürekli Kâbe’ye bakar, onu seyreder, onun yüceliğini temaşa eder. Allah da daima kulun kalbini gözetir, onu dikkate alır. (Haccı Anlamak, s.22)
Hacı, her şavtta biraz daha geri giderek ta “elest bezmine” kadar ulaşır. Böy- lece sâfi tertemiz bir hale gelerek günahlarından arınır. “Hacer’ül-Esved” kulun bu tövbesi için bir şahittir. O kıymetli cennet taşı orada adeta bir kamera görevi görmektedir. Kendisini selamlayan her ziyaretçiyi kayda geçirir. Nitekim bu hususta Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Bu taşın bir lisanı, iki de dudağı vardır. Kendisine hak üzere istilamda bulunanlar lehinde kıyamet günü şahitlik yapacaktır.” (Kütüb-i Sitte, c.4, s. 374 )
“Kim Haceru’l-Esved’e yönelirse, şüphesiz Rahman olan Allah’a yönelmiş olur.” (Kütüb-i Sitte, c.17, Had. No.
6891)
“Haceru’l-Esved Allah’ın yeryüzündeki sağ elidir. Onunla kullarıyla musafaha eder.” (Kütüb-i Sitte, c.4, s.374)
“Bu siyah taş, yeryüzünden kaldırılmadan önce ondan istifade edin. Çünkü cennetten çıkmıştır. Cennetten çıkan bir şeyin kıyamet gününden önce ona dönmemesi gerekir.” (Kütüb-i Sitte, c.4, Had. No.1339)
Yine Beytullah’ı tavaf eden mümin, döndüğü her bir şavt ile nefis merdivenlerini bir bir çıkmış olur. Bu zor ama bir o kadar da feyizli yolculuk sonunda öyle bir dereceye ulaşır ki, işte o zaman yaptığı ibadetlerden lezzet almaya başlar. Nefsin yedi derecesi ise şunlardır:
1. Emmare,
2. Levvame,
3. Mülhi- me,
4. Mutmainne,
5. Radiye,
6. Mardiye,
7.Safiye
(Bkz. Mehmet ILDIRAR, Nefis Terbiyesi.)
Mutasavvıflar Nefs-i Sâfiye’ye ulaşan kalbi şöyle açıklıyorlar: Bu makamda nefis artık sâfileşmiş, süzülmüş, vücudun en kötü yeri olabilecek iken en iyi yeri olmuş, yani taş iken elmas olmuştur.
Bünyamin Albayrak