Türkiye, yıllık 500 bin ton ile dünyada altıncı büyük limon üreticisi durumunda, ama dünya birincisi Meksika'da yıllık üretim 1.850.000 ton.
Limon meyvesi denince aklımıza ilk olarak yüksek C vitamini içeriği geliyor. Kuvvetli antioksidan etkisi nedeniyle protein, lipit ve hücre hasarını önleyici etkileri bulunan bu vitamin, konektif dokuda kolajen oluşumu üzerinde etkisi nedeniyle eklem hasarlarında yararlı olabilmektedir. Ancak limonda diğer vitaminlerin (A, Bl, B2, B3, B6, folik asit) oranı düşük. Limon meyvesinde bulunan önemli bir bileşik grubu ise flavonoitler (flavanon, flavonol, flavon grubu). Bilindiği gibi, fenolik yapıdaki bu grup bileşikler antioksidan özellikleri nedeniyle birçok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde yararlı olabilmektedir. Meyvelerin kullanılan kısmına ve işleniş şekline göre flavonoit bileşimleri değişiyor. Limon kabukları flavonoitler ve fenolik bileşikler bakımından en zengin kısmı, limon meyvesinin içteki etli kısmı ve elle sıkılan limon suyunun flavonoit içeriği biraz farklı.
Böbrektaşı ve kumu oluşumunu önler
Sitrik asit limon suyunun diğer önemli bir bileşeni; bir bardak limon suyunda 6-7 gram civarında bulunuyor. Bu madde bilhassa hipositratüri hastalarında böbrektaşı tedavisinde yararlı olmaktadır. Limon suyu gibi sitrik asit bakımından zengin içeceklerin içilmesi ile artan idrar hacmine bağlı olarak, kalsiyum ve diğer kristallerin doygunluğu azalarak idrarla sitrat atılımı artmaktadır. Bu suretle böbreklerde kristallenme ve dolayısıyla böbrek kumu ya da taşı oluşumunun önlenmesinde yararlı olmaktadır. Ayrıca limon suyu içerisindeki sitrik asit, sık sık kendini halsiz hisseden kişilerde halsizliğin giderilmesinde yardımcı olmaktadır.
Kanser ve limon
Yürütülen bilimsel çalışmalar, limon meyvesinde bulunan flavonoit tipi bileşiklerden özellikle flavanonların (eriyositrin, hesperidin, naringin), çeşitli kanser tipleri üzerinde deneysel olarak etkili olabileceğini göstermektedir. Bunlardan ilk ikisi limon suyunda da bulunur, naringin ise limon kabuğu ve meyvenin etli kısmında bulunmaktadır. Ancak kansere karşı korunmak için (bazı kişilerin söylediği gibi!) limonu ya da portakalı kabuğu ile yemeğe kalkmayın sakın. İyi bir limonata hazırlanırken sadece limon suyu sıkılmaz, kabuğundan da bir miktar rendelenerek güzel bir aroma sağlanır. Bu suretle limonatanın içerisine bir miktar naringin ve kabuklarındaki cepler içerisinde bulunan uçucu yağı da katılmış olur. Tabii limon suyundaki yüksek C vitamini içeriği de kanserlerden korunmada katkı sağlıyor.
Kalp ve damar işlevleri üzerinde etkisi
Limon suyunun, yüksek tansiyon hastalarında kan basıncını düşürdüğü klinik çalışma ile gösterilmiş. Deneysel çalışmalar, flavonoit içeriğinde bulunan hesperidin ve diosminin damarlar üzerindeki etkisi nedeniyle, kronik toplardamar yetersizliklerinde ve kronik hemoroitlerde yararlı olabileceğini ortaya koyuyor. Limon meyvesi, ayrıca, vücut için yararlı bir mineral olan potasyum bakımından zengin. Bu mineral, kalp işlevlerinin dengelenmesinin yanı sıra sinir uyarılarının kaslara iletilmesinde rol oynamaktadır. Bahsettiğim bu yararların yanı sıra limon suyu içerisindeki sitrik asidin, yağ yakılmasını artırarak zayıflamaya yardımcı olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.
Peki, limon suyu ya da limonata içilmesinde dikkat edilmesi gereken bir durum var mı?
Limon suyu da, aynı aileden olan greyfurt suyu ile aynı şekilde etki ederek vücutta bazı ilaçların emilimini artırarak, istenilenden daha fazla miktarda emilmesine bağlı yan etkiler gösterebilir. Ancak bu konuda bilimsel literatüre yansımış bir kayıt bulunmamaktadır. Yine de ilaç kullanan kişilerde dikkatli olunmalı, limonata, ilaç içildikten 1-2 saat önce ya da sonra tüketilmelidir.
Prof. Dr. Erdem Yeşilada