Haberin Kapısı

İslam fethinden 19. yüzyıla kadar Mardin

TARİH

Tarihi çok eskilere dayanan Mardin, İslam hâkimiyetine 640 yılında Hz. Ömer'in kumandanlarından İyaz b. Ganem’in kumandanlığında barış yoluyla girmiştir. Artuklular devrinde ilimize gelen İbn Battûta da (v. 1368); kentte birçok medrese, cami ve zâviye inşa edildiğinden bahsetmiştir.

Tarihi çok eskilere dayanan Mardin, İslam hâkimiyetine 640 yılında Hz. Ömer'in kumandanlarından İyaz b. Ganem’in kumandanlığında barış yoluyla girmiştir.[1] İyaz b. Ganem’in ordusunda Halid b. Velid, Muaz b. Cebel, Said b. Zeyd gibi seçkin sahabeler de bulunmaktaydı.[2]

Mardin tarihçilerinden Abdulgani Efendi’nin bildirdiğine göre; İyaz b. Ganem, kentin yönetimini Hristiyanlıktan İslamiyet’e geçen ve fetih öncesi Mardin’in hâkimleri olan Şahriyaroğlu Amid ve Mariye’ye bırakmıştır. Mardin bu ailenin elinde yüz sene kalmıştır. Ardından kent, ıssızlaşarak harap halde yüz yıl kalmıştır.[3] Üç halîfe, Abbasi ve Emevi dönemlerinde kaynaklarda Mardin isminin zikredilmemesi bu bilgiyi teyit etmektedir. Bu dönemlerde Mardin, el-Cezire valisinin Mardin’e gönderdiği nâipler tarafından yönetilmiştir. Bölge, bu dönemlerde bölgeye göç eden Arap kabileler ve Harici İsyanlar neticesinde istikrarsız bir dönem geçirmiştir.[4]

9. yüzyılın ikinci yarısından sonra Mardin ve yöresi, Musul merkezli Hamdân ailesinin yönetimindedir.[5] 990’dan itibaren Mardin, Mervânilerin

hâkimiyetine girmiştir.[6]

Mervâniler döneminde Mardin, istikrarlı bir dönem geçirmiş ve özellikle Mervânilerden Nâsirudevle Ahmed (1011-1061) zamanında bayındır hale gelmiştir. Bu hanedanlık devrinde yaşanan önemli olaylardan biri; bölgeye doğudan ve kuzeyden sarkan Türkmen akınlarının yoğunlaşmasıdır. Böylece Kürdlerin, Ermenilerin, Yakubi ve Nasturilerin yaşadığı bölgenin yeni bir ırkla tanışması bu dönemde olmuştur.6 [7]

Mardin, 1108 senesinde Artuklular’ın hâkimiyetine girmiştir.[8] Artuklular, Mardin’i salt askeri harekâtların üssü olmaktan çıkarıp el-Cezire’nin en önemli siyâsî, kültürel ve ekonomik merkezlerden biri haline getirmişlerdir. Aynı zamanda Artuklu hâkimiyetine kadar azınlıkta olan Müslüman nüfus; bölgeye Müslüman-Türk akışının yoğunlaşması sonucu baskın hale gelmeye başlamıştır. Müslüman nüfusun artması dini kurumlara olan ihtiyacı doğurmuş, bunun sonucunda Artuklular döneminde günümüz Müslüman nüfusun ihtiyacını bile karşılayacak kadar dini kurum inşa edilmiştir.[9]

Artuklular devrinde ilimize gelen İbn Battûta da (v. 1368); kentte birçok medrese, cami ve zâviye inşa edildiğinden bahsetmiştir.[10]

