c) Düşmanın çizgisinde olmayan ve düşmana bilerek yardım etmeyen
İster gaflet ister hıyanetle olsun, düşman safında olan affedilmez.
Gâfil, ikaz edilmesine ve uyandırılmasına rağmen, hâlâ uyumaya devam ediyorsa, kendisinin haklı olduğunu da hâlâ savunuyorsa bu kişi ve kişilerin gâfil değil hâin olduğuna hükmolunur. Hâine uygulanan muamele bu kişilere de uygulanır.
İslâm’ın gâlibiyeti için Mekke’den Medine’ye hicret emri gelmişti. Mekke’de kalıp gelmeyen ve gelemeyenler de vardı. Gelmeyenlerin mazeretini Allah Teâlâ kabul etmedi. Ancak hicret etmeye çare bulamayan erkek, kadın ve çocuklardan mustaz’af/çaresiz olanların mazeretleri vardı. Hatta Mekke’de müşrikler arasında hicrete güç yetirebilen o mü’minler, zorla getirilerek ve bir kısmı da kendilerini gizleyerek Bedir savaşında müşriklerle birlikte Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Ashabına karşı savaşta görev aldılar.
İşte Bedir savaşında öldürülen mü’minler hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurdu:
“Melekler, kendi nefislerine zulmedenlerin canlarını alacağı kimselere derler ki: "Ne işte idiniz?" Bunlar: "Biz, yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. (Melekler de:) "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir.”
(Nisâ sûresi 4/97.)
Medine’ye hicret etmeyip de Bedir savaşına zorla getirilen kimseler hakkında böyle buyrulur da acaba İslâm düşmanlarının yanında Müslümanlara karşı isteyerek savaş açanlar hakkında acaba ne buyurulur?
Bu durumlarını izah için ne kadar teviller yapsalar da kendilerini Hak katında hesaba çekildikleri zaman nasıl müdafaa edecekler?
Bu durumdan herkes ibret almalıdır. Düşmanla alış-verişe giren, düşman çok güçlü olunca, çok taviz almadan taviz verir mi?
Ehl-i Kitap ile dostluk çok tehlikelidir. Onlar, dinlerine girmedikçe Müslümanlardan razı olmazlar. Bu konuda Rabbimiz şöyle uyarmaktadır:
“Sen onların dinlerine tabi olmadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı/hoşnut olmazlar.”
(Bakara sûresi 2/120.)
Düşmanların rızası için Müslüman müslümandan vazgeçmez. Vazgeçerse zamanla dinden vazgeçme de olabilir. Müslümanlar nasıl olsa bizden vazgeçmezler diyerek düşmanları dost edinenlerin âkıbeti daima tehlikeli olmuş, düşmanın işine yaramıştır.
İşte bu durumu Ebu Müslim-i Horasânî şöyle ifade etmiştir:
“Onlar zararlarında emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yaklaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.”