Peygamberimiz (s.a.s.) Kuba’dan Medine’ye doğru yola çıktığında ashabına: “Deveyi kendi haline bırakınız. Zira ona nereye gideceği söylenmiştir.” diyerek bindiği devenin ashab tarafından yönlendirilmemesini istemiştir. Bu yüzden insanlar devenin etrafında onun duracağı yere kadar yürümüşlerdi. Nihayet deve Es’ad b. Zürare yurdunda, isimleri Amr oğlu Sehl ve Süheyl olan iki yetime ait bir hurma kurutma harmanında durarak çöktü. (Başka bir görüşe göre ise, burası Ebû Eyyub el-Ensari’ye aittir.)
Peygamber Efendimiz, deve buraya çökünce “Yerimiz inşaallah burasıdır.” dedi. Sonra bu iki genci çağırarak onlara bu hurma harmanını mescid yapılması için kendisine satmalarını teklif etti. Bu iki genç ise “Hayır, burayı sana hibe ediyoruz Ey Allah’ın Elçisi” dediler. Peygamberimiz (s.a.s.) bunu kabul etmedi ve onlardan burayı on dinar altına karşılığında satın aldı. Bu parayı Hz. Ebu Bekir (r.a.) ödedi.
Daha sonra bu sahadaki müşrik mezarları başka yere nakledilerek arazi düz hale getirildi. Üzerindeki hurma ağaçları kesildi ve bu ağaçlar mescidin kıble tarafına dizildi. Sonrasında mescidin yapımı için kerpiçler hazırlanmaya başladı. Hz. Peygamber bizzat kendisi de mescidin inşaatında çalışmıştır. Mescidin inşası esnasında Allah Rasûlü (s.a.v.) Ashabına yardımcı oldu ve bir ara üzerindeki gömleğini çıkararak yere koydu. Ensar ve Muhacirden bunu görenler de gömleklerini çıkarıp yere koydular.
Peygamberimiz (s.a.v.) Mescidin yapımında bizzat çalışmış ve inşaata rehberlik etmiştir. Çalışırken şöyle beyitler söylemiştir: “Allahım! Gerçek karşılık ahirette alınacak olandır, Ensara ve Muhacirlere merhamet et! Gerçek hayat da ahiret hayatıdır, Ensarı ve Muhacirleri bağışla!”
Mescidin yapımı yedi ay sürmüştür. Peygamberimiz (s.a.s.) mescidin yapımına Medine’ye gelir gelmez hemen başlamıştır. Peygamberimiz (s.a.s.) Ebu Eyyub el-Ensari’nin yanında yedi ay kalmış; Mescidin yapımı ve Aişe ile Sevde validelerimizin odaları tamamlanmadan Ebu Eyyub’un evinden çıkmamıştır.
Sultan Abdülmecid’in Genişletme Çalışması
Mesci-i Nebevi Hz.Ömer ve Hz. Osman, dönemlerinde genişletilmiştir. Tarihinde iki defa önemli yangın geçirmiştir. Emevi ve Abbasi döneminde çeşitli hizmetler gören Mescid-i Nebi’ye, Osmanlıların ayrı bir sevdası vardır. Harem şeyhi Davut Paşa mescidin durumunu ve yeniden yapılmaya olan ihtiyacını Sultan Abdülmecid’e haber verdi. Sultan Abdülmecid de Mescid’in ihtiyaçlarını tespit etmesi için uzman bir mühendisi Medine’ye gönderdi. Bunun sonrasında inşaat için gereken alet ve techizatı deniz yoluyla Yanbu Limanına gönderdi.
Mescidin yapımına Medine’nin güney batı mevkiindeki dağlardan taş kesilerek başlandı. Sultan Abdülmecid Mescid-i Nebevi’yi inşa edip, tuğladan yapılan kemerler ve ahşap direkler üzerine çok sayıda çatı yaptı. Mescidin sütunları parçalar halinde oyulmuş kara taştan yapıldı. Sütunlar demir direklerle tutturularak demirin taş sütuna bağlantısı için kurşun dökülmüş ve sonunda bu sütunlar alçı ve kireçle kaplanmıştır.