Artuklu meliki Sultan İsa’nın ölümü üzerine yerine kardeşi Melik Salih geçer. Bu dönemde bölgede Karakoyunlu-Akkoyunlu çatışması yaşandığından Melik Salih, Karakoyunlu Bey’i Kara Yusuf Bey’i Mardin’e davet eder. Mardin’i kendisine teslimi şartıyla daveti kabul eden Kara Yusuf Bey, Mardin’e gelir ve Akkoyunlu Beyi Kara Yülük Osman Bey’i mağlup eder. Daha sonra Melik Salih’e Musul’u iktâ olarak verir ve kendi adamlarından birini Mardin’e vali olarak tayin eder. Böylece 12. yüzyılın başından başlayıp üç asır süren Artuklu hâkimiyetinden sonra Mardin’de Karakoyunlu hâkimiyeti başlar. 1402’de başlayan Karakoyunluların Mardin hâkimiyeti ise otuz yıl sürer ve 1432’de Mardin’de Akkoyunlular devri başlar.

Abdulgani Efendi, Karkoyunluların Mardin ve civarında yaptıkları bir esere rastlanılmadığını belirtir.[11]

16. yüzyılın başlarına kadar Mardin’de hüküm süren Akkoyunlular, Mardin ve çevresinde pek çok eser inşa etmiş ve bu eserlere birçok vakıf bağışlamışlardır.[12] Akkoyunlulardan sonra ise Mardin’i 1507’de Safeviler kendi hâkimiyetine almıştır.[13]

Çaldıran Savaş’ında Safevileri yenen Yavuz Sultan Selim, İran seferinden Amasya’ya dönerken İdrîs-i Bidlisî’yi (v. 1520) Urmiye Göl’ünden Malatya’ya ve Diyarbakır’a kadar uzanan Kürdistan bölgesini Şah İsmail’e karşı ayaklandırıp Osmanlı’ya bağlamaya teşvik için bu bölgeye gönderir. İdrîs-i Bitlisî, hiçbir çatışma yaşamadan Urmiye, Sorân, Bitlis ve Cizre’de bulunan Kürd beylerini Osmanlı hâkimiyetine girmeye ikna eder.[14] Bilindiği üzere; Osmanlı ve Safeviler arasında yaşanan rekabetin ana nedeni, sünnî-şiî çatışmasıdır. Kürd beylerinin İdrîs-i Bitlisî’nin davetine icabet etmelerinde en büyük etken bu olmalıdır. Kürdistan Bölge’sinin büyük kısmının Osmanlı hâkimiyetine girmesi üzerine Şah İsmail, Kara Han’ı Urfa hâkimi Durmuş Beyle birlikte Diyarbakır’ın zaptı için gönderir. Diyarbakır halkı, İdrîs-i Bitlisî vasıtasıyla I. Selim’den yardım ister.[15] I. Selim, bu yardım isteği üzerine Bıyıklı Mehmed Paşa’yı görevlendirir. Bıyıklı Mehmet Paşa kumandasındaki Osmanlı ve Safevi ordusu arasında Kızıltepe yakınlarındaki Dede Kargın mevkiinde 1516’da yapılan harpte Osmanlı ordusu galip gelir. Bu harp neticesinde Mardin bölgesi Osmanlı hâkimiyetine girer.[16]

Artuklular devrinde “rönesans” yaşayan Mardin’de; Osmanlı idâresi altında önemli bir hadise cereyan etmez. Dolayısıyla 19. yüzyıla kadar geçen üç yüzyıllık zaman dilimi Mardin için kendi dinamikleriyle ayakta duran İstanbul’un tam egemenliğinde değil belki gölgesinde geçen bir dönem olur.[17] Nitekim geçen bu kadar asra rağmen Mardin hâlâ bir Artuklu şehri olarak hatırlanmaktadır.

