Haberin Kapısı

17. Yüzyılda Osmanlı'nın Anadolu'da Siyasi Durumu

TARİH

XVII. yüzyıl Osmanlı Devleti'nin coğrafik olarak en geniş alan olan yirmi milyon kilometrekareyi bulmaktadır. Çalış­mamızı Eyalet ve sancaklara bölünen Anadolu da idari, malî, İktisâdi durumunda bozulmaları ıslahı ile ordunun siyasi durumunu inceledik.

XVII. yüzyıl Osmanlı Devleti'nin coğrafi olarak en geniş alana yayıldığı, izlerini üç kıtada hissettirdiği bir dönemdir. XVII. yüzyılın başında, Osmanlı hâkimiyetinin coğrafyası yirmi milyon kilometrekareyi bulmaktadır. İran. Orta-Asya ve Hindistan bölgeleri ile birlikte, dünya nüfusunun yarısına yakını Türk hâkimiyeti altında yaşamakladır.

Uzun bir zaman dilimini incelemek söz konusu olduğunda bu kadar geniş bir coğrafî alanı konu edinmenin mümkün olmayacağı açıktır. Bu yüzden biz de çalış­mamızı Anadolu ile sınırlı tuttuk. Anadolu deyince, bugünkü Türkiye’nin Asya kıtası üzerinde bulunan topraklan anlaşılmaktadır. Burası Kuzeybatıda Marmara Denizi ile Çanakkale ve İstanbul boğazlan tarafından Avrupa'daki Trakya kesiminden ayrılır. Kuzeyden Karadeniz, batıdan Ege denizi, güneyden Akdeniz ile kuşa­tılmıştır. Doğuda geniş, dağlık ve yüksek bir kütle ile Asya kıtasına bağlıdır. [1]

İdari ve coğrafî olarak henüz Anadolu terimi ortaya çıkmadan, buraya, "Asya” veya "Küçük Asya” tabiri kullanılmaktaydı. İmparator Constantine VII. Prophyrogcnitus (913-959) Asya’da kalan Bizans'a ait toprakları “thema” adı veri­len idari bölgelere ayırınca ilk defa "Anadolu” tabiri kullanılmaya başlanmıştır. Şimdiki İç Anadolu'nun batısında kumlan thema’ya, Bizans’a göre doğuda anatolos bulunduğu için, ‘Thema anatolia” adı verilmiştir. Bu idâri bölge adı sonradan Batı eserlerine “Anatolia” şeklinde geçmiştir. Bundan bozularak bazı eser ve haritalarda da “Natolia” şeklini almıştır. Müslümanların “Rum” (memâlik-i Rum) dedikleri bu topraklar fetihten sonra da. Türkler tarafından “Anadolu” olarak telaffuz edilmeye başlanılmıştır. [2]

XVII. yüzyılda Anadolu idari açıdan eyaletlere taksim edilmiştir. Eyaletler sancaklardan oluşmaktadır. Bu dönemde Anadolu’daki eyaletler, Anadolu, Adana. Karaman, Erzurum. Kars, Diyarbakır, Maraş (Zülkadriyc), Rum (Sivas). Van, Halep, Çıldır, Kaptanpaşa şeklinde sıralanabilir. Bu eyaletlere bağlı olan sancaklar tarih içinde değişikliklere uğramıştır. [3]

Bu dönemde dokuz Osmanlı padişahı tahta oturmuştur. Bu padişahlar ve hüküm sürdükleri tarihler sırasıyla şöyledir:

  • Sultan I. Ahmed (1603-1617),
  • Sultan I. Mustafa (I. Kez: 1617-1618, II. Kez: 1622-1623).
  • Sultan II. Osman (1618-1622).
  • Sultan IV. Murad (1623-1640).
  • Sultan İbrahim (1640-1648).
  • Sultan IV. Mehmed (1648-1687),
  • Sultan II. Süleyman (1687­1691).
  • II. Sultan Ahmed (1691-1695).
  • Sultan I. Mustafa (1695-1703).[4]

XVI. yüzyılın sonu ile XVH. Yüzyılın başlarında gelmiş olan üç hükümdar (1.2. Murad, III. Mehmed ve 1. Ahmed) zamanında, devlet idaresi valide sultanlarla padişah kadınların, kapı ağası, kızlar ağası, kadın, erkek musahipler ve diğer bir kısım nüfuzlu şahısların müdahaleleriyle bozulmuştu. [5] Bundan sonra padişahların devlet yönetimine katılmaları ve yönetici olarak gösterdikleri başarı oranı oldukça düşmüştür. Vezirlik ve diğer idari vazifeler ehil ve güvenilir kişilere verilmesi gerekirken, rüşvetle satılır hale gelmiştir. Böylece yönetim de zayıflamıştır.

