Sorun nedir?
ABD, Tayyip Beyi Suriye ve Irak meselesinde ters düşmesi ve küresel karar merkezlerine itaat etmemesi üzerine gözden çıkarttı. İlk önce “Gezi Olaylarını” başlattı. Darbe bastırılınca arkasından 17 ARALIK,25 OCAK darbe planları yürürlüğe kondu. Fethullahçı ekibin başarılı olamaması üzerine bu ekibi ileride kullanmak üzere beklemeye aldılar. Bu ara darbeci Ergenekoncu ekip boş durmadı. Bu tezgâhı Paralel yapı planladı bizleri de haksız yere hapse attı diyerek yargılanmaktan ve hapisten kurtuldular. Geçtiğimiz süre içinde ERGENEKON yapısı savunmaya çekildi. Uygun ortamın ortaya çıkmasını bekledi. Bu zihniyet askeri okullarda ve eğitim müesseselerinde aynı kafada adam yetiştirmeye devam etti. Batı’nın bu yapının din ve ahlak anlayışından her hangi bir şikâyeti yoktur. Laiklik ve İslam aleyhtarı tutumu beğenilmektedir. Milliyetçi anlayışı diğer isimle ulusalcılığı batıyla işbirliğini ret eden hatta kafa tutan anlayışı endişe yaratmaktadır. Ulusalcılığın İslam’ı ve İslamcılığı ret eden İslam ülkeleriyle mesafeli kalmayı hedefleyen dış politika anlayışı da Batı’nın hoşuna gitmektedir. Ergenekon’un yer yer çeteler kurarak batılı istihbarat kurumlarına kafa tutması (Ermeni teröristleri ve onun arkasındaki batılı istihbaratçıları öldürmesi gibi) ve onların projelerini engellemesi de hoşa gitmemektedir. İşbirlikçi İslami yapılar Batı’ya daha cazip görünmektedir. Böylece Türk halkı ile ters düşmeden, İslami kurum ve kurallarla uğraşmadan istediklerini yapabilmektedirler. Batı tarafından; Paralel yapılar, bir takım sapık tarikatlar, Haricilikten kaynaklanan dini hareketler kurulmakta ve yerine göre kullanılmaktadır. Esasen; Batı, İslam ülkelerinde hiçbir kurum, kuruluş ve lidere tam manasıyla güvenmez. Bu ülkelerde ve ülkemizde herkesin kendilerine muhtaç bir zayıflık içinde bulmasını temenni eder. Bu gün ülkemiz için söylersek; ordu ile siyasi karar mercilerin birlikte hareket etmesi kurumların tam bir işbirliği içinde çalışması Batı için asla kabul edilemez bir durumdur. Topal ördek pozisyonu batının temel tercihidir. Halkın oyu ile gelmiş halkın temennilerini ihtiva eden konularda bir programı olan, halkın temel iradesini temsil eden siyasi karar alıcıların devleti tekrar tarihi mihverine döndürecek eylemleri ve bu yöndeki en küçük hareketleri şüphe ile karşılanmakta ve engellenmektedir. Batının düalist mantığı, rakibini rakibiyle tasfiye etme taktiği bütün ihtilallerin temel dinamiği olmuştur. Türkiye yaklaşık 100 seneden beri halkın iradesine ve kâinatın sahibinin hükümlerine zıt mantıkla yönetilmeye devam etmektedir. Bu durum siyaseten sürdürülemez bir durumdur. Eğer Türkiye büyük devlet olacaksa; eğer kendi milli iradesine göre bir düzen kuracaksa, batının yörüngesinden çıkarak bağımsız karar alan bir yapıya kavuşacaksa bu devlet bu ideoloji ile bir yere gitmez. Ergenekon teşkilatı da mevcut zihniyeti ile bu ruhu temsil edecek bir kurum olarak varlığını sürdüremez.
