2) Kontrol edildiğimizi düşünerek kendimizi daima kontrol etmek
Her konuda isabetli düşünebilmek için isabetli olan bilgiye sahip olmak gerekir.
İsabetli bilgi, her şeyi yaratan Allah’ın bilgisi yani ilâhî bilgi olan vahiydir. İşte bu konuda her şeyi bilen Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak senin Rabbin daima (her hal ve durumda) gözetlemektedir.”
(Fecr sûresi 89/14.)
Şüphesiz kendisinin denetlendiğini idrak eden, kendisini denetler.
Denetlendiğini bilen ve her şeyi ölçü ile ölçen, yanlışlarını görür.
Yanlışlıklar ise gafletten doğar. Gaflet, ya cehaletten ya da günahlardan meydana gelir.
Cehaletten doğan gafletin çaresi, ilim ve irfan ehli olan muttakî kişiden ölçüyü kazandıran ilim almakla; günahlardan doğan gafletin çaresi, nasûh tövbe ile zâhir-bâtın yani kalple ve bedenle işlenen günahlardan tövbe etmekledir.
Kendisini kontrol eden insan, az hata eder. Hata edince de hemen farkına varır. Farkına varınca da hemen hatasını terk etmeye yönelir.
Hatayı terk etmek, birinci basamak; ikinci basamak, doğrusunu görüp doğru olanı yapmaktır.
3) Ehil, âdil, doğru, ciddî ve verim alınan ekiple hareket etmek
Önce hedefe ulaşmada planı gerçekleştirecek ekibi tespit etmek, sonra ekibi yetiştirmek daha sonra da görev vermek, neticeyi de istemek gerekir.
Ekip, ortak amaçlar ve hedeflerle devamlı bir misyon üzerine birlikte çalışan bir insan gurubudur.
Etkili olmak için, ekip üyeleri ekip içi iletişim, ekipteki rolleri ve fikir birliği oluşturma konularında eğitilmelidir.
Ekip ruhu içinde çalışabilmeyi kazandırmak için, insanı, ferdî olarak çalışmaktan çok daha üstün olduğuna ikna etmek gerekir.
Lider, ekibiyle başarılı olabilir.
Şüphesiz lider, ekibin lideri ise ekibindeki sayı kadar çarpılır. Ekip olmayınca, eldeki insanların değeri toplanan kadardır. Ama ekip varsa, elde bulunan insanların değeri, toplanan değil çarpılan kadardır.
Önce ehliyet aranmalıdır. Ama sadece ehliyet değil, ehil olan kişi, âdil, doğru, ciddî ve verim alınan kimseler arasından seçilmelidir. Yoksa ehliyet var da diğer özellikler yani adâlet, doğruluk, ciddiyet ve verimlilik yoksa işte bu kişi, bela kişidir.
Âdil kişi, şahsiyet sahibi olan; dostuna da düşmanına da aynı doğruyu yapan kişidir. Düşmanının düşmanlığı, ona adaleti terk ettirmeyi gerektirmez. Zira herkes kendisine yakışanı yapar.
Müslümana yakışan, İslam’a söz söylettirmeyecek şekilde davranmasıdır. Karşımızdakine yakışanı değil, bize yakışanı yapmaktır.
Ceza işine gelince; suçluya ceza vermek de adâlet, suçsuz olana ceza vermemek ve faydalıya da mükâfat vermek adalettir.
İşte âyet-i kerîme:
“Bir kavme/topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakın olandır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”
(Mâide sûresi 5/8.)
“Müslüman olsun olmasın herkese adâletli davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, müslüman olmayanlar ise sizin gibi birer insandır.”
Hz. Ali (r.a.)
“Adâlet mülkün (otoritenin ve hâkimiyetin) temelidir.”
Hz. Ömer (r.a.)
“Sevginin kurduğu devleti, adâlet devam ettirir.”
Fârâbî
“İki barışçı güç vardır: Adâlet ve ahlâk.”
Goethe
“Kötülüğü adâletle; iyiliği de iyilikle karşılayın.”
Konfüçyüs
“Âbidin ibadeti nefsini; âdilin adâleti, âlemi ıslâh eder.”
Arap Atasözü
“Hükümdar, adâletli olursa, yeryüzünde Allah’ın; adâlet ve şefkatten uzak olursa, şeytanın halîfesi olur.”
İmam-ı Gazâlî
“Doğru söyleyen, çok söylemeye hiç muhtaç değildir.”
Demokritos
“Doğruluk, her türlü şartlar altında meyve verir.”
F. Schiller
“Sâdık kimse, kendisine zarar getirecek bile olsa, doğruyu söyleyendir.”
Cüneyd-i Bağdâdî
“Dürüst olmak cesaretini gösteren kimse, hiçbir zaman yalan söylemek ihtiyacını duymaz.”
George Herbert
“Dürüstlük, en iyi siyâsettir.”
Japon Atasözü