B) Caminin Maksadı/Fonksiyonu:
3. Öğretim ve Eğitim
Mescid-i Nebevîde zikir halkası olduğu gibi ilim halkası da bulunurdu. Hatta Hz. Peygamber Efendimiz mescide girince zikir halkasına değil de ilim halkasına katılmış olması, mescidin hem zikir halkası hem de ilim halkası için kullanıldığını göstermekte, bundan daha önemlisi Peygamber’imizin ilim halkasını zikir halkasına tercih etmesiyle ilmin zikirden daha öncelikli olduğunu göstermiş oldu. (İbn Mâce, Mukaddime, 17.)
Zikir de ilimle elde edilir ve ilimle uygulanılır. Öğretim ile ilgili şu hadîsi her şeyi ifade etmeye yeter:
“Ben muallim/öğretici olarak gönderildim.” (İbn Mâce, Mukaddime, 17.)
Sayıları zaman zaman 400'ü bulan Ashâb-ı Suffa, Mescid-i Nebevîde sırf ilimle uğraşıyorlardı. Aynı zamanda kadınlar için de mescidden istifade söz konusuydu. Hatta Rasûlullah Efendimiz kadınlara vaaz ve nasîhat için özel bir gün ayırmıştır. Sahâbe döneminde mescid bu işlevi gördüğü gibi Tâbiîn döneminde de Tebeuttâbiîn döneminde de devam etmiştir. Osmanlılar’da da camide ilim okutulur; Kur’ân, Hadîs, çeşitli dînî ilimler yanında tıp da dâhil fen ilimleri okutulur, hat dersleri verilirdi. Ayrıca câmilerde kütüphanelerin kurulması da câmilerin öğretimdeki payının ne olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
4. Siyâset merkezi
Allah Teâlâ insanda mâna ile maddeyi, ruhla cesedi, imanla aklı, ilimle ameli, birleştirdiği gibi Hz. Peygamber’de de câmi imamlığı ile devlet başkanlığını birleştirmiş, din ile devleti câmide birleştirmiştir. Bunlardan birisi âmir diğeri memurdur; mâna maddenin, ruh cesedin, iman aklın, ilim amelin, vahyin hâmili imamlığın devlet başkanlığının âmiridir. Yani birinciler ikincilere yön veriyordu. İşte bunun gibi câmi de hayata yön veriyordu. Uyuşmazlık yoktu. Uyuşmazlık ancak nefsini terbiye etmemiş, henüz iman kalbe girmemiş kimsede olmaktaydı.
Davranışa anlayış hükmeder. Müslümanın anlayışı da İslâm’dır. İslâm’ın merkezi de câmi olduğuna göre elbette câmi ve câmideki lider İslâm’la hayata yön verir. Böylece hayat câmiden başlar ve câmide biter. İşte bundan dolayıdır ki Müslüman ölünce cenazesi câmiye getirilir.
5. Adâletin tecellî ettiği yer
Adâlet mülkün yani idarenin, idareciliğin ve otoritenin temelidir. En âdil Allah Teâlâ’dır, gönderdiği İslâm da adâletin yegâne koyucusu ve uygulayıcısıdır. Çünkü Allah Teâlâ şöyle emrediyor:
“Allah adâleti, ihsanı (iyi yapmayı, iyilik yapmayı, Allah’ı görürcesine Allah’a kulluk etmeyi), akrabâya ikramda bulunmayı emrediyor; fahşâ/çirkin işleri, münkeri (İslam’ın ve aklın kötü gördüğü şeyleri), fenâlığı ve bağyı/azgınlığı yasaklıyor. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl sûresi 16/90)
“Allah, size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size böylece ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu, Allah işiten, görendir.” (Nisâ sûresi 4/59)
Hz. Peygamber, insanları kitaplardaki ölü gerçeklere değil yaşayan ve adâletin tecelli ettiği hayata çağırıyordu. Bütün bunları câmide anlatıyor, öğretiyor, câmide uyguluyor, büyük kısmını da hayatta uyguluyor ve uygulatıyordu. Çünkü câmi hayatın merkezi idi. İslâm’daki adâletin kaynağı İslâm Fıkhıdır. Sahâbe de mescidde geceleri oturur ve fıkhî konuları enine boyuna müzakere ederlerdi (Dârimî, Mukaddime, 51.)
Sonraları adâletin merkezi câmi olmakla birlikte mekânı ihtiyaçtan dolayı değişti.