Ebu Hureyre ve Ebu Said el Hudri’den rivayet edildiğine göre, Resul-i Ekrem buyurdu ki: “Herhangi bir cemaat Allah’ı zikir için toplanırlarsa muhakkak melekler onları kuşatır, onları rahmet kaplar ve onların üzerine sükunet ve vakar iner. Cenab-ı Hak onları katında bulunan meleklere medh ü sena eder.”
Ebu Vakıd Haris b. Avf anlatıyor: “Birgün Resulullah (sav) mescidde Ashab ile birlikte otururlarken, üç kişi geldi. Bunlardan ikisi Peygambere yöneldi. Birisi de bırakıp gitti. O iki kişi peygamberin huzurunda durdu. Bunlardan biri halkada bir aralık görüp oracıkta oturdu. Diğeri ise halkanın ardına oturdu. Üçüncü de dönüp gitti. Resul-u Ekrem meşguliyetten fariğ olunca, ‘Bu üç kişinin halini size haber vereyim mi? Bunlardan biri Allah’a sığındı. Allah da onu barındırdı, hayra ulaştırdı. Diğeri sıkıntı vermekten utandı, Allah da onu mağfiret etti. Öbürü Resulullah’ın meclisinden yüz çevirdiğinden Allah’ın gazabına uğradı.’ buyurdu.”
Yine Ebu Said el Hudri anlatıyor: Birgün Hz. Muaviye mescidde bir zikir halkasına çıkarak onlara, “Niçin toplandınız?” diye sordu. “Allah’ı zikretmek maksadıyla.” diye cevap verdiler. “Hakikaten Allah için mi toplandınız?” dedi. “Evet, sırf bunun için toplandık.” dediler. Bunun üzerine Muaviye buyurdu ki: “Ben size inandığım için yemin teklif etmiş değilim. Peygamberin nezdinde benim mevkiimde bulunan hiçbir kimse, benden daha az hadis nakletmemiştir. Birgün Resul-i Ekrem Efendimiz ashabından halka teşkil eden bir cemaatin yanına geldi. Onlara, ‘Niçin toplandınız?’ diye sordu. Onlar, ‘Bizi İslam dinine hidayet etmesinden ve bize büyük ihsan buyurmasından dolayı Allah’ı zikir ve O’na hamd ü sena etmek için oturmuş bulunuyoruz.’ dediler. Resul-i Ekrem (sav), ‘Hakikaten bunun için mi oturdunuz? Ben size inanmadığım için and vermiyorum. Lakin Cibril (as) geldi de Cenab-ı Hakk’ın sizinle meleklere iftihar ettiğini bana haber verdi.’ buyurdular.”
“Gafiller arasında Allah’ı zikreden, kuru çalılar arasındaki yeşil ağaç gibidir.”
“Gafiller arasındaki zikreden, kaçanlar arasında kahramanca harbeden gibidir.”
Bir kudsî hadiste, “Kulum Beni zikredip dudaklarını benim için kıpırdattığı müddetçe Ben kulumla beraberim.” buyurulmaktadır.
Yine Resul-i Ekrem, “Ademoğlu zikrullahdan daha ziyade kendisini Allah’ın azabından koruyacak bir amel işlememiştir.” buyurmuştur.
“Allah uğrunda cihad etmek de zikrullahın yerini tutmaz mı?” diye sordular. Resul-i Ekrem, “Asla gölge bulunmayan kıyamet gününde Allahu Teala yedi sınıf insanı kendi rahmeti altında gölgelendirir. (Bunlardan birisi de) kimsenin bulunmadığı yerde Allah’ı zikredip, Allah korkusundan gözleri yaşaran kimsedir.” buyurdu.
“Kulum Beni tehna yerlerde zikrederse, Ben de onu kendi zatımda anarım. Cemaat içinde andığı vakit, Ben de onu bulunduğu cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde anarım. Kulum Bana bir karış yaklaştığı zaman, Ben ona bir arşın yaklaşırım. Kulum Bana bir zira yaklaştığı zaman, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. Kulum Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarım (yani isteklerine süratle icabet ederim).” hadis-i şerifi adeta, “Siz Beni zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim.” âyet-i kerimesinin tefsiri niteliğindedir.
Şu hadis-i kudsî de zikrullahın Allah katındaki yerini çok güzel ifade ediyor: “Zikrimle meşgul olup benden istemeye vakit bulamayanlara, isteyenlerden daha çok veririm.”
Ebu Hüreyre’nin bir rivayetine göre: “Resulullah (sav) Mekke yolunda yürüyordu. Derken Cumdan denilen dağın yanından geçti ve ‘Yürüyün, bu Cumdan’dır. Müferridler geçmiştir.’ buyurdu. Ashab, ‘Müferridler kimlerdir ya Resulullah?’ dediler. ‘Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlardır.’ buyurdu.”
Ebu Musa el Eşari’nin rivayetine göre ise Allah’ın Resulü, “Rabbini zikredenlerle zikretmeyenlerin hali, diri ile ölünün benzeridir.” buyurmuştur. Müslim’in rivayeti şöyledir: “Resul-i Ekrem, ‘İçinde Allah’ın zikrolunduğu bir evle Allah’ın zikrolunmadığı ev, canlı ile ölünün benzeridir.’ buyurmuştur.” Allah’ı zikreden mümin diriye, zikretmeyip zikrullahtan gafil olan da ölüye teşbih buyurulmuştur.
Abdullah İbn-i Büsr (ra) naklediyor: “Birgün bir adam, ‘Ya Resulullah! İslamî hükümler çoğaldı. Sımsıkı tutunacağım şeyi bana haber ver.’ dedi. Resul-i Ekrem, ‘Zikrullaha devam et.’ Buyurdu.”
Muaz Bin Cebel anlatıyor: “Resulullah ile birlikte yürüyorduk. ‘Allah katında ilk dereceyi hak edenler nerede?’ buyurdu. ‘Bir kısmı göçüp gitti, bir kısmı hayatta’ dedik. Resulullah (sav), ‘Allah’ı zikretmeleri sebebiyle dereceyi kazananlar nerede? Cennet bahçelerinde dolaşmak isteyenler, Allah’ı çok zikretsinler.’ Buyurdu.”
Muaz Bin Enes’den: “Adamın birisi Resulullah’a, ‘Hangi mücahidlerin ecri daha fazladır?’ diye sordu. Resul-i Ekrem, ‘Allah’ı en çok zikredenlerin.’ buyurdu. Daha sonra adam aynı soruyu namaz kılanlar, zekat verenler, hacca gidenler ve sadaka verenler için de sordu. Resulullah hepsine de ‘Allahu Teala’yı en çok zikredenlerin.’ cevabını verdi. Bunun üzerine Ebubekir, Ömer’e, ‘Ya Eba Hafs, Allah’ı zikredenler hiç sevap bırakmadılar.’ deyince Resulullah (sav), ‘Evet’ diye mukabele etti.”
İbn-i Abbas’dan: “Resulullah, Abdullah bin Revaha’nın yanına geldi. Abdullah arkadaşları ile birlikte Allah’ı zikrediyordu. Peygamber onlara şöyle buyurdu: ‘İyi bilin ki siz, Allah’ın bana kendileriyle birlikte sabretmemi bildirdiği kimselersiniz.’ Sonra da şu âyeti okudu: ‘Sabah akşam Rabbinin rızasını dileyerek O’na yalvaranlarla birlikte sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini arzu ederek gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmayı kendisine unutturduğumuz, hevasına uyan ve aşırı giden kimselere uyma.’