Ey gönül, en güzel yeri bul ve ara ile dostluk kur. Çünkü arası, övgüye değer sözleri de işleri de içinde toplamıştır.
Orası, senin fazilet beşiğindir. Senin hekimin de aradadır. Orası, nimet ve ihsanın olduğu gibi peygamberliğin de kaynağıdır.
Bütün haklar, tam olarak orada ortaya çıkmıştır. Senin boynun da, bukağılardan oraya kuruldu.
Senin büyüklüğünün yankısı ilk önce buradan geldi. Sen de yardımsız kalmaktan ve zilletten kurtuldun.
Önceleri kıymetini takdir edemiyordun.
Nerde ise bozguna uğrayıp yokolacaktın. Şayet Medine hidayeti bağrına basmasaydı, seninle iyiliklerin arası çak açılırdı.
Senin bütün varlığın, Ona teşekkür edecek diller haline gelse bile bunu tamamlama şerefine eremezdin.
Cehaletten dolayı yanıp tutuşan mhumun susuzluğunu giderecek tatlı, halis bir kaynak göster bana.
O kaynak, tüm hakikat besmelesinin “bâ” sı, gelecek sarnıçtaki yümnün “yâ”sıdır. (Bereket ve nimetin başıdır.)
Toplum içerisinde nice izzet ve şeref sahibi kimseler vardır ki, kendilerine muhalefet edilmekle çürük su kırbası haline döndüler.
Yine öyle aklı ve kalbi donmuş, taşlaşmış kimseler vardır ki, Allah’ın fazlu keremi ile kahraman oldular.
O ilâç, ölü kalbi dirilten bir mh halinde bütün şaşkınlıkları ortadan kaldırmak için geldi.
Onun nurlu eli, sana öyle bir şeref bağışladı ki. O şeref, önceleri hayalden başka bir şey değildi.
Onun sabahının aydınlığı gecenin karanlığını mağlubetti. O da bir sarsıntı ile bozulan bir ordu gibi geri dönüp gitti.
Hekimin işaretleri, sımsıkı kapalı pencereler halindeki gizli tılsımları çözdü.
İlmin bulutları, peşpeşe gelen feyzi ile ölü kalplerin toprağım sulayıp yeniden diriltti.
Onun baharı, zamanı diriltip, sapıklıkları kökünden söküp atan bir günün gelişinden dolayı tebessüm etti.
Adalet orduları, heybetle geldikten sonra
Hayatın karanlıkları çekilip gitti.
Ey emelleri nurlandıran mutlu süvari,
Hoş geldin, safa geldin, merhaba!
Sana canlanınız kurban olsun. Sen bize güneşi bile gölgelerden koruyup aydınlatacak bir mh verdin.
Ey gönül, sesini çıkarma! gel Hz. Muhammed’in yoluna girelim. Bu, senin için mal ve zinetten daha hayırlıdır.
Ey kardeşim, sen de bıkıp usanmadan eteğine sarılarak O’nun yolunda yürü.
Onun söz ve işleri berrak bir su gibidir.
Sen diğer yaldızlı sözleri bırak kardeşim.
Herbiri kummuş çamurdan meydana gelen tüm hayat sahiplerine nasibini vermiştir o.
Gönüllere kardeşlik ilkesini yerleştiren ve “mal ölçüsü, üstünlük sayılmaz” diyen o değil mi?
“Arap ile arap olmayan arasında hiç bir fark olmadığı gibi efendi ile hizmetçi arasında da fark yoktur” diyen yine o değil mi?
Şimdi bir gmp kimseler, bülbül olduklarım ileri sürerler. Ama yüzlerindeki kara perdeyi aç da bak.
Perdelerin altında kuzu postuna bürünmüş kurtlar göreceksin. Onlarla iyilik ve güzellik arasında çok büyük mesafeler vardır
Mescid-i Haram içindeki Kabe’yi hürmet ve saygı ile tavaf ettim. Kalbim, oraya yönelişin sevinciyle ağlıyordu.
Orada tüm hayal güçleri hücuma geçti. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın hikmetlerini görüyordum.
Ebu Leheb ve dostlan nerede? Onun sapık ar- kadaşlan ile kendisini aldatan mal ve şöhreti nerede?
(Ve kalemimin kalbinin çarpıntısı ile gözyaşlan burada dindi. İçi boş olan kalemim, bu konuda mazurdur. Çünkü benim elimde hep kendikendine yazmaya başlar. Ve yine kendikendine istirahate çekilir.
Son üç beyitin arasında ve onlardan önce daha bir çok beyit vardı. Ama ne yazık ki irticaten yazdığım müsvedde kayboldu. Bunlar, mübarek hicaz yolculuğum sırasında, gönlüme ilhamedilmişti.)
----------------------
(1) Manzum olarak kaleme alınan bu bölümün tercümesi, beyitler halinde, düz nesir olarak yapılmıştır.