Özellikle bu yüzyılın başından itibaren sancağa çıkmayan şehzadeler sarayda kapatıldıkları yerde Harem ağalarından ve yetersiz hocalardan ders görmüşlerdir. Fakat mensubu oldukları devletin coğrafi yerini bile bilmemektedirler. Daha doğrusu kendilerine öğretilmemektedir. [6]

Devlet merkezinde otoritenin zaafa uğramasıyla eyaletlerdeki beylerbeyi ve sancak beylerinin kanunsuz hareketleri baş göstermiştir. [7]

Bir önceki yüzyılla karşılaştırıldığında, bütün bir XVII. yüzyıl boyunca uzanan dönem, Sultan II. Osman'la IV. Murat, veziriazam Köprülü Mehmed Paşa, Fazıl Ahmed Paşa ve Fazıl Mustafa Paşa gibi kimi kararlı hükümdar ve sadrazamlar olmuşsa da genel görünüm daha az parlaktır. [8]

On dört yaşında hükümdar olup on dört sene padişahlık yapan I. Ahmed 1026/1617 senesinde yirmi sekiz yaşında vefat etmiştir. Daha sonra bir takım içtimaı, iktisadı ve fikri hadiselerin alevlenmesine sebep olacak olan tütün onun, hükümdar olduğu sene Osmanlı ülkesine girmiştir. Tahta geçtiğinde Avusturya ile 1001/1593 senesinde haşlayan savaşlar devam etmektedir. Bu savaşlara gönderilen askerlerin sayısı hayli kabarık olduğu için vali ve askerden arındırılan Anadolu’da Celâli ayaklanmaları1 baş göstermiş, bu isyancılar etrafı haraca keserek memleketi kasıp kavurmaya başlamıştır. Durumu fırsat bilen İran da boş durmamış. Osmanlı’ya karşı hem savaş açmış hem de Celâli [9] ayaklanmalarını desteklemiştir.

1015/1606 Zitvatoruk Antlaşması'yla Avusturya savaşlarına son verilmiş. Kanijc ve Eğri alınmış, ancak, devlet yıpranarak, ilerleme azmi ve Avrupa'daki üstünlüğünü kaybetmiştir.

1019/1610 senesinde Celâlileri mağlup ederek iç durumu düzelten Kuyucu Murad Paşa İranlıların aldığı Tebriz üzerine yürümüşse de geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Genç yaşta vefat eden I. Ahmed yetişkin evlad bırakamamış, o tarihe kadar gelen teamülün aksine yirmi altı yaşında olan kardeşi I. Mustafa hükümdar ilan edilmiştir. Ancak aklî dengesinin yerinde olmaması sebebiyle kısa bir süre sonra tahttan indirilmiş, yerine I. Ahmed'in büyük oğlu II. Osman getirilmiştir.

II. Osman ilk iş olarak İran ile devam eden savaşa son vererek Nasuh Paşa vasıtasıyla barış imzalamıştır. Bunun üzerine ordu, Anadolu'da bozulan iç düzeni tesis için kullanılmaya başlanmış, ancak bu kez de önceden beri Lehistan ile devam eden gerginlik, ilişkilerin bozulmasına sebep olmuştur. Lehistan üzerine savaş ilan eden genç padişahın bizzat kendisi de savaşa katılmıştır. 1031/1621 senesinde Hotin kalesi önünde iki ordu karşılaşmış. Lehistan kuvvetlerine ağır zayiatlar verdirilmiştir. Lehler ’in barış isteği kabul edilerek antlaşma yapılmış, fakat kesin bir zafer elde edilememiştir. Alınan menfi neticelerin yeniçerilerden kaynaklandığını tesbit eden 11. Osman, bu ocağın kaldırılması ve yerine yeni bir askeri teşkilatın kurulması fikrine varmıştır. Bu durumu sezen yeniçeriler, II. Osman’ı kanlı bir hareketle tahttan indirerek 1031/1622 senesinde Yedikule zindanında öldürmüşlerdir. [10]

