1. İstişare; araştırmalar sonunda maslahat olanı tespit etmek, faydalı olanı elde etmek veya zarardan korunmak, yeni eserler ortaya koymak, yeni ve faydalı bir çığır açmak için şuranın görüşlerine müracaat etmektir.
2. Karar, istişâre sonrasında dün, bugün ve yarın gözetilerek tedbirli, isabetli, seviyeli ve faydalı olarak uygulanması için varılan neticedir.
3. Uygulama; insan, plan, zaman ve imkân gözetilerek alınan kararların hayata geçirilmesidir.
1. İstişare; araştırmalar sonunda maslahat olanı tespit etmek, faydalı olanı elde etmek veya zarardan korunmak, yeni eserler ortaya koymak, yeni ve faydalı bir çığır açmak için şuranın görüşlerine müracaat etmektir.
İstişâre; lügatte, işaret almak, balı kovandan çıkarmak/bal kovanından bal almak, satılık bir hayvanı göstermek veya avlamak için et pazarında binip koşturmak demektir.
(İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, IV, 434, 435.)
Istılah manası: şûrâ, toplânıp istişâre/meşveret eden topluluğa denir. İstişâre ve meşveret ise, insanların bir araya gelip birbirlerine müracaat ederek danışmaları, görüş alışverişi/istihrac yapmalarıdır.
(Sönmez, Abidin, Şûrâ, s.17; Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s.1200.)
İstişâre, Allah Teâlâ’nın emri, Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın çok önem verip uyguladığı sünneti ve Allah’ın övdüğü Sahâbe’nin özelliklerinden birisidir:
“…Onlarla iş hakkında istişâre et! Bir kere de azmettin mi artık Allah’a tevekkül et (güvenip dayan). Şüphesiz Allah, kendine tevekkül edenleri sever.”
(Âl-i Imrân sûresi 3/159.)
“…Bunların işleri aralarında müşâvere (ile)dir.”
(Şûrâ sûresi 42/36-39.)
“Onlara eminlik veya korku haberi geldiği zaman onu yayıverirler. Hâlbuki bunu Peygambere ve onlardan (mü’minlerden) emir sahiplerine götürselerdi (danışsalardı, istinbât eden/hüküm çıkaran Peygamber ve emir sahipleri) elbette onu bilir (yayar veya yaymazlardı). Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, birazınız müstesna olmak üzere, muhakkak ki şeytana uymuş gitmiştiniz.”
(Nisa sûresi (4), 83.)
“Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre (ehl-i ilme) sorun.”
(Enbiya sûresi 21/7.)
Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki:
“Ben, Hz. Peygamber (s.a.s.)’den ashabı ile daha çok istişâre eden kimseyi görmedim.”
(Tirmizî, Cihad, 34.)
Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer için şöyle buyurmuştur:
“Şâyet siz ikiniz, bir istişâre hakkında ittifak ederseniz, size katiyen karşı çıkmam”
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 227.)
“İnsanlar üç sınıftır:
1) Karşılaştığı işleri kendi görüşüyle halleder,
2. Karşılaştığı müşkil işlerde danışmaya başvurur ve doğru görüşlü kimselerin tavsiyesine göre hareket eder.
3. Tereddütlü ve şaşkındır, ne doğru tavsiyeyi dinler, ne de yol gösterene itaat eder.”
Hz. Ömer (r.a.) (Hayatü’s-sahabe’den)
“Müşâvere ve münazara, iki rahmet kapısı ve iki bereket anahtarıdır, bunlara sahip olan görüş yanılmaz ve bunlar oldukça ihtiyat elden gitmez.”
Ömer b. Abdülaziz (rh.a.)
“Kendi görüşünü beğenen, müşâvere etmez ve kendi fikriyle müstebid hareket eden, doğruluktan uzak olur.”
Seyf b. Yezen
“Müşâvere eden, önünü gördüğü gibi arkasını da görür.”
II. Abdulhamid
Lokmanı Hakîm oğluna şöyle demiş: “İşleri, denemiş kimselere danış. Zira onlar kendilerine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedava verirler.”