Haberin Kapısı

Akıl ve Kalbin Görevleri

TASAVVUF

Bilinmeli ki, Kur’an-ı Kerim, daima akıl yo­luyla binecek şeylerin akıl ve kalb vasıtasıyla anla­şılması gerektiğine işaret eder. Akıl, duyu organlarının hissettiği şeyleri bir bi­rinden ayırır, kalb ise batini duyuların aydınlattığı şeyleri süzgeçten geçirir.

Akim birtakım duyulan olduğu gibi kalbin de duyulan vardır. Akıl duyulannın üzeri nasıl külle - niyorsa, kalb duyulan da sönüp gidebilir. Birincinin üzerinin küllenmesi bir hastalık sebebiyle, İkincinin sönmesi ise, gaflet sebebiyle olur.

Bunlardan birincisi olan aklın hisleri daha ko­laydır. İkincisi olan kalbin hisleri ise, daha güçlü ve çok incedir. Kalb olur da akıl olmazsa zordur ama aksine akıl bulunur da, kalb bulunmazsa bu, daha zordur. Bunlann ikisinin birden bulunması ise, nur üzerine nurdur.

Bunlardan akıl için manevi alemi ve o alemin sahibini düşünmekten daha yararlı birşey olmadığı gibi kalb için de zikirden daha doyurucu birşey yok­tur. Manevi yollardan bir kısmı düşünce ve tefekkü­rü, bir kısmı da zikri telkin eder. Akıl, tedbirin; kalb ise, tenvirin yani aydınlığın kaynağıdır.

Evet, mideye giren herhangi bir yiyecek, par­mak uçlarına, derilere, saçlara vücudun her bir zer­resine ve hücrelerine ulaşmaktadır. Aynı şekilde kalbe giren şeylerde ruhun her noktasını dolaşmak­tadır. Yiyeceklerin mideye ağız yoluyla taşındığı da açıktır. Bunun midesi ile kalbdir. Kalb ve vicdan ölçüleri ise, gerçekleri ortaya çıkaran en doğru şa­hitlerdir.

Eğer insan kitabını okuyacak olursan, hepsinin de burun, alın, kulak, ağız, göz, dil ve dudak harfleri ile yazılmış sayfalardan ibaret olduğunu görürsün. İşte insan cinsinde görülen bu birlik, onun fabri­kasının ve kaynağının bir olduğunu gösterir. Yine bu birlik, bu kitapları süsleyenin, bu levhaları işle­yenin, bu satırları yazanın, bu harita ve cetvelleri çizenin de bir tek kudret elinin parmaklan arasın­daki kalem olduğunu ifade eder. Sanatkârın birliği ve yaratıcının tekliği, sim ile fabrikaların birliğine rağmen, şekillerinin ayn ve birbirinden farklı olu­şu, onlara şekil verenin mutlak ve serbest iradesine işaret eder.

Evet, iyice düşündüğümüz zaman, gerek insan ve gerekse hayvan fertleri arasında büyük bir farklı­lık görürüz. Meselâ, insanlara baktığımızda, hiç bir insanın diğer bir insana tam anlamıyla benzediği­ni göremeyiz. İnsanoğlunun yaratılıştan kıyamete kadar bu sıfat ve şekilleriyle birbirinden tamamen farklı olduğunu tasavvur ediniz. Buna bilgilerinin, inançlarının, mutluluklarının, mutsuzluklarının farklı oluşunu da ekleyiniz.

Görülüyor ki, herkesin rengi, sureti ve şekli farklı olduğu gibi vücudu ile bilgisi de farklıdır. İşte burada mutlak yaratıcının birliği tecelli etmektedir. Çünkü bütün varlıklarda birlik geçerlidir. Mesela bizim her birimiz kendi başına cisim, ses, renk, bilgi ve ahlak bakımından birdir. Öyle ise bir olan niza­mın bir tek tanzim edicisi, yine bir olan tertibin bir tek tertipçisi olması gerekir.

Satır ve çizgileriyle bir yazı, ancak bir elden çıkabilir. Gözümüzü kaldırıp, baktığımızda, gördü­ğümüz herşeyde bir birlik vardır. Bütün cisimlerde, hatta gözlerin hücrelerinde bile bu birlik görülmek­tedir. Göklerde ve yerde ki güçlerde bir birlik vardır. Hepsi de birbirleriyle yardımlaşırlar, birbirlerine cevap verirler. Hayat meyvelerinin doğuşunda bir­birleriyle kucaklaşırlar. Kainattaki sırlar, birbirleri­ne benzer. Birbirlerinin düzenini tamamlamak için elde verirler. Hep bir noktaya bakarlar ve her bir mihver etrafında dikkatle hareket ederler.