Yerine amcası I. Mustafa yeniden tahta getirilmiştir. Bu durum devlet mensupları ve halk tarafından tepkiyle karşılanmış, dengesi yerinde olmayan bu hükümdarın, ikinci saltanatı da fazla sürmemişti. I yıl 3 ay 21 günlük bu ikinci saltanatının ardından. 1032/1623 senesinde tekrar hal edilmiş, yerine I. Ahmed'in bir diğer oğlu IV. Murad hükümdar olmuştur (1032/1623). [11]

IV. Murad küçük yaşta tahta oturduğundan. Kemankeş Ali Paşa, padişahın çocuk yaşta olması ve valideye yakınlığından yararlanarak memuriyetleri açık artırmayla tevcih etmiş, rüşvetsiz iş görülemez olmuştur. Rakipleri konumunda olan eski sadrazamları da birer komplo ile bertaraf ederek gücünü artırmıştır. Ancak 1033/1624 tarihinde Bağdat'ın İranlılar tarafından işgalini padişahtan gizlemesi azli ve idamına sebep olmuştur. Bu arada dışarıda İran'ın Bağdat'ı işgali, içeride de Anadolu'nun büyük bir kısmını kontrol eden ve II. Osman’ın kanını bahane eden Abaza Mehmed Paşa, devleti tehdit etmeye başlamıştır.

Uzun uğraşlardan sonra Abaza Mehmed Paşa gailesini bertaraf eden IV. Murad, yeniçerileri kışkırtan Sadrazam Recep Paşa’yı da idam ettirerek (1041/1633) iktidarı tamamen ele almış ve Bağdat'ın işgaline eğilmeye başlamıştır. [12] Bu amaçla 1045/1635 senesinde Revan kalesi üzerine ordunun başında yürümüş, buradan İstanbul'a zaferle dönmüştür. Kale kısa bir süre sonra İranlıların eline tekrar geçince, barış için İstanbul'a gelen İran elçisine, “cevabın Bağdat’ta verileceğini" söyleyerek, daha büyük bir ordu ile Bağdat seferine çıkmıştır. Çetin mücadelelerden sonra Bağdat tekrar alınarak, 1049/1639 senesinde yapılan Kasr-ı Şirin Antlaşması ile buranın uzun müddet, sorunsuz, olarak Osmanlı topraklarında kalması sağlanmıştır. [13]

Bağdat seferinden sonra İstanbul'a dönen IV. Murad henüz yirmi dokuz yaşında iken, devlet kurumlanın nisbeten düzeltmiş olarak vefat etmiş (1049/1640) ve yerine kardeşi İbrahim hükümdar olmuştur.

Sultan İbrahim, IV. Murad’ın 1048/1638 senesinde göreve getirdiği Sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşa’yı değiştirmeyerek, saltanatının ilk yıllarında, onun sayesinde huzurlu bir dönem geçirmiştir. Zira bu sadrazam, hiç irtikâp ve irtişası olmayan devlet nizamının bozulmaması için çalışan bir devlet adamıdır. Öyle ki, padişahın bazen yolsuz, hatt-ı hümâyunlarını dahi tatbik etmeyerek, usulsüz hareketleri önlemektedir. [14] Ne var ki, bu maharetli devlet adamının îdam ettirilmesi sonucu yerine getirilen Sultanzâde Mehmed Paşa olmuştur. Hem dar düşünceli ve aceleci; padişahın emirlerini aynen yerine getiren hem de rüşvet alıp yeni tayinlerde bulunan biri olarak istikrarsızlık ve huzursuzluk dönemini başlatmıştır. [15] Bu dönemde Girit Adası'nın alınması dışında, önemli ve yararlı bir olay cereyan etmemiştir. Bu fetih Osmanlı-Venedik savaşlarının başlamasına sebep olmuştur. Sonunda ulema ve devlet adamlarının büyük bir kısmı 1058/1648 senesinde Fâtih Camiinde toplanarak. Sultan İbrahim'in tahttan indirilmesine karar vermiş, yerine yedi yaşındaki oğlu IV. Mehmed’i geçirmişlerdir. [16]

Padişahın çocuk olması nedeniyle devlet işlerini sadrazam Sofu Mehmed Paşa yürütmektedir. Ancak gerek devlet işlerine müdahale eden ağalar gerekse Büyük Valide Kösem Sultan yüzünden otorite tesisinde güçlük çekilmektedir. Siyasî, içtimaı ve İktisâdi durum hiç de iç açıcı değildir. 1066/1636 senesinde Köprülü Mehmed Paşa (v. 1072/1661 )'nın sadârete getirilmesiyle birlikte Osmanlı idaresine nefes aldıracak olan ve tarihe "Köprülüler Dönemi" diye geçen bir devre başlayacaktır. [17]