Putlaştırılan ve Atatürkçülük üzerinden sürdürülen Masonik yapı, Ergenekon zihniyetinin temel ideolojisidir. Bu yapıyı Masonlar kontrol ettiği sürece Türkiye darbelerden kurtulamaz. Bu gün ordunun temel zihniyeti Ergenekon zihniyetidir. Bu zihniyetin temel parametresi Masonlar tarafından tasarlanmıştır. Laiklik, ilericilik, devrimcilik, yüce Atatürkçülük gibi kavram ve ilkeler yüceltildiği müddetçe Türkiye halkının değerlerine yabancı sistemle sürüklenmeye devam edecektir. Halkın kadim değerleri, tarihten gelen köklü gelenekleri ve ilahi temeli olan bir yapı kurulmadığı müddetçe Türkiye batıya kafa tutamaz. Enerjisini kendi içinde heba eder gider. Hiçbir ideoloji Yüce Allah’a savaş açarak ayakta kalamaz! Ergenekon zihniyeti ve yapısını temel kaynağını “Kuran’dan “ alan bir muhtevaya dönüştürmeye mecburuz. Bu iş tarikatlar ve cemaatler üzerinden başarılamaz. Bu yapılar tepeden kontrol edilmeye müsait tek kişi, tek şeyh, tek imam yapıları olduğu için batılı istihbarat kurumları tarafından ele geçirilmeleri, kullanılmaları veya merkezi yönetimi yıpratma yönünde değerlendirilmeleri kolayca mümkündür. Küçük adacıklar şeklindeki cemaat ve tarikat yapılarına müsaade edilebilir. Ancak; büyük kitleleri sürükleyen yapıların devlete kafa tutacak hale gelmesine müsaade edilmemelidir. Bunların siyasi gaye ve amaçlar peşinde koşmaları da engellenmelidir.
İlahiyat eğitimi “ kitlesel, Milli Eğitim” tarafından verilen içi doldurulmuş bir muhteva ile yapılmalı ve İlahiyat eğitimi ve zihniyeti “kurumsal” bir yapı üzerinden gerçekleştirilmelidir. Ezbere Kuran okuyan manasını bilmeden hafızlık yapan Müftü ve imamlar yetiştirmek yerine fen ilimlerinde eğitim ve doktora yapmış(diğer din ve ideolojileri de bilen), Kuran’ı manasıyla bilen çok muhtevalı din âlimleri yetiştirmeliyiz. Teolojiyi (İlahiyatı) zorlayan yorumlara dayalı Cemaatlere ve üfürükçü tasavvuf tarikatlarına sıcak bakılmamalıdır. Böyle yapıldığı taktirde İŞİD’çi akımlar, saptırılmış Selefi hareketler, çatışmacı Şii ideolojiler meydanı boş bulamayacaktır. Günümüzde devletin başına bela olan Paralel Yapılar, her sözü cehalet kokan, yüzü nursuz imam ve sözde mürşitlerin başını çektiği tarikat yapıları ortaya çıkamayacaktır.
Bu gün 15 Temmuz 2016 darbesi ile Paralel yapı ile Ergenekon arasında yapılan mücadeleyi Ergenekon kazanmıştır. Darbeyi beraber planlamış ve harekete geçmişlerdir. Ancak “Ergenekon Örgütü” Paralel yapıyı ortada bırakıp çekilmiştir. Bunun böyle olduğunu “Sulh Konseyi’nin darbe bildirisinde” açıkça görebiliyoruz. Bu bildiri Kemalist zihniyetle kaleme alınmıştır. Soruşturmalar, bağlantılar, darbe karargâhları ve bu işe karışanların temel zihniyetleri analiz edildiğinde bu işin böyle olduğu daha açık ortaya çıkacaktır. Kısaca bu darbenin sonucu şu olmuştur. Ergenekon Paralel Yapı’dan intikamını almıştır. Paralel yapıyı tasfiye ederek yeniden eski gücüne kavuşmuştur. Bundan sonraki süreçte Masonik merkezler Ergenekon Teşkilatını “Laiklik ve Kemalizm” üzerinden her zaman tahrik edebilecek ve istedikleri zaman harekete geçirebileceklerdir.
Ergenekon teşkilatının maneviyatsız yapısı halkın devletle kaynaşmasını engelleyen en büyük sorundur. Böyle bir yapı ayrıca “çeteleşme, hukuk dışı infazlar yapma, aynı davada hem savcı hem hâkim olmak gibi” sorunlara sebep olarak halkın güvenini kaybetmek gibi problem alanları yaratmaktadır. Bu da hukuka olan güveni zedelemekte, halkın devlete olan itimadını sarsmaktadır. Bu yapının baskıcı ve maneviyatı hiçe sayan tutumu halkta yabancılaşma duygusu oluşturarak devletin ihtiyacı olan halk desteğini zayıflatmaktadır. Geçmişte görüldüğü üzere Ergenekon çete yapısına dönüşebilmekte yargısız infazlar yapabilmektedir. 90’lı yıllarda Hizbullah üzerinden yapılan katliamlar yüz kızartıcı cinayet eylemleridir[1]. Ergenekon yapısı daha az tehlikeli midir?
