Tanzimat dönemi Osmanlı arşivciliğinde bir merhale sayılabilecek olan Hazine-i Evrak'ın kuruluş ve işleyişine geçmeden, merkezî devlet dairelerini kısaca tanıtmak ve arşivlerine dair bilgiler vermek gerekecektir.
Bâb-ı Âlî:
Sadrazamların resmî makamları olan Paşa Kapısı'na, Sultan I. Abdül- hamid devrinden itibaren verilen addır. Daha önceleri, sadrazamlara mahsus idare binaları yoktu. Genellikle saraya yakın bir yerdeki konağa yerleşerek, devlet işlerini burada görürlerdi. [1]
Divan-ı Hümâyûn toplantılarının Paşa Kapısı'nda görülmeye başlamasıyla birlikte Divan kalemleri, reisülküttab, teşrifatçı ve diğer görevliler buraya taşınmıştır. Böylece bugünkü İstanbul Valiliği'ni çeviren duvarın içinde, Sadâret'e ait Dahiliye ve Hariciye odaları, Meclis-i Vâlâ, Divan-ı Deavî gibi dairelerden oluşan Bâb-ı Âlî müessesesi teşekkül etmiştir.
Zamanla Topkapı Sarayı ile Bâb-ı Âlî arasındaki mesafenin uzaklığı ve her zaman arşive müracaat için saraya memur gönderilmesinden doğan güçlük göz önüne alınarak Sadrıazam Sarayı bahçesinde bir arşiv binası yaptırılmış ve bazı defterlerin buraya nakli temin edilmiştir. Devrin sadrazamı Koca Yusuf Paşa tarafından 1200 (1785) yılında Divan kalemlerinin şefi olan reisülküttaba hitaben yazılan buyrulduda arşive duyulan ihtiyaç şöyle dile getirilmiştir: "İzzetlü Reisülküttab Efendi, Divan-ı Hümâyûn Kalemi'nde mevcûd olan nâme ve ahidnâme-i hümâyûn ve mehâmm-ı Devlet-i Aliyye-i ebed-makrûna dâir kuyûdât mazbût olan cüzler ve defâtîrin ale'd-devâm muhafazaları akdem-i umûr- dan olduğu derkâr ve muhâfaza husûsu kârgir mahalle muhtâc idüği bedîdâr olduğundan ... defterlerin hîn-i iktizâda getürdilüp mürâcaat olunmak kâbil olduğuna binâen ... cümlesi dâimâ sandukalarıyla mehterbaşınız marifetiyle hıfz ve zikrolunan defterleri tetebbu"a memûr olan ketebeden gayrı kimesnenin mahzen-i mezkûra idhâlinden mü- bâ‘adetkılınmasını... itinâ eyleyesiz deyü."
Bu emir ile Divan-ı Hümâyûn'a ait cüz hâlinde veya ciltli defterlerin Topkapı Sa- rayı'ndan getirilerek, Bâb-ı Âlî'de tamir olunan kârgir binaya nakledilmesi uygun görülmüştür. Ayrıca, defterlerin gerektiğinde müracaat edilmek için sabah çıkarlıp akşam yerine koyulması işinin reisülküttabın mehterbaşısı tarafından yapılması istenmekte ve arşiv deposuna kâtiplerden başka kimsenin girmesi men olunmaktadır.
Sonraki yıllarda Hazine-i Evrak'ın kuruluşu ile Topkapı Sarayı arşivlerinin ayıklanması ve Bâb-ı Âlî'deki Tomruk Dairesi ile Sultanahmed'deki Defterhâne mahzenlerinde karışık evraktan, Sadârete ait olanların ayrılması yoluna gidilecektir.
Bâb-ı Defterî:
Defterdarlık Kapısı; merkez ve taşradaki bürolarıyla devletin gelir ve giderini düzenlemekle yükümlü daireye denilmektedir. Yöneticisi olan defterdar Divan-ı Hümâyûn'un tabiî üyesi olarak toplantılara katılır, mîrî işlerden sayılan cizye, avârız ve mukâtaa gibi malî konularda görüş bildirirdi. Önceleri Divan kalemleri ile iç içe çalışan Maliye (Bâb-ı Defterî) kalemlerinin Topkapı Sarayı'nda Maliye Defterhâ- nesi olarak bilinen bir arşivi vardı. [2] Divan-ı Hümâyûn ehemmiyetini kaybedip muntazam toplanamaz olunca, Maliye Hazinesi Kubbealtı'ndan nakledilerek, Bâb-ı Hümâyûn'- dan içeri girilince sağdaki Eski Maliye Dairesi denilen ve 1866 yılında yandığından yeri hâlâ boş olan mahalle taşınmıştır. [3]
Bâb-ı Defterî, diğer dairelere nazaran bünyesinde en çok belge ve defter biriken ve günümüze milyonlarca vesika devreden bir dairedir. 1837 yılında Maliye Nezâreti'ne dönüştürülmüştür. Nezâretin Bâb-ı Defterî döneminden kalan ve Topkapı Sarayı'ndaki Enderûn Hazinesi'nde saklanan belgeleri için evrak mahzeni inşa edildiğinden, ilk önce Enderûn Hazinesi'nde saklanan "evrak ve defâtir-i atîka-i mu‘tebere"nin, yeni torbalarla nakledilmesi düşünülmüştür. Devrin Maliye Nâzın Safvetî Paşa Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşaya sunduğu tezkirede, Maliye hazinesinden kâtipler görevlendirerek Enderûn'- daki defterleri tek tek incelettiğini ve her bir defteri ait olduğu kalemlere göre ayırttığını bildirmiştir.[4] Saklanmasına lüzum görülmeyen bazı evrakın imha edilmesi isteğine de yer veren tezkire, padişahın onayından geçerek uygulamaya konulmuştur.
