Bütün dünya 2016 yılının ocak ayında Burkina Faso’da bir terör saldırısı ile irkildi. Gece gelen acil mesajlar herkesi endişeye düşürdü. Başkentin havaalanına yakın büyük bir caddesinde İtalyan asıllı bir adamın işlettiği restoran ve karşısındaki otel, terör saldırısına uğradı. Sonunda otel ve restoranda bulunan 29 kişi öldü.
Mağrip tarafından gelen / geldiği sanılan üç delikanlı, önce mahalle mescidinde akşam namazı kılıyorlar. Sonra da bir kenara park ettikleri arabalarından silahları alıp bundan önce hiç görmedikleri, tanımadıkları, kendileriyle asla bir münasebetlerinin olmadığı bir sürü insanı öldürüyorlar. Gece yarısından sonra Amerikan ve Fransız askerleri gelip bir operasyon düzenleyerek teröristleri etkisiz hale getiriyor. Asayiş yeniden kuruluyor. Sonra da “Yaşa! Varol! ABD-FRANSA! Siz olmazsanız biz olamayız, buralarda güven içinde yaşıyorsak sayenizde yaşıyoruz”. Yaşa Varol alkış tufanları, sevinç naraları atılıyor… Sömürün bizi iliklerimize kadar…!
Yeni Zelanda’daki terör saldırısından bir gün önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun oğlu Yair Netanyahu, sosyal medya hesabı Twitter'dan babasının sözlerini tekrarlayarak şu ifadeleri kullanmıştı: "İstanbul'un adının Konstantinopol olduğunu ve Türk işgalinden önceki bin yıl boyunca Bizans İmparatorluğu'nun ve Ortodoksların başkenti olduğunu hatırlatırım. Türkler, Yunanlara, Süryanilere ve Ermenilere soykırım yapmış, Anadolu'daki tüm Hıristiyanlara etnik temizlik uygulamıştır. Onlar etnik olarak bütün Hıristiyanları küçük Asya'dan temizlediler."(Tesadüfe bakın Yeni Zelanda katilide aynı lafları söylüyor.!?)
22 Temmuz 2011 yılında “Tyrifjorden Gölü”nün ortasındaki Utoya adasında İşçi Partisi'nin gençlik kampını basarak çoğu 18 yaş altındaki 69 kişiyi otomatik silahla tarayarak öldüren Anders Behring Breivik, aynı anda başkent Oslo'da bir devlet binasının önüne koyduğu zaman ayarlı patlayıcı ile sekiz kişinin ölümüne neden olmuştu.
Breivik polis üniformasıyla adaya gittiğini ve kamptaki güvenlik görevlilerine Oslo'daki bombalı saldırıdan sonra oraya takviye olarak gönderildiğini söyleyerek içeri girdiğini anlattı.
İlk kurbanlarını vurmadan önce kafasının içinde yüz sesin birden kendisine bunu yapmamasını söylediğini, ama bir iki dakikalık bir tereddütten sonra tetiği çektiğini ve katliama devam ettiğini anlattı. (Burada vicdan denilen duygunun insanı yanlış hareket etmekten korumaya çalıştığını ancak gördüğü adanmışlık, beyni yıkanmışlık, kinle bilenmiş terör eğitiminin bunu engellediğini anlıyoruz.)
Daha sonra birçok kişinin saklandığı kafeye girdiğini anlatan Breivik: "Bazıları tamamen donakalmıştı. Kaçamıyorlardı. İkisi iyice büzülmüştü. Silahımı yeniden doldururken insanlar öldürme diye yalvarıyorlardı. Başlarından vurmayı sürdürdüm." "Bazıları da ölü taklidi yapıyordu" "Ama onların daha önce vurulmadığını biliyordum, onları da vurdum."
Daha sonra adayı dolaşıp saklananları polis olduğunu, onları korumaya geldiğini söyleyerek çıkmaya teşvik ettiğini anlatan Breivik, "Çıktıklarında başlarına nişan alarak onları da vurdum" dedi.
Breivik, ifadesinde iktidardaki İşçi Partisi'nin gençlik kampının bulunduğu adada öldürdüğü kişilerin "çok kültürlülükten" sorumlu olduğunu söyledi. İfadesi esnasında zaman zaman Nazi selamı veren Breivik eyleminin Avrupa'yı ele geçirmekte olduğunu iddia ettiği İslam'a karşı "savunma" olduğunu söyledi. Eski Başbakan Gro Harlem Brundtland'ı yakalayıp kafasını kestikten sonra videosunu internete koymayı da hedeflediğini de söylemeyi unutmadı. (Bu ifadeden Avrupa’nın demokrat, insancıl devlet adamlarının gözünün korkutulmasının bir proje olduğu anlaşılıyor.)
İki silahıyla tam bir buçuk saat katliam yapan Breivik’in polis timini görünce hemen teslim olmuştu. (Muhtemelen bu katili terör eylemi için sahaya sürenler, korkma sana bir şey olmayacak, seni koruyacağız, polise teslim ol kimse senin kılına dokunamaz demiş olmaları muhakkaktır. Nitekim öyle olmuştur.)