Ergenekon’un temel referans kaynağı ATATÜRK VE ATATÜRKÇÜLÜK’TÜR.
Ergenekon TBMM’nin varlığını kabul eder, var olmasını da temenni eder. Bu temenni halk iradesine itaat için, halk iradesine saygı gösterildiği için değildir. Halk iradesi perdesi altında totaliter yapının muhafazası için kullanılmaktadır. Düşününüz ki; Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka, Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi ve en son AKP gibi partiler farklı liderlikler altında siyaset yaptıkları kimileri iktidara geldiği halde halkın gerçek iradesini ortaya koymayı başaramamışlardır. En son; Tayyip Bey, gizli yapılar tarafından defalarca engellenmiş devirmeye çalışmışlardır. (Cumhuriyet Mitingleri, AKP’yi kapatma davası, Gezi Hadiseleri vs)
Ergenekon yapısının hür iradeye ve halkın iradesine saygı duyduğu faraziyesi büyük bir yalandır. Her darbeden sonra askerin ilk iş olarak Meclis’i açtığı tezi de bu yalanın ayrılmaz parçasıdır. Gerekçe olarak da şunu söylüyorlar. “Atatürk Milli Mücadeleye başlamadan önce ilk işi Meclisi kurmak olmuştur. ” Evet, doğrudur. Atatürk’ün ilk işi Meclisi toplamak olmuştur. Neden böyle yapmıştır? Halk iradesine saygı duyduğu için mi? Padişaha isyan ettiği ve hukuki meşruiyetini kaybettiği kendisini ve durumunu meşrulaştırmak için mi? Halk desteği olmadan, Meclis olmadan Milli Mücadeleyi başarmasının mümkün olmadığını anladığı için mi? Hiçbir bakımdan fikir birliği içinde olmadığı ve bu günkü ağızla, irtica zihniyetini temsil eden ağa, mola, hacı ve hocalar olmadan milletin kendisini benimsemesinin ve halkın fedakarlığına başvurmadan cepheye sürülmesinin mümkün olamayacağını bildiği için mi? Evet ne için Meclisi toplamış ve kurmuştur? Şayet Atatürk halk iradesine ve Meclise saygılı ise neden birinci Meclisten kurtulmaya ve kendisine itaat edecek ikinci bir meclis kurmakta acele etmiştir?
Birçok kanunu Meclis (halk) iradesine başvurarak mı çıkartmıştır? Meclisi gizli ve açık olarak kaç defa tehdit etmiştir? İhtimal kelleler gidecektir sözünü kime karşı söylemiştir? İnkılap denilen program hangi merkezler tarafından hazırlanmış ve servis edilmiştir? Mason localarını kapattıktan sonra nasıl tasfiye edilmiştir, bunların doğru bilgilerle anlatılması yakın tarihin şaibelerinin temizlenmesi gereklidir. Yüceltilen değerlerin hiçte öyle olmadığı milletten saklanmamalıdır.
Atatürk’ü örnek gösteren hiçbir sistem demokrasi inşa edemez. Demokrat olamaz. Atatürk o günkü meşru otoriteye isyan ederek, daha başlangıçta, daha devleti kurarken devlete isyan etmenin de temellerini atmıştır. “Her subay Atatürk doğar, Atatürk’ün izinden gider” sözü her subay meşru otoriteye itaat etmek mecburiyetinde değildir zihniyetinin de temellerini atmaktadır.
Atatürk devrimcidir. Devrimcilik nedir? Meşru veya kurulu düzeni yıkmak yeni bir düzen kurmaktır. Devrimciliği sürekli tekrar eder ve yüceltirseniz, darbe yapmak veya yıkıcılık hak haline gelir. Erken kalkan darbe yapar. Devrimcilik=yıkıcılık hiçbir zaman hayırlı neticeler vermez, vermemiştir ve vermeyecektir.
SONUÇ:
Paralel yapı ile Ergenekon arasındaki savaşı bu darbeden sonra Ergenekon kazanmıştır. Ergenekon Paralel yapıya destek vererek onları sahaya sürmüş, sonra geri çekilmiş onları tasfiye etmenin yolunu açmıştır. Bundan sonraki hedefi hükümeti avucunun içine alarak 1920’den beri süren ve Masonların kurduğu gizli yapıyı sürdürmek olacaktır.