Maliye Nezâreti, Sultanahmed'de yaptırılan arşiv deposundan başka Bâyezid'de de bir arşiv binası yaptırmıştır. 1284 (1867) yılında Bâyezid'deki Fuad Paşa Konağı, Maliye Nezâretine tahsis edildikten sonra,[5] 1899 yılında Hazine Dairesi'nin altındaki dükkanlar tahliye edilerek büyük bir evrak mahzeni bina edilmiştir. [6]
Bâb-ı Seraskerî:
Yeniçeri Ocağı'nın 1241 (1826) yılında kaldırılmasından sonra zamanın Seraskeri Hüseyin Paşa, dairesiyle birlikte Saray-ı Atîk'e (İstanbul Üniversitesi merkez binasının bulunduğu yer) taşınmıştır. Lağvedilen Yeniçeri Ocağı'nda, yeniçeri kâtibi emrindeki Efendi Dairesi'nde bulunan Yeniçeri ve Acemi Ocağı halkının maaş ve künye defterleri, [7] Seraskerliğin kadim arşiv malzemesini teşkil etmiştir.
Bâb-ı Seraskerî'de bir "evrak mahzeni" kurulduğu ve bunun için bir görevlinin tayin edildiği 1264 (1848) tarihli Sadâret tezkiresinden anlaşılmaktadır. Serasker Paşa'nın, tavanı yıkılmaya yüz tutan evrak mahzeninin kiremitle veya kurşunla kaplanarak tamir edilmesi ve mahzenci maaşının karşılanması isteği üzerine, konu Meclis-i Vâlâ'ya havale edilmiştir. Meclis, bahsi geçen tavanın kurşun kaplanmasından vazgeçilerek; etraf duvarlarının daha uygun ve sağlam olacak şekilde, hâlis harç kullanılarak tamir edilmesi için Ebniye-i Hâssa müdürü marifetiyle yeniden keşif yapılmasını istemiştir[8].
Daha sonra adı Harbiye Nezâreti olarak değişen Bâb-ı Seraskerî'ye ait arşivlerin pek az bir kısmı Osmanlı Arşivi'ne intikal etmiştir. Bu kuruma ait arşiv malzemesinin önemli bir bölümü bugün Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı arşivlerde muhafaza edilmektedir.
Bâb-ı Meşîhat:
Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıyla Ağa Kapısı adı verilen (bugünkü İstanbul Müftülüğü'nün bulunduğu) bina, müştemilâtıyla birlikte resmî daire ve daimî ikametgâh olarak şeyhülislâmlara tahsis edilmiştir. İstanbul'un çeşitli semtlerine dağılmış olan şer‘î mahkemelerin atîk sicillerinin, arşiv binası tesis edilerek bir araya toplanması 1312 (1894) tarihinde gerçekleşmiştir. Meşîhat Dairesi'nden İstanbul Kadılı- ğı'na yazılan yazıda, Dersaâdet ve Bilâd-ı Selâse mahkemelerinde bulunan sicillerin muhafazasını temin etmek maksadıyla kurulan hususî dairede toplanan defterlerin zayıf ve âdi kâğıtlara değil, alakurna denilen kâğıtlara, nefis mürekkeble yazılması istenmiştir. [9]
Bugün İstanbul Müftülüğü'nü çeviren duvardan açılan cümle kapısının sağında bulunan iki katlı kârgir bina, sicillerin muhafazası için depo ve araştırma salonu olarak kullanılmaktadır.
Hazırlayanlar: Yusuf İhsan GENÇ, Dr. Mustafa KÜÇÜK, Dr. Raşit GÜNDOĞDU, Sinan SATAR, İbrahim KARACA, Hacı Osman YILDIRIM, Nazım YILMAZ
----------------------------
1- Daha fazla bilgi için bkz. Naîmâ, Tarih-i Naîmâ, c. IV. İstanbul 1280, s. 398 vd.; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 250-251.
2- Uzunçarşılı, a.g.e., s. 95.
3-
4- BOA, İrâde Dahiliye, nr. 5152.
5- İbnü'l-Emin Mahmut Kemal İnal, Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar, c. I, İstanbul 1954, s. 221.
6- BOA, İrâde Maliye, 1315 N., nr. 8.
7- İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, c. I, Ankara 1943, s. 605.
8- BOA, A. MKT, nr. 156/94.
9- "Dersaâdet ve Bilâd-ı Selâse Mehâkim-i Şer‘iyyesi sicillâtının hüsn-i muhâfazası maksadıyla bâ-irâde-i seniyye-i cenâb-ı Hilâfet-penâhî tesis ve inşa kılınan daire-i mahsusaya mehâkim-i mezkûre sicillât-ı atîka celb olunarak sûret-i muntazamada yerleştirilmiş..." (İstanbul Müftülüğü Şer‘iyye Sicilleri Arşivi,İstanbul Kadılığı Defterleri, nr. 334, s. 132).