Haberin Kapısı

Çekirdekler ve Gerçekler

TASAVVUF

O, kainat sultanı, hükümdarı, sahibi, idarecisi, düzenleyicisi, hakimi ve hakemidir. Herşeyin anah­tarı onun elindedir. Herşeyin tasarrufu, kapıları, tef­tişi, idaresi, geçimi onun emrindedir. Bütün işlerin sonu, Ona döndüğü gibi, başlangıçları da Ondan başlar. O, kendisini arayanlara lütûfta bulunur onla­rın şükrünü kabul eder.

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla...

Allah’ın adıyla demek: “Onun zaman dairesi üzerindeki egemenliğinin, kainat üzerindeki hakimi­yet mührünün, bütün varlıkların kaynağı üzerindeki imzasının şümulü ile, herşeyin Onun izninