Sahabenin Tanımı:
Resûlullah’ı (sav) iman ederek gören ve İslâm üzere ölen kişiye sahabi denir. Alimlerin birçoğunun üzerinde ittifak ettikleri tanım budur. Buna göre sahabe; Resûlullah’ı görmüş veya Resûlullah’ın görmüş olduğu kişi olmalı, mümin olmalı ve iman üzere öldüğü bilinmelidir. Bu tanımdan hareketle müşrikler, o dönemde yaşamış olup da iman eden ama Resûlullah ile görüşmeyen veya mürtet olarak ölenler, sahabi tanımına dahil değildirler.
Kur’ân’da Sahabeler:
Kur’ân’da sahabelerden bahseden onlarca ayet vardır. Bunların bir kısmı sahabenin tamamını kapsar, bir kısmı Muhacirleri, bir kısmı da Ensar’ı kapsar. Birçok ayette sahabenin fazileti anlatılırken, bazı ayetlerde de sahabelerin uyarıldığı görülmüştür. Sahabelerin faziletinden bahseden ayetlerin içeriği şöyledir.
Onlar gerçek mümindirler. “İman edip de hicret edenler, Allah yolunda cihat edenlerle onları bağırlarına basanlar ve yardım edenler var ya işte gerçek müminler onlardır.” (Enfâl, 75) (Ensar ve Muhacir)
Dönemin ve mutlak anlamda tüm dönemlerin en hayırlı kimseleridirler. “Sizler insanlar içinden çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” (Âl-i İmrân, 110)
İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar. “İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız.” (Âl-i İmrân, 110)
Mutedil bir çizgide yer alırlar. “Sizleri mutedil bir ümmet kıldık.” (Bakara, 143)
Onların eğitimiyle bizzat Allah ilgilendi. “Allah size imanı sevdirdi ve onu sizin kalplerinizde güzelleştirdi; inkârı, fâsıklığı ve isyanı ise size iğrenç gösterdi. İşte Allah’tan bir lütuf ve nimet olarak rüşt sahibi olanlar, doğru yolda yürüyenler onlardır.” (Hucurât, 8)
Onların da kendi aralarında bir fazilet sıralaması vardır. “Sizden fetihten önce infak eden ve savaşan kimse ile fetihten sonra infak edip savaşan elbette bir olmaz. İşte onlar, bundan sonra infak edip savaşanlardan derece bakımından daha yüksektirler.” (Hadid, 10)
Allah’ın bizzat kendilerinden razı olduklarını söylediği kimseler sahabelerdir. Bu husus çok önemlidir. Zira Fetih Sûresi’ndeki ayette Allah Teâlâ onlardan razı olduğunu söylemiştir. Allah’ın hükmünde bir değişiklik olmadığına göre bu hüküm sabittir. Bu nedenle sahabeye dil uzatan biri, Allah’ın razı olduğunu söylediği bir kesime dil uzatmış sayılır. “Gerçekten Allah, Hudeybiye’de, o ağacın altında sana biat ettikleri zaman, müminlerden razı oldu. Onların kalplerindeki ihlâsı bildiği için üzerlerine sekine, huzur ve güven indirdi.” (Fetih, 18)
Allah Teâlâ sahabenin ilklerini bizzat övmüş ve onlardan razı olduğunu söylemiş ve onlara cenneti müjdelemiştir. Sahabenin ilkleri ve Ensar’ın kimler olduğu da herkesin malumudur. “Muhacirlerden ve Ensar’dan o ilkler, o önde gidenler ve bir de ihsan şuuruyla onlara tâbi olanlar var ya, Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdırlar. Allah onlara, altlarından ırmakların çağladığı, içinde ebedî kalacakları cennetleri hazırlamıştır.” (Tevbe, 110)
Allah Teâlâ Tebük seferine katılanların ve bilhassa geride kalan üç kişinin tövbesini kabul ettiğini söylemiştir. “Andolsun Allah; Peygamber ile içlerinden bir kısmının kalpleri eğrilmeğe yüz tuttuktan sonra, güçlük zamanında ona uyan Muhacirlerle Ensâr’ın tövbelerini kabul etmiştir… Ve geride kalan üç kişinin de…” (Tevbe, 117)
Allah Teâlâ onların cesaretini övmüştür. “Bir kısım insanlar, Müminlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha artırdı ve: «Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!» dediler.” (Âl-i İmrân, 173)
Onlar Allah’a karşı daima sadık kaldılar. “Müminler, düşman birliklerini gördüklerinde: «İşte Allah ve Resûlünün bize vadettiği! Allah ve Resûlü doğru söylemiştir» dediler… Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir.” (Ahzâb, 22-23)
Sahabeler, Allah’a ve Resûlüne yardım ettiler. “Allah’a ve Peygamberine yardım ederler…” (Haşr, 8)
En güzel ahlak sahibi kimseler oldukları zikredilmiştir. “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler ve onlara verilen ganimetlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşr, 9)
Onlar diğerkâmlık özelliğine sahiptirler. Minnet etmezler. Allah rızası onların tek arzusudur. “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esîre yedirirler. «Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız.» (Derler).” (İnsan, 8-10)
Onlar hem Kur’ân’da hem Tevrat’ta hem de İncil’de övülmüş kimselerdir. Burası da önemli bir husustur. Zira sahabelerin üç ilahî kitapta övülmüş olması onların fazileti için yeterli bir delildir. “Muhammed Allah’ın Resûlüdür. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Onların nişanları yüzlerindeki secde izidir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, çiftçilerin hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah onlardan iman edip salih ameller işleyenlere mağfiret ve büyük mükâfat vadetmiştir.” (Fetih, 29)
Hadislerde Sahabeler:
“Ashabıma sövmeyin! Nefsim elinde olana yemin olsun ki, sizden biriniz Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin (infak ettiği) bir müdd ölçeğe ve hatta (bir müdd’ün) yarısına bile ulaşamaz.”1
“Ashabım hakkında Allah’tan korkun! Benden sonra onları hedef haline getirmeyin. Kim onları sevmişse bana olan sevgisi sebebiyle sevmiştir. Kim de onlara buğz etmişse bana olan buğzu sebebiyle buğz etmiştir. Kim onlara eziyet etmişse bana eziyet etmiştir. Bana eziyet eden de Allah’a eziyet etmiş demektir. Kim ki Allah’a eziyet etmişse Allah’ın onu alıvermesi yakındır.”2
Alimlere Göre Sahabeye Hakaret Etmenin Hükmü:
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: Ashabıma sövmeyin! Ashabıma sövmeyin!3
Nevevî şöyle demiştir: Sahabeye sövmek haramdır ve haramların çirkin olanlarındandır. Buna dönemin fitnelerine karışan da karışmayan da aynıdır. Zira onlar bu savaşlarda içtihat etmişlerdi. Kadı Iyaz da şöyle demiştir: Sahabeden birine sövmek büyük günahlardan biridir. Bizim ve Cumhur’un bu konudaki görüşüne göre Sahabeye söven kişi öldürülmese de tazir cezası alır. Hatta bazı Malikiler öldürülür demişlerdir.4
Değerlendirme: Sahabeden bahseden ayetlerin mecmuuna baktığımızda hepsinin ortak özelliği, onların hayırla yâd edilmeleridir. Sahabenin fazileti Kur’ân’da açık bir şekilde zikredilmiştir. Bazı ayetlerin sebebi nüzulünde özel bazı sahabeler de vardır. Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ali, Hazreti Ammar, Hazreti Aişe, Hazreti Ka’b bin Malik vb. Allah’ın övmüş olduğu kimselerin kusur ve hatalarını aramak, araştırmak, bunlarla onlar hakkında suizana neden olacak şeylere sebebiyet vermek doğru bir iş değildir. Kur’ân’ın ana teması haline gelmiş sahabenin onca fazileti dururken, onların hata ve günahlarını araştırmak casusluktan başka bir şey değildir. Tüm insanlar gibi onların da hataları olabilir. Hatalarının olduğunu zaten Kur’ân da zikretmiştir. Nitekim kimi zaman da kınanmışlardır. Nitekim Kur’ân, onların bazı hata veya günaha düştüklerinden bahsettiği kadar, onların tövbe ve istiğfarda bulunduklarından da bahseder. Sahabe hakkında hem Kur’ân’da hem Sünnet’te birçok fazilet ve üstünlük zikredilmiştir. Bunlardan belki de en önemlisi Allah’ın onlardan razı, onların Allah’tan razı olduğunu ifade eden ayettir. Muhacirlerin övülmesi, Ensar’ın övülmesi, ikisinin birlikte övülmesi, müminlerin birbirlerine hakaret etmelerinin ve kötü lakap takmalarının yasaklanması gibi ayetler bize bu konuda yeterli derecede kaynak vermektedir.
Kur’ân, temizliklerine kadar onları övmüştür. İnfak, zekât, namaz, cihat, ilim, birbirlerine kenetlenme, peygambere itaat, vakar, tevazu, cesaret, sabır, feraset, Allah korkusu vb. onlarca konuda Sahabenin fazileti zikredilmiştir. Allah’ın özellikle övdüğü bir toplumun, bir neslin hatasını, kusurunu, yanlışlarını, günahlarını aramak, araştırmak ve bunu teşhir etmeye çalışmak, akıllı bir Müslümanın işi değildir.
Ehl-i Sünnet’in en bariz özelliklerinden biri de sahabeye bakış açısıdır. Ehli Sünnet, Sahabenin hata ve kusurlarını araştırma yoluna girmez. Zira Kur’ân’ın onlar hakkındaki övgüsü açıktır. Hatta onlar sadece Kur’ân’ın değil, Tevrat ve İncil’in de övgüsüne mazhar olmuşlardır.
Ehl-i Sünnet alimleri Sahabe konusunu ta ilk dönemlerden beri ele almış ve onları hasımların insafına bırakmamıştır. Onlar hakkında detaylı incelemelerde bulunmuş, her birinin biyografisine önem vermiş ve onlar hakkında hep itidal çağrısı yapmışlardır. Sahabeye karşı aksi ve sert tutum, yeni değildir. İslâm’ın ilk asırlarından beridir gündemde olan bir konudur. Sahabeler arasında vuku bulan bazı olaylar nedeniyle bazı kimseler çok aşırı ve ileri gitmişlerdir. Belki bu konudaki ilk kırılma noktası hilafet ve imamet meselesi zikredilebilir.
Sahabeye bakış açısında itidalli olmak Ehli Sünneti diğer tüm fırka ve mezheplerden ayırt eden en önemli özelliklerin başında gelmektedir. Zira başta Şia olmak üzere, Mutezilî gibi diğer akımlarda sahabe konusu Ehli Sünnette olduğu gibi mutedil bir şekilde ele alınmamıştır.
Allah Resûlü’nün hal ve hareketlerini (sünnetini) bize ulaştıran sahabedir. İslâm’ın ilk yıllarındaki büyük zorluklara göğüs gerenler yine sahabelerdir. Mallarını, yurtlarını, ailelerini bu uğurda feda eden yine sahabelerdir. Hudeybiye gününde ellerinde savaş malzemeleri olmadığı halde kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarına dair söz verenler (biat) ve bu olay neticesinde Allah’ın da iltifatına mazhar olanlar sahabelerdir. Vahyin neredeyse tamamına tanıklık eden yüzlerce sahabe vardır. Haklarında umumi veya hususi vahyin nazil olduğu kimseler yine sahabelerdir. Tüm bunlardan ziyade Kur’ân’ı bize ulaştıran ve sağlıklı bir şekilde ulaştırmak için dünyanın her tarafına dağılanlar sahabelerdir.
Sahabeler Kur’ân ve Sünnetin hamileridir. Onları suizan altında bırakmak, onlar hakkında kuşkular uyandırmak, onların adaletine saldırmak Kur’ân ve Sünnete de saldırmanın yolunu açacaktır. Sahabe hakkında ileri geri konuşmak, Kur’ân hakkında da ileri geri konuşmanın kapılarını aralamaktadır. Nitekim tarihte bunun birçok örneğini görmek mümkündür.
Kur’ân bir Müslümanın bir Müslüman hakkında kötü söz söylemesini yasaklamıştır. Ölmüş kimseler hakkında “Onlar bir ümmetti; geldiler ve geçtiler.” diyerek geçmişte yaşayan kimseler hakkında konuşmaların yersiz olduğuna işaret etmektedir. Yine Resûlullah (sav) de ölmüş kimseler hakkında; Ölülere sövmeyin!5 Buyurmuştur. Normal bir Müslümana bile sövmek dinimizde haram iken Kur’ân’ı, Sünneti ve dini bize ulaştıran sahabeye sövmek, haramların büyüklerindendir.
Allah Teâlâ Sahabelerin ardından gelenleri şu ifadelerle övmüştür: “Bunların ardından gelenler de “Ey Rabbimiz” derler, “Bizi ve bizden önceki iman etmiş kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı kötü bir düşünce ve duyguya yer bırakma. Rabbimiz! Kuşkusuz sen çok şefkatlisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 10)
Murat Padak
Şanlıurfa Diyanet Eğitim Merkezi Eğitim Görevlisi
------------------
1) Buhârî, 1393 2) Tirmizî, 3862 3) Müslim, 2540 4) Nevevî, Minhac, Şerhu Muslim, Daru’l Marife c. 16, s. 309 5) Buhârî, 1393