Medine-i Münevvere ilk İslâm devletinin kurulduğu ve içinde yeryüzünde ibadet kasdıyla yolculuk yapılabilecek üç mescidden biri olan, Mescid-i Nebî’nin bulunduğu Arabistan’ın Hicaz bölgesinde yer alan kutsal şehirdir. Şehrin eski adı Yesrib iken, Hicretten sonra Rasûlullah (s.a.s.) bu adı değiştirerek buraya Medine demiştir. Medine-i Münevvere’nin bu iki isminin yanında başka isimleri de var ki, bunlardan bazıları: Tâbe, Tayyibe, Daru’l-İman, Daru’s-Sünne. (Abdullah el-Endelusî, Muc’emu Ma İste’ceme, Beyrut 1983, IV, 1201, 1202).
Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme’den yaklaşık olarak dörtyüz km. kuzeyde, Kızıldeniz’den de yaklaşık iki yüz km. içerde deniz seviyesinden yüksekliği 619 m.dir. Bugün Medine-Mekke arasında ulaşım, hicret yolu olarak bilinen 418 km.lik otoyol vasıtasıyla sağlanmaktadır. Şehrin kurulduğu geniş düzlüğün Kuzeyi Uhud Dağı, güneyi Âir Dağı, Doğusu Vâkım ve Batısı da Vebere hareleriyle (volkanik lav akıntısının oluşturduğu siyah bazalt taşlıklar) kuşatılmıştır. Bu günkü nüfusu 900.000 civarındadır. (Kasım 2006) Çorak Arabistan ovaları içerisinde bolca suya sahip olması ona ayrı bir özellik vermektedir. Toprak yapısının suyun yeraltında depolanmasına elverişli olması Medine halkının burada tarımla uğraşmasına imkân sağlamıştır. Üretilen mahsullerin başında hurma gelmektedir. Ayrıca portakal, limon, üzüm, şeftali, muz, incir ve kayısı bağları bulunmaktadır. Medine’de yazlar sıcak geçer, ancak bununla birlikte havası bunaltıcı olmayıp gayet lâtiftir. Kışlar ise serin ve yağmurludur.
Medine-i Münevvere tarihi seyri içerisinde en önemli dönemini hicretle birlikte kurulan yeni İslâm Devletiyle yaşamaya başlamıştır. İlk İslam devletini Medine’de kuran ve herkesin (müslim-gayrimüslim) haklarını ve görevlerini tesbit eden bir anayasa hazırlayan Peygamber Efendimiz, geleceğin İslam Devletinin merkezine böylece Medine’yi oturtmuş; kurmuş olduğu bu devletin tabii başkanı kendisi olmuş; bütün işler kendisinin emir ve talimatları doğrultusunda yürütülmeye başlanmıştı. Rasûlullah (s.a.s.), toplumun teşkilatlandırılması ve buraya hicret eden Muhacirlerin problemlerinin çözümlenmesi ile uğraşırken, diğer taraftan kurulan yeni devleti tehdid eden müşrik güçlere karşı korunabilmesi için tedbirler almıştı.
Hicretten hemen sonra, Rasûlullah (s.a.s.)’ın ilk iş olarak yaptığı şeylerden birisi de bir mescit inşa etmek olmuştur. Bu mescid, günlük beş vakit namazların kılındığı yer olmanın yanında, aynı zamanda kurulan devletin idare merkezi konumundaydı. Siyasî, askerî, sosyal bütün meseleler burada çözüme kavuşturulduğu gibi, eğitim, öğretim faaliyetleri de burada yürütülürdü.
Medine Rasûlullah (s.a.s.)’dan sonra, Ebu Bekir (r.a.), Ömer (r.a.) ve Osman (r.a.)’ın hilafetlerinde İslâm devletinin merkezi olma hüviyetini korumuştur. Hz. Osman (r.a.)’ın hilafetinin sonlarına kadar müslümanların fitneden uzak bir hayat yaşadıkları, Medine, Hz. Osman (r.a.)’ın şehid edilmesiyle çalkantılı günler yaşadı. Hz. Ali (r.a.)’ın halife seçilmesiyle İslâm devletinin başkenti Kûfe’ye nakledilmişti. Siyasî çekişmelerden uzak kalan Medine bundan sonra, Rasûlullah (s.a.s.)’ın şehrinin manevî havasını teneffüs etmek ve onun sünnetini bizzat kaynağında öğrenmek isteyen kimseler için bir sığınak olmuştur.
Ashab’ın ileri gelen âlimlerinin bir kısmı, İslâm coğrafyasının değişik yerlerine dağılırken, diğer bir kısmı da Medine’den uzaklaşmayarak burada insanlara sünneti öğretmek için gayretli çalışmalar yaptılar. Fıkhî mezheplerin ekolleşmeye başlamasıyla birlikte, Medine’de de sünnete sıkı sıkıya bağlı kendine has bir fıkıh anlayışı oluşmuştu. Irak’ta İmam Azam’ın ders halkalarında Hanefî fıkhı şekillendiği sırada, Medine’de de Medine’nin imamı Malik b. Enes’i çevreleyen ders halkalarında Medine fıkhı (Maliki Mezhebi) tedvin edilmeye başladı.
Bünyamin Albayrak