Batı’da, İslam dünyasına ve Türkiye’ye karşı işlenen suçlarda cezalandırma ölçüsünün çok cimrice olduğu, teröristlerin arkasındaki örgüt varlığı üzerine gidilmediği, delillerin karartıldığı, tanık ve itirafçıların bir şekilde intihar süsü verilerek veya başka yöntemlerle ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Bunlardan biride NSU adı verilen Almanya’daki cinayet örgütü davasıdır.
Nasyonal Sosyalist Yeraltı Teşkilatı (NSU) adlı aşırı sağcı terör hücresi Almanya’da faaliyet göstermektedir. Almanya’da 2000-2007 arasında NSU tarafından on bir cinayet, üç bombalama ve on beş soygun suçları gerçekleştirilmiştir. Örgüt üyeleri Beate Zschäpe, Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt 2000-2006 tarihleri arasında sekiz Türk, bir Yunan ile bir Alman polisini öldürdü. Kapsamlı bir örgüt davası olarak başlayan mahkemenin, sadece beş kişiyi yargılaması davada ifade veren ya da vermesi beklenen görgü tanıklarının şüpheli ölümleri örgütün derinliği ve istihbarat bağlantıları konusunda fikir vermektedir. Nitekim dava süresince hayatını kaybeden yedi tanıktan kimisi hastalık nedeniyle ölürken bazı görgü tanıklarının ölümü ise kamuoyunda şüphe uyandırdı. İş bununla da kalmadı, sanıklara komik cezalar verilerek olay adeta örtbas edildi. Mahkemenin kararından sonra savunma avukatı Alexander Hoffmann “Bu karar terör üyesi destekçilerine gidin ve dilediğiniz eylemi yapın bunun için sadece iki buçuk yıl ceza alacaksınız mesajını vermiştir” diyerek cezanın azlığına dikkat çekmişti.
Hâlbuki bu dava başladığında Almanya Başbakanı Angela Merkel, “NSU davasında hiçbir şeyin gizli kalmayacağı, nereye kime dokunursa dokunsun, sonuna kadar üzerine gidileceği” sözünü vermişti. Davanın sununda Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın muhbirlerinin NSU seri cinayetlerindeki rollerinin aydınlatılamadığı/aydınlatılmadığı ortaya çıktı.
Alman sosyologu ve siyaset bilimcisi Prof. Dr. Hajo Funke ise NSU davasının örtbas edilmesiyle Almanya’nın büyük bir fırsatı kaçırdığını; “Dava sürecinde ele geçirilen 10 bin kişilik cinayet listesine bakılırsa, NSU ırkçı terör örgütü sadece üç kişiden ibaret değildir. Daha büyük bir örgüt ağının olmuş olması gerekir. Bu liste birkaç kişinin şahsi gayretleriyle oluşturulamaz. Gelinen nokta gösteriyor ki, bu terör ağı bazı Anayasayı Koruma Teşkilatı üyeleri tarafından korunmuştur. (Bizce kurulmuştur.) Bazı noktaların karanlıkta kaldığını, bazılarının bilinçli bir şekilde üzerlerinin kapatıldığını görüyoruz. Mesela, ırkçı ‘Thüringen Vatan Koruma’ örgütünün bir zamanlar liderliğini yapmış olan ve aynı zamanda Anayasayı Koruma Dairesi’nin baş muhbirlerinden biri olan Tino Brandt’a karşı 30 soruşturma yürütüldü, fakat hiçbirisinden hüküm giymedi. Muhbir Corelli de çok şey biliyordu ama o da pek çok tanık gibi aniden öldü. Federal Araştırma Bürosu ve Anayasayı Koruma Teşkilatı bildiğimizden daha fazla işin içerisindedir. Bu davanın böyle kapanmasıyla bundan sonra gerçekleşecek plânlı terör saldırılarına imkân tanıdık”. Dedi[1].
Batının her daim ikiyüzlü ve çifte standartlı olduğunun en büyük delili 19 Nisan 1995’de ABD’de gerçekleştirilen Oklahoma City saldırısı olmuştur.
