Haberin Kapısı

Cizre’nin Coğrafi Konumu ve Özellikleri

TARİH

Cizre, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Dicle bölümünde; önceleri Mardin iline bağlı iken 16.05.1990 tarihinden sonra Şırnak iline bağlanmış bir ilçedir. İlçe merkezi, Suriye sınırına çok yakın bir noktadadır.

Cizre, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Dicle bölümünde; önceleri Mardin iline bağlı iken 16.05.1990 tarihinden sonra Şırnak iline bağlanmış bir ilçedir. İlçe merkezi, Suriye sınırına çok yakın bir noktadadır. İlçe, Dicle’nin eski bir büklümü içindedir. Dicle Nehri’nin sol sahilinde, güneye uzak bir tepenin üzerindedir. Bu tepenin etrafı Dicle ile yarım ay şeklinde çevrilmiş bir yarımada halinde olduğundan “Cezire” ismi verilmiştir.[1] 

Cizre’nin tarihi m.ö. 10. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Tufandan sonra, Nuh Peygamber’in (a.s) gemisinin Cudi Dağı’nda karaya oturduğuna ve dolayısıyla yeryüzündeki ilk yerleşimin burada başladığına inanılmaktadır. Kur’an-ı Kerim`in Hûd Suresi’nin kırk dördüncü ayetinde geminin Cudi Dağı’na indiği ifade edilmektedir. Hz. Nuh kıssası ve tufanın ilâhî kitaplarda anlatılması ve Kur’an’da açık bir şekilde “Cudi” ibaresinin geçmesi; farklı inanç ve etnik gruplardan oluşan insanların bu dağa ve çevresine ilgi duymasına neden olmuştur. Tarih boyunca Cizre ve çevresi farklı millet ve dinden insanlara ev sahipliği yapmıştır.[2] Bu insanlar farklı hayat tarzları ve ötekileştirme yerine, yakın zamanlara kadar süren, birlikte yaşamaya dair bir model oluşturmuştur. [3] Cizre, Hz. Ömer (r.a) zamanında Sasanîler’in eline geçmiş, İyâz b. Ganm [4] tarafından fethedilmiştir. 1261 yılında Moğol istilası, 1394 yılında da Timur İstilasına uğrayan şehir 1508 yılında Emir 2. Şeref tarafından alınmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde de İdris-i Bitlisî’nin desteği ile Osmanlı topraklarına katılmıştır.[5]

İslam tarihi boyunca Cizre’de itikadî olarak Mutezile ve Eşârilik, fıkhî olarak Şafiîlik ve Hanefîlikle beraber Şiiliğin Zeydî ve Alevî ekolleri, tasavvufî düşüncede ise Kâdirîlik, Rufâîlik ve Nakşîbendîlik görülmüştür. Kısaca bu coğrafya birçok ekol ve düşünceyi barındıran kadim bir medeniyet ve kültür merkezi olmuştur.[6] 

İslam dini ve kültürü ile birlikte Cizre kökenli birçok âlim ve mûcid yetişmiştir. Bu kişilerin birçoğunun isminin ardında “Cezerî” lâkabı bulunmaktadır. Bu lâkap, onların Cizreli ya da Cizre çıkışlı olduklarını ifade etmektedir. Bu duruma örnek olarak; Şeyh Ahmed el-Cezerî, İsmail Ebu’l İzz el-Cezerî, Şeyh Hâlidî Cezerî, Ebu’l Hayr Şemseddin Muhammed el-Cezeri adlı âlimlerin isimleri verilebilir.

Cizre tasavvufî yönüyle de ön plana çıkan bir merkez olmuştur. Şeyh Seydâ elCezerî başta olmak üzere; Şeyh Fahreddin Arnâsî, Muhammed Emin Er, Şeyh Halil Serdefî, Seyyid Ali Fındıkî, Abdullah Fırfelî gibi zâtlar bu irfan merkezinde yetişmiş mutasavvıf ve âlimlerden bazılarıdır.[7] 

Sadece ilmî ve irfânî sahada değil vatanın korunması ve savunulması konusunda da Cizre’nin önemli bir merkez olduğu anlaşılmaktadır. Zîra Milli Mücadele döneminde büyük başarılar gösteren Cizre’yi Fransızlar gelip savaşsız teslim almak istemişlerse de halkın direnişini ve silahlanmasını görerek işgalden vazgeçmişlerdir. [8] Cumhuriyet kurulduktan sonra Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan Cizre, Fransızlara karşı verdiği mücadeleden dolayı ödüllendirilmiş, bu hususta Mustafa Kemal Paşa bu çalışmada hayatını ele aldığımız Şeyh Seydâ elCezerî’nin dayısı olan Muhammed Nuri ed-Dırşevî’ ye sunulmak üzere, Akif Paşa aracılığıyla kıymetli bir cübbe ve bir beraat ile birlikte takdir ve hürmetlerini içeren bir mektup yollamıştır. Verilen bu bilgiler Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yayınlanan “Cumhuriyeti Kuranlar” kitabında bulunmaktadır.[9] 

Fatih Musa ELMALI Erzincan, 2019

-------------------------

[1] Metin Tuncel, “Cizre”, DİA, c. 8, s. 37, İstanbul 1993.

[2] İbrahim Baz, Şeyh Muhammed Said Seydâ el- Cezerî ve Hâlidî Seydâî Kolu, İlahiyat Yayınları, Ankara 2016, s. 15.

[3] İbrahim Baz, “İnsanın Zaman ve Mekânla İlişkisi Bağlamında “Uluslararası Hz. Nuh ve Cudi Dağı Sempozyumu”, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul 2014, s. 287.

[4] Asri Çubukçu, “Ebû Sa’d (Saîd) İyâz b. Ganm b. Züheyr el-Fihrî”, DİA, c. 23, ss. 498, 499, İstanbul 2001.

[5] Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s.16.

[6] Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s. 19.

[7] Baz, a.g.e. s. 16.

[8] İbrahim Halil Er, Muhammed Emin Er Seyda Son Osmanlı Alimi, Meed Yayınları, Ankara 2014, s.106.

[9] Şeyh Abdussamed Bin Muhammed Saîd Halidî el-Farkınî, Mektubat, (çev. İbrahim Öztürk), 2. Baskı. Bursa 2015, s. 34.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.