İhtiyarlığına rağmen yetenekli ve tecrübeli bir devlet adamı olan Köprülü Mehmed Paşa, dışta; Çanakkale boğazındaki Venedik ablukasını kaldırır, Bozcaada ve Limni’yi işgalden kurtarır. [18] İçte ise askeri ve mülkî görevliler arasında ayıklamaya girişerek; Celâlîlerce, resmî bir sıfat taşımadan haksız yere görevde bulunanlara karşı sertlikle davranır. Sertliği malî alanda da kendini gösterir ve aşın giderler sınırlanır: tımar ve zeamet sâhipleri, bir harç karşılığında beratlarını yenilemekle yükümlü tutulur. Vergiler, düzenli ödenmeye başlar ve sadrazamlığın başlarında, büyük servet sahiplerinden zorla ödünç para alınarak askerlerin ücretleri ödenebilirse de, daha sonra düzenli bir hale girer. 1071/1660 senesinde, devlet bütçesi hemen hemen dengeye kavuşmuştur. [19]

Köprülü Mehmed Paşa devlet işlerini belli bir düzene koyduktan sonra, hastalanarak vefat eder ve yerine oğlu Fâzıl Ahmed Paşa getirilir. Bu zât da, dış işleri planında, elde edilen askeri ve diplomatik başarılarla yararlı olur. Doğu Akdeniz havzasını hiçbir engelle karşılaşmadan denetler. Böylece Osmanlı Devleti, en geniş yayılışına tanık olur. [20] Geride itibarlı, kuvvetli ve düzenli bir devlet idaresi bırakır. [21]

Fâzıl Ahmed Paşa’nın, kırk bir yaşında vefat etmesinin ardından yerine, onun yetiştirmesi ve daha karizmatik bir kişiliğe sâhip olan. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa getirilir. Onun zamanında devlet tekrar fetih çağına girmiş, ancak 1683’de Viyana’nın ikinci kez kuşatılması sırasında alınan yenilgi ve sadrazamın vefatı ile bu dönem de kapanmıştır.

Seferin ortaya çıkardığı mali sıkıntı, kapıkulu ocaklarının maaşlarının tekrar verilmesine sebep olmuş, 1098/1687 senesinde “İmdâd-ı Seferiye" adı ile şehir ve kasabalardaki zengin ve tüccarlardan vergi alınmaya başlanmıştır. Daha sonra “İmdâdiye” adlı bu vergi ulema sınıfından da talep edilmiştir. Devlet, önlemlerle de hazine dengelerini sağlayamayınca bakırdan "Mangır" adlı bir sikke kestirmiş, ancak bu para tedavülde kabul görmemiş, isyanlar tekrar başlamıştır. Bu isyanlar Anadolu'da asayiş ve güvenliği tekrar bozmuş, bu durum IV. Mehmed’in hal’ini de hazırlayan bir etken olmuştur. [22]

IV. Mehmed tahttan indirilerek yerine II. Süleyman getirilir. Bu dönemde, daha önce Osmanlı’nın tek tek yendiği batılılar güçlerini birleştirerek Osmanlı’nın üzerine gelmektedirler. İçeride malı sıkıntılar artar. Değerini hemen hemen kaybetmiş olan akçenin yerine geçmek üzere, bakırdan “mangır'’ isminde bir para tekrar çıkarılır.

İçkilere, tütüne vergi konur. Fâzıl Ahmed Paşa'nın kardeşi Fâzıl Mustafa Paşa sadrazamlığa getirilir. Bu paşa Avusturyalılara karşı bir sefer açar. Niş, Semendire ve Belgrat’t geri alır.

1102/1691 senesinde vefat eden II. Süleyman'ın yerine II. Ahmed getirilir. Fâzıl Mustafa Paşa yerinde kalır. Ancak kısa bir süre sonra Budin'i geri almak için AvusturyalIlara karşı giriştiği savaşta vefat eder. Kendisinden sonra, giriştiği re-formlar akamete uğrar. II. Ahmed devlet işlerini yürütmede yetersiz kalır. [23] 1106/1695'de vefat eder ve yerine II. Mustafa hükümdar olur.