ABD topraklarında o güne kadar yaşanan en büyük terör eylemini "Oklahoma bombacısı" olarak bilinen Timothy McVeigh'i gerçekleştirdi. 1995'te bir hükümet binasını bombalayarak 168 kişinin ölümüne yol açan McVeigh, 600'den fazla kişinin de yaralanmasına neden olmuştu[2].
Körfez Savaşında ABD Ordusunda görev yapan Müslümanları öldürürken kahraman ilan edilen, bunun için şeref madalyası takılan Timothy McVeigh işlediği cinayetin ardından idam edildi. Acaba birincide kahraman, ikincide terörist ilan edilirken ölçü neydi? Bununla beraber "Oklahoma Bombacısı"nın asıl suçlusu kimdir? Bu eylemi niçin yapmıştı? Gerçek anlaşılınca ne yapacaklarını şaşırdılar. Ancak işin enteresan tarafı, Timothy'nin el yazısı ile son sözü şöyle olmuştu: "Irak’ta masumların ölmesi beni üzdü. Ancak federal hükümetin cezalandırılması için bu eylem gerekliydi." [3]Bu olaydan sonra Türkiye'de bazı medya kuruluşları Oklahoma'daki bu cinayeti "Radikal İslam Terörü" olarak gösterdiler. Tabii gerçek suçlu bulununca susmak zorunda kaldılar.
Türkler/Türkiye ve Müslümanlara karşı cinayetler işlenirken 3-5 yıl ceza, kendilerine yönelik olursa idam…!?
Ünlü şarkıcı Ricky Martin: 40'tan fazla Müslüman’ı öldüren ve 20 kişiyi ağır yaralayan adam için bütün uluslararası medya ondan bahsederken 'tetikçi' ve 'aşırılık yanlısı' olarak bahsediyor ama ona 'terörist' demiyor. Neden? Çünkü o bir Müslüman değil… Dedi.
İngiliz yayın kuruluşu BBC, Yeni Zelanda'da 49 Müslüman’ın hayatını kaybettiği katliam için "terör saldırısı" ifadesini kullanmazken, Yeni Zelanda’da yayınlanan Daily Mirror Gazetesi de küçüklük fotoğrafını yayımladığı terörist için "melek çocuk" dedi.
Silah değiştirip vurduğu insanların üzerine ikinci, üçüncü kez kurşun sıkacak kadar cani, insanlık dışı bir yaratık melek yüzlü oluyor. Şu mantığa bak!
Başlarındaki papaz bile aynı kafadan!
Papa Franciscus'un daha önce ABD, Somali, Filipinler, Mısır ve Belçika gibi ülkelerde gerçekleştirilen ve sivillerin hayatlarını kaybettiği saldırılar için "terör saldırısı" ifadelerini kullanırken, Yeni Zelanda'daki camilere yönelik saldırılara "anlamsız şiddet eylemleri" demesi ikiyüzlülüğün açık ifadesidir.
Paris'te yayınlanan Le Figaro Gazetesi, 13 Kasım 2015'te 130 kişinin öldüğü saldırıyı terör saldırısı olarak nitelendirirken, camilerdeki Müslümanları hedef alan, insanları arkadan vuran katliamı terör saldırısı olarak görmedi.
Fransa'da bölge meclis üyesi Catherine Blein, Yeni Zelanda'daki katliama dair
Twitter hesabından olay günü attığı mesajda aynen şöyle söyledi: ‘Zelanda’daki öldürme olayı: göze göz…’
Bir sapıkta Avustralya’da ortaya çıktı: Yeni Zelanda katliamı için Müslümanları sorumlu tutan Avustralyalı vekil ırkçı/faşist Fraser ipe sapa gelmez laflar etti.
Bu olaylar şunu gösterdi ki; savunmada kalarak nefsinizi müdafaa edemezsiniz. Bunun neden böyle olduğunu çeşitli terör saldırılarını listeleyerek ortaya koyacağız.
[1] //www.hurriyet.com.tr/avrupa/uzerine-gidilmedigi-icin-nsu-benzeri-saldirilar-bundan-sonra-da-olur-40901638
[2] https://onedio.com/haber/en-vahsi-10-terorist-saldiri-432202
[3] Demek ki ABD, Irak’ın işgalinde haksız cinayetler işlemiş, bu da ülkesine sadakatle bağlı kendi vatandaşının vicdanını sızlatmış…