19. yüzyılda ilimizde göze çarpan en önemli iki husus, misyonerlerin faaliyetleri ve yerel yönetimler ile merkezi yönetimler arasında çıkan çatışmalardır. Merkezi yönetim ve Mardin’deki yerel yönetimler arasında çıkan bu çatışmalar Mardin tarihini ele alan kaynaklarda geniş bir şekilde ele alınmıştır.[18] Çatışmaları konu alan kaynaklar tarandığında, Mardin "yaşamayan sadece savaşan” bir kent olarak dikkat çekmektedir.[19]

Bölgenin genelinde görülen bu iki hareket tasavvuf erbâbının bölgede daha etkili olmasını sağlamıştır. Özelikle bölgede 19. yüz yıldan itibaren Nakşibendi şeyhler etkili olmaya başlamıştır.[20] Mardin için de aynı durumun geçerli olduğu görülmekte ve Nakşibendiliğ’in, ilimizde de en etkili tarîkat konumuna yükseldiği görülmektedir.

Ahmet Arslan

Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı

--------------------------------------------------

[1] Mehmet Taştemir, “Mardin”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 2003, c. 28, s. 44.

[2] Abdulgani Fahri Bulduk, Mardin Tarihi, Burhan Zengin (Yay. Haz.), GAP İdaresi Başkanlığı

Yayınları, Ankara 1999, s. 6.

[3] Bulduk, Mardin Tarihi, s. 21.

[4] Hasan Şimeysânî, Medînetü Mârdîn (Mine’l Fethi’l-'Arabî İlâ Seneti m.1515/h.921), 'Âlemü’l-

Kitâb, Beyrût 1987, ss. 54-65.

[5] Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Oktay Özel, Süha Ünsal, Mardin Aşiret-Cemaat-Devlet, Türkiye

Ekonomik Ve Toplumsal Tarih Vakfı, İstanbul 2000, s. 77.

[6] Ahmed b. Yûsuf b. Alî b. el-Ezrak el-FârikÎ, Târîhu’l-Fârikî, Abdüllatîf Avad(nşr.), İdâretü’l-

İhyâü’t-Türâs, Kahire 1959, s. 50-51.

[7] Aydın, Emiroğlu, Özel, Ünsal, Mardin Aşiret-Cemaat-Devlet, s. 79.

[8] Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Nakışlar Yayınevi, İstanbul 1980, s. 145.

[9] Abdülbaki Bozkurt, “el-Cezire Fatihi İyaz Bin Ğanem Ve Mardin’in İslamlaşması”, (Yüksek

Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Konya 2006) s. 78.

[10] İbn Battûta, Tuhfetü’l-Enzâr fi Garâibi’l-Emsar ve 'Acâibi’l-Esfâr, Akademiyet’ül Memeleket’il

Mağribiyye, Ribat 1417, c.2, ss. 86-88.

[11] Bulduk, Mardin Tarihi, s. 140.

[12] Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, s. 13.

[13] M. C. Şehabeddin Tekindağ, “Yeni Kaynak ve Vesîkalann Işığı Altında Yavuz Sultan Selim'in İran

Seferi”, Tarih Dergisi, c. 17, s. 49.

[14] Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, s. 16.

[15] Göyünç, XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı, s. 17.

[16] Mehdi İlhan, “Bıyıklı Mehmed Paşa”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 1992, c. 6, s. 117.

[17] Aydın, Emiroğlu, Özel, Ünsal, Mardin Aşiret-Cemaat-Devlet, s. 118.

[18] Bu çatışmalar için bkz. (Bulduk, Mardin Tarihi; Abdüsselam Efendi, Mardin Tarihi; Hüseyin Haşimi Güneş (Haz.), İstanbul 2007; İbrahim Özcoşar, Merkezileşme Sürecinde Bir Taşra Kenti, Artuklu Üniversitesi Yayınları, Mardin 2009.)

[19] Özcoşar, Merkezileşme Sürecinde Bir Taşra Kenti, s. 25.

[20] Martin van Bruinessen, Ağa, Şeyh, Devlet, Banu Yalkut (çev.), İletişim Yayınları, İstanbul 2013, s.

334-340.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.