Masonlar Ergenekon üzerindeki gizli hâkimiyetlerini sürdürmeye devam edecek, devleti batının uydusu haline getirmek yolundaki çabalarına hız verecektir.
Devletimiz ve hükümetimiz; Ergenekon Teşkilatını milli ve İslami bir zihniyete dönüştürebilir ve Mason Localarının gizli hâkimiyetini bertaraf edebilirse darbeler tarihe karışacak, devlet halk ikiliği ortadan kalkacak devletimiz asli gücüne kavuşacaktır. Bu durum aynı tas aynı hamam devam ettiği taktirde “bir gece ansızın gelebilirim” hastalığı devam edecek, kendi komutanlarını döven, kendi halkına silah çeken, milletin uçağı ve silahıyla yabancı ülkelere kaçan, siyasetçisine en galiz küfürleri savuran eşkıya tipi asker yetiştirmeye devam edeceğiz.
Teğmen Atıf’ların yeniden zuhur etmesini istemiyorsak, Necip Fazıl’ın Yeniçeri isimli kitabını bir tarihçiler heyetine yazdırarak, yeniden yorumlayarak bütün Askeri ve sivil okullarda İnkılap Tarihi Ders kitabı yerine okutulmasına acilen başlamalı, bu işin temeline inerek, hakikat temeline dayalı bir milli ve insanlık tarihi eğitimi vermek şart olmuştur. Yalan üzerine kurulu tarih 80 senede (1960-22 Şubat, 21 Mart, 9 Mart-12 Mart Muhtırası-12 Eylül 1980, 28 Şubat, AKP kapatma Davası, 17 ARALIK-25 OCAK Darbesi ve 15 Temmuz 2016 Darbesi) 10 civarında açık darbe sayısını bilmediğimiz gizli darbe ve müdahale üretmiştir. Masonların kurduğu sistem Türkiye’ye patinaj yaptırmakta, sürekli kriz üretmektedir. Bu krizler çeşitli bahanelere dayalı olarak devam edecektir, terfi etmek benim hakkımdıdan başlayarak, haksız yere emekli ettiler, söylemine uzanan hat üzerinden ve üfürükten bahaneler ileri sürek Millet iradesine müdahale etmeye imkân sağlamaya devam edilecektir.
Bu işi kökünden çözmek için fırsat çıkmıştır. İlmi ve sosyolojik analizler yapılmalı, NATO bağlantısının ve ABD’nin Türk siyaseti ve askeri üzerinde yaptığı kontrolün önüne geçilmelidir. ABD’nin dış politikası oportünist esaslara, iki yüzlülüğe dayalı bir temel üzerinde yürümektedir. Yapar ve inkâr ederler. Satar ve yolda bırakırlar. Kullanır ve atar. Bombalar ve kaçar. Temel hedefleri Türkiye’yi bir iç harbe sürüklemekti, bunu başaramadılar. Bu iş yarım bırakılırsa yaralı aslanın daha büyük tehlikelere yol açma ihtimali devam edecektir.
[1] 1992'de, 2000'e Doğru dergisinin Diyarbakır temsilcisi Halit Güngen Hizbullahçılar tarafından öldürüldü. Öldürülmesinden iki gün önce 2000'e Doğru dergisi, "Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezinde Eğitiliyor" yazan çarpıcı bir kapakla çıkmış idi.
JİTEM'in kurucusu olduğunu iddia eden Türk Kara Kuvvetleri'nden emekli Albay Arif Doğan, 17 Ocak 2011'de Ergenekon davaları kapsamında mahkemede ifade verirken; Hizbullah'ı, PKK militanları ile savaşması ve karşı devrimci bir güç unsuru olması için, Hizbul-Kontr ("Kontralar Partisi") ismiyle kendisinin kurduğunu beyan etmiştir.
Muhsin Yazıcıoğlu, Özal, Konca Kuriş ve faili meçhul cinayetlerin birçoğu Ergenekon’un gizli tezgâhı, Ecevit’in zehirlenmesi, Menderes’in idamı, İstiklal Mahkemeleri yargısı açık cinayetlere örnek gösterilebilir. Masonların kurduğu bu yapı ve bunların gizli faaliyetlerine son verilmediği sürece “Atatürk’ü zehirledikleri” gibi milleti ve orduyu zehirlemeye devam edeceklerdir.