II. Mustafa giderleri kısar, tütün ve kahve üzerindeki vergileri arttırır. Görevlilerin aylıklarını azaltır, yeni asker toplar, donanmayı yeniden kurar, ayarı yerinde para çıkarır. Sakız Adası tekrar alınır ve Venedikliler Yunanistan'da yenilir. Bu arada Köprülü ailesinden bir vezir olan Amcazâde Hüseyin Paşa sadrazamlığa getirilir. 1111/1699'da Avusturyalılar, Venedikliler ve Polonyalılarla Karlofça Antlaşması imzalanır. Bu antlaşma Osmanlılar tarafından yapılmış ilk olumsuz antlaşmadır. Bundan sonra Osmanlı’nın Avrupa'dan çekilme süreci başlamıştır. [24] Sadrazam Hüseyin Paşa bundan sonra, sınırların kuvvetlendirilmesi, idari, malî, İktisâdi durumun ıslahı ile ordu ve donanmanın yeniden düzene konması ile uğraşmıştır?

Dr. Necdet Yılmaz

Osmanlı Devletinde Tasavvuf

----------------------------

[1] Metin Tuncel. “Anadolu". DİA, e. 111. s. 106.

[2] Osman Cetin, Anadoluda fslumiyelin Yayılışı, İstanbul 1990, s. 12.

[3] Mehmet İpşirlı, “Anadolu", DİA, c. III, s. 123. Ayrıca bk. Şerafettin Turan, “XVII. Yuzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İdari Taksimatı”. Ataturk Universitesi Yittiği (1961) % ss. 201-232.

[4] Huseyin Ayvansarayi, Vefeyat-t Selatin vc Meşahir-i Rical, haz. Fahri C. Derin, İstanbul 1978, ss. 4-6; Munir Atalar, "Osmanlı Padişahtan", AUİFD, c. XXIV. Ankara 1981, ss. 439-444.

[6] İsmail Hakkı Uzuncarşıh. Osmanlı Tarihi, c. 111/1, s. 119.

[7] Abdulkadir ozcan, “Osmanlı İmapatorluğu ’nun Duraklama ve Gerilemesinin Sebepleri Hakkında Bazı Teshiller ve Alınan Tedbirlere Genel Bir Bakış", İS% sy.: 44-45 (1997), s. 23.

[8] Uzuncarşıh, a.p.e,. c. Ill/I, s. 121. 

[9] Robcrt Maııtran. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, c. 1. Yayın Yonetmeni: Robcrt Mantran, cev.: ScrvcrTanillvİstanbul 1992, s. 277.

[10] Bk. Mustafa Akdağ. “Celali İsyanlarından Buyuk Kac^unluk (160i-1606)", AUDTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, e. II, sy.: 2-3 (Ankara 1964), ss. 1-49; Uzuncarşılı, o.#.**., e. III/I.ss. 99-113.

[11] Uzuncarşıh, a.g.e., e. 111/1, ss. 128-141.

[12] Uzun carşı lı. a.c.e.. e. 111/1, s. 14X; Yılmaz uztuna, Osmanlı Devleti Tarihi% e. 1. ss. 331334

[13] “IV. Kiurad'. Osnıanit. cd.: Geler Fren, e. XII, s. 149.

[14] A. g. a . c.X II. s . 151.

[15] Uzuncarşıtı, n.£.e.. e. 111/1, s. 214.

[16] Uzuncarşılı, u.g.e., e. III/1, s. 223.

[17] Mehmet Halife, Tarihi (ittmani, haz.: Kamil Su, Ankara 1986. ss. 32-33; Uzuncarşılı, <>./>.*, e. 111/1, s. 237. *

[18] Bk.MKoprululer", MEBİA. e. VI, ss. 892-908; Vahid Cabuk, Koprululer. İstanbul 1988.

[19] IV. Mehmed Osmanlı, cd.: Guler Eren, e. XII; s. 162.

[20] Mantran, e. I, s. 295.

[21]A.g.e.. e. I. s. 300.

[22] F. Cetin Derin. "Osmanlı Devleti nin siyası Tarihi". Turk Dunyası El Kitabı. e. 1, s. 483.

[23] V. Mehmed Osmanlı. cd.: Guler Eren. e. XII, s. 162.

[24] Manlran.

[25] Ag.e..c. I.ss. 303-304.

[26] Derin, o.jc.m., e. I, s. 483.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.