İşte bütün bunlar, tıpkı bir hükümdarın beyaz bir sayfaya basılan mührü ve tuğrası gibi, yaratıcı­nın zatında ve sıfatında tek oluşunun en güzel şa­hitleridir.

Senin gözlerinde bu kainat kitabının sayfala­rındaki Esma-i hüsna’mn (Allah’ın güzel isimleri­nin) dürbünü gibidir. Sanki onlar, bu büyük kainat kitabının satırları, kelimeleri, cümleleri, harfleri, noktalan, haşiyeleri ve kayıtlan arasında Esma-i hüsna’mn tecellilerini araştıran iki araştırıcı gibidir.

Kulaklann, kainat cennetinin musiki meclisle­rinden hikmetli ve lahuti nağmelerle yükselen teş­bih seslerinin dinlendiği bir telefondur. Sanki onlar, hak sofrasının iki kabı durumundaki akla ve kalbe giden iki yoldur.

Aklın, ilahi görüntünün birbirlerine karşı olan tecellilerini, kaynak ve maksatlarının birliğini kav­ramaya yarayan çok duyarlı bir cihazdır. Tedbirlerin bozulması anında bir danışma yeri, vehimleri ve fi­kirleri ölçen bir terazi, değerli ve değersiz şeyleri ayıran bir iksir, sağlam olanla olmayanları keşfeden bir alettir. Organların kapısındaki bir bekçi yaratma kavramının baharına açılan bir fikir ağıdır. Yaratıcı ile mahlukat arasında irtibat sağlayan bir telefondur. Dünya ile ah i ret arasında bir köprü, emir ve teklifin ölçüsü, olgunluk ve güzellik cevherinin ayar taşıdır.

Kalbin ise, çok ince tertiplerin sandığı olup, Esma-i Hüsna’mn ilahi görüntülerinin akislerini ortaya koyar. Kainat kitabının satırlarını okumak suretiyle bu harfler arasından yücelik, adalet ve ya­ratıcılık manalarını çıkarır. Şefkat ve terbiye- nin gölgesi altında Allah’ın “Cebbar” ve “Kahhar” sıfatlarının öz anlamını hisseder. Herşeyin zevkini alır ve onu mha tattırır.

Herkes, O tek olan ve hiçbir kimseye muhtaç olmayan, arşın ve ferşin tek sahibi bulunan Allah’ın birliğini kalbinde hisseder. Yani herşey istese de is­temese de O’ndan gelmiş. Onunla vardır, yine O’na dönecektir. Öyle ise nedir bu gaflet, bu unutkanlık, bu körlük?..

Sana ne deliliğin fenleri ne de fenlerin deliliği fayda sağlayabilir. O halde Allah’ın, yüce kudreti karşısında huşu ile eğil, O’nun hükümranlığına itaat et. O’nun ikram eşiğindeki toprağa bulanarak, niyaz edip yalvar. Böyle yaparsan, O’nun ezeli yardımı sana ulaşır. O’nun bağışının lezzetini duyarsın. O, senin susuzluğunu, ebedi bir hayat suyu ile giderir.

Evet, güneşten zerreye, taneden tohuma, ağaç­tan kıla, insandan kainata kadar herşey, külli ve cüz’i gayeleri, tüm madde ve unsurların ifadesindeki ha­kikat lisanı ve: “Ben de bu konudaki şahitlerde­nim” (1) ifadesinin sim ile şöyle haykırıyorlar: “Ey Allahım, Ey Rahman, Rahim, Kerim-Hakim olan Rabbim, Ey yer ve gökleri ve ikisi arasındakileri yaratan, herbirini diğerlerine ulaştıran herbirine mührünü basıp tüm satırlarını tasnif eden Rabbim, seni teşbih ederim. Ey Ulûhiyet mührü ile herşeyi mühürle yen, herşeyin üzerine ilahlık imzasını atan, kainat sergisinin nakışlarını hikmet kalemiyle çizen, herşeyi hikmetiyle yerliyerine koyan yüce Allahım, seni teşbih ve tenzih ederim ”

Bilinmeli ki, bir şahsı hürmet ve saygı ile tekrar tekrar tasavvur etmek, onun sevgisini gönüllerine iyice yerleştirir. Böylece ona uyma fikrini celbedip geliştirir. Bundan dolayı “Mürşid-i kamil olmayan­lara bağlanmak, insanı helake sürükler” denilmiş­tir. Öyle ise insan gafletten uyanmalı, şaşkınlıktan uzak durmalıdır.

Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezeri/Gerçekler ve Çekirdekler

Tercüme: Abdullah Yücel

---------------------------

(1) Enbiya : 56

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.