Bu genişletme çalışmasında Mescide yeni bir kapı olarak Mecidiye kapısı eklenmiştir. Mescidin her genişletilmesi sonrası bu çalışmayı yapan idarecinin adını taşıyan yeni bir kapı yapıla gelmiştir. Bu aynı şekilde Allah Rasûlü (s.a.s.) zamanında Mescitte var olan sütunlarla onun hayatından sonraki yapılanlar arasında bunlara verilen isimler yoluyla yapılan ayırımlarda da görülür. Sultan Abdülmecid’in bu onarım ve inşaası kırmızı rengi, estetiği, süsleri kubbeleri ve taş direkleri, duvarlara ve kubbenin iç kısmındaki hatları ile diğer onarımlara göre belirgin bir ayrıcalığa sahiptir. Bu onarımın günümüze kadar ulaşmış kısımları hâlâ kendine özgü karakteriyle fark edilebilir. Bu farklılıklardan biri de ön duvardaki Hz. Peygamber’in (s.a.s.) isimleri ve ayetlerdir. Mescidin hatlarının yazılması üç senelik bir çalışmayla olmuştur.
Bu tamir ve inşa yetmiş bin Mecidiye altınına malolmuş, projede hattatlar, mühendisler ve yönetimde görev alanların dışında üç yüz elli işçi çalışmıştır.
Şanlı ecdad Osmanlının bu mübarek mescide hizmet ederken çok hassas davrandığı rivayet edilmektedir. Mescidin inşaatında çalışan işçiler, her sabah işe gelirken mutlaka gusül abdesti alırlar. Her tuğlayı veya taşı yerine koymadan bir ihlâs suresi okurlar. Hatta çok ses çıkıp efendimiz rahatsız olmasın diye keser, çekiç ve balyozlarının ucuna keçeler bağlarlarmış. Ravzanın ön tarafındaki minareyi yaparken, kıbleye doğru meyilli yapmışlar ola ki bir deprem falan olursa minare Efendimizin kabri şerifi üzerine düşmesin diye tedbir almışlardır..
Suudi Arabistan Çalışması
Kral Faht b. Abdulaziz göreve gelir gelmez, Mescid-i Nebevi’ye büyük önem vermiş ve Haremeyn tarihindeki en büyük genişletme projesini başlatmıştır. Genişletme çalışmaları sonunda Mescid-i Nebevi’nin eski konumuna kuzey, doğu ve batı cihetlerden 167 bin kişinin namaz kılmasına elverişli 82 bin m2’lik kapalı alan oluşmuştur. Bütün bu genişlemelerle birlikte Mescid-i Nebevi’nin toplam alanı normal zamanlarda 650 bin, hac zamanında ise bir milyon kişinin namaz kılabileceği 400.500 m2’ye ulaşmıştır. Bu genişletme Mescid-i Nebevi tarihindeki en büyük genişletmedir. 1993 yılında inşaatı biten bugünkü Suud inşasının özellikleri:
- 27 adet hareketli kubbe vardır. Her biri 80 ton olup 9 tonu ahşaptır.
- Eski dört minareye altı adet minare daha eklenmiş toplam on tanedir. Yeni minareler beş şerefeli olup, uzunluğu yüz dört metredir. Her birinde 334 basamak vardır. Minarelerin ucunda bulunan âlemler 420 kg. olup, 14 ayar altından Türkiye’de imal edilmiştir.
- Mescid için 574.000 metreküp hafriyat kazılmış, inşaatta 50.000 ton inşaat çeliği ve 250.000 metreküp beton kullanılmıştır. İnşaatın tabanında 8500 adet kolon, normal katta ise 2020 adet kolon bulunmaktadır. 500.000 adet sûni granit kullanılmıştır. İhtiyaç halinde üst kata çıkılması için kolon filizleri terasta mevcuttur.
- Mescidin 91 adet kapısı, 140 adet alt katta ve 2400 adet üst katta penceresi vardır. Mescidin klima görevi soğuk su ile sağlanmaktadır. Yaklaşık 7.5 km. uzaklıkta soğutulan su tunelle mescide ulaştırılmaktadır. Mescidin kolonlarına ve çeşitli yerlere yazılan hat yazıları Türk hattat Ali Hüsrevoğlu tarafından yazılmıştır.
- Herbiri 5 m. Çapında 2200 kg. ağırlığında bronzdan yapılmış 68 adet avize vardır. 627 adet güvenlik ve naklen yayın kamerası bulunmaktadır. Mescidin altında on bin adet kapasiteli otopark mevcuttur. (Y. Mühendis Adil GÜVELİOĞLU)
Mescid-i Nebevi’nin genişlemelerden sonraki alanı, Hz. Peygamber zamanındaki Medine’nin merkezinin alanına eşittir. Yani o gün Efendimizin ve ashabının yaşadığı alan bugünkü Mescidin bulunduğu alandır.
İlk Dönemde Mescid-i Nebevi’nin Özellikleri
- Mescitte her hangi bir direk bulunmuyordu. Mescidin güney batısında Suf- fe’de kalanların gölgeliği hariç gölgelik de yoktu.
- Mescit, ilk inşaası bittiğinde tefriş edilmemişti.
- Mescidin ilk kıblesi Beytü’l-Makdis (Mescid-i Aksa) idi. Mihrab, hurma kütüklerinin birbiri üstüne dizilmesi yoluyla belirlenmişti. Peygamberimiz (s.a.s.) on altı ay boyunca, Beytü’l-Makdis’e yönelerek namaz kılmıştı. As- hab-ı Suffe Mescidin güney batı kısmında kalıyordu. Onlar, getirilen hurmaları Mescidin çatısına asarlardı. Mescidin bu alanının üstü yapraksız hurma dallarıyla örtülmüştü ve bu sebepten dolayı da ona “Ashab-ı Suffe Gölgeliği” denilmiştir.
- Mescidin ilk inşaat üslubu, Araplar arasında “Semît” olarak bilinen kerpiç üstüne kerpiç örülmesi ile “Saîde” denilen bir kerpiç üstüne yarım kerpiç örülmesi tarzındaydı.
Suffe
Suffe, Medine’de Muhacirlerden evi olmayanlar için bir barınaktı. Burada kalanlar, Medine’de bir iş bulana kadar Mescitte geceliyorlardı. Bir iş bulan ise buradan ayrılıyor ve kendine bir ev ediniyordu. Bu yüzden Suffe’de kalanların sayısı bazen artıyor bazen de azalıyordu. Hatta bir ara Suffe’de kalanların sayısı altıyüze ulaştığı olmuştu.
Peygamberimiz (s.a.s.) zaman zaman burada kalanlarla oturup sohbet eder ve onlarla birlikte yemek yerdi. Her sahabe de, burada kalanlardan bir ya da ikisini yemek yedirmek için evine konuk ederdi.
Suffe’de kalanların en meşhurlarından biri olan Ebu Hüreyre (r.a.) şöyle der: “Suffe’de benimle beraber kalan üçyüz kişi vardı. Sonra bunların hepsinin bir yere vali ya da komutan olduğunu gördüm.” Suffe’de kalanların sayısı müslümanların durumları iyiye gittikçe azalmaya devam etti. Öyle ki Peygamberimiz (s.a.s.) hayattayken buradakilerin hepsi kendi evlerine taşındılar. Böylelikle fakir Muhacirlerin Mescitte barınmaları sona erdi.
Bünyamin Albayrak