17. asırdan beri Avrupalılar, kendi dinlerinin kitabındaki büyük farklılıkları görünce bundan rahatsız oldukları için bu psikoloji içinde Kur’ân üzerinde çalışmaya başladılar. Hattâ bazı müsteşrikler Kur’ân nüshaları üzerinde de benzeri bir çalışmanın yapılmasını üniversitelerine teklif ettiler. Münih Üniversitesi bu teklifi kabul etti ve onun bünyesinde Kur’ân Araştırmaları Enstitüsü kuruldu. Gayeleri dünyadaki mevcut bütün Kur’ân nüshalarının fotoğraflarını imkân nisbetinde toplamak idi. Toplama işini gerçekleştirdikten sonra nüshaları karşılaştırdılar. Bu iş yaklaşık altmış yıl kadar sürdü. Bu enstitünün faaliyetlerini bilen ve bazı üyeleri ile görüşen Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, bu konuda şu bilgileri vermektedir:
“Ben Fransa’da öğrenci iken 1934 yılında adı geçen Enstitünün müdürü Kur’ân nüshalarının suretlerini almak için Paris’e gelmişti. Paris’deki Millî Kütüphane’de (Bibliotheque Nationale) Hicrî ikinci asırdan kalan en az iki Kur’ân nüshası mevcuttur. Bu zatı ziyaret etmiş ve meşgul oldukları iş hususunda kendisiyle konuşmuştuk. 1934 yılına kadar toplamış oldukları nüsha sayısının 42 bin olduğunu söyledi. Bu büyük rakam dünyanın çeşitli yerlerinden alınmış muhtelif asırlara ait tam veya noksan nüshaların fotoğraflarını ihtiva ediyordu. 1934 yılında nüshaları karşılaştırmaya devam ediyorlardı. Enstitünün kütüphanesinde Kur’ân tefsirlerini ve kıraat ilmine dair kitapları da toplamışlardı. Zira bunlarda sık sık diğer kırâatlar da zikrolunur. Mesela Fatiha Sûresi’ndeki Mâlik ve Melik kırâatları gibi. Onların gayeleri bu bilgileri de toplamaktı.
Daha sonra İkinci Dünya Harbi başladı. Harp sırasında, bir Amerikan bombası Münih Üniversitesi’ndeki bu enstitüye isabet etti. Binanın içinde bulunan şahıslarla birlikte toplanan malzeme de mahvoldu. Fakat bu imha hadisesi, benzer bir teşebbüsü imkânsız hale getirmiş değildir. Zira Münih’te ortadan kalkan nüshalar, Kur’ân nüshalarının asılları değil fotoğrafları idi. Prof. Pretzl, bu enstitünün üçüncü müdürü oluyordu, kendisi de bombardımanda ölmüştü. Enstitüde büyük âlimler ile onların vbirçok yardımcıları vardı. Bunlardan biri Jeffery adlı Amerikalı bir âilim idi. Bu şahıs, Kur’ân’daki rivayet farklarını bulmaya çalışırdı. Nitekim İbn Ebî Davud’un bu konu ile ilgili “Kitâbu’l-Mesâhif”ini neşretmişti. Jeffery’nin Abdulmuîd Han adlı benim de arkadaşım olan bir talebesi vardı. Jeffery İkinci Dünya Harbi’nden az önce, enstitünün çalışmaları hakkında bazı notlar yayınlamıştı. Ben bu notları göremedim. Bu sıralarda Abdulmuîd Han da vefat etmişti. Yalnız onun bana şifahi olarak naklettiğine göre Jeffery notlarında açıkça şöyle diyordu: “Biz, şimdiye kadar rivayet farkı göremedik; gördüğümüz, katib hatasından ileri gelmiş olan istinsah farklarıdır”. Biz de meselâ bir mektup yazdığımızda, farkında olmadan hata yaparız. Bazı kâtipler de Kur’an’ı istinsah ederken yanılarak hatalar yapmışlardır. Buna dair bir misâl verelim: Kur’ân’da “Bismillâhirrahmânirrahîm” yerine “bismillâhirrahman” gördüğümüzde bu, rivayet hatası da olabilir, kâtip hatası da. Bu durum bir tek sûrede ve sûrenin başında vâkî olursa kâtibin hatası olduğuna hükmederiz. Fakat bütün sûrelerde görülürse rivayet hatası sayılır. Bu enstitünün bombardıman edilişine (hatırladığıma göre 1946 senesine) kadar Jeffery, sadece istihsah hatası bulduklarını, rivayet hatası müşahede etmediklerini söylüyor. Bu çalışma sonuçlanmamıştı; muhtemelen karşılaştırmadıkları nüshalar da vardı. Biz, bu enstitünün rivayet ihtilâfına şahit olmadığını söyleyemeyiz, Kur’ân’da ihtilâf olduğunu düşünemem, bunun sebebi şudur:
Bu enstitünün çalışması altmış sene devam etmişti; bu çalışmayı bütün Hristiyan ve Yahudi âlemi biliyordu. Çalışmaya çok sayıda âlim katılmıştı. Onların ellerinde olan veya görebilecekleri yerlerde bulunan çok nüsha vardı. Kur’ân’da ihtilaf olsaydı, bu âlimlerin incelemelerinin bunu ortaya koyması gerekirdi. Bunu göstermenin, kendilerince ciddî sebepleri de vardı. İncil’de iki yüz bin varyant bulmuşlardı; Kur’ân’da da fark bulmaya muhtaç idiler. Kur’ân’da bu farkları bulsalardı “İşte bakın! Kur’ân’a da güvenilmez, onda da ihtilâflar var” der gibilerden, farkları ifşa etmeleri gerekirdi.[1]
Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah
-------------------------------------------
[1] Prof. Dr. Muhammed Hamîdullah, Kur’ân-ı Kerim Târihi Ders Notları, trc: Doç. Dr. Suat Yıldırım, Erzurum 1978, s. 10-11; Celâl Kırca, Kur’ân ve Bilim, İstanbul 1997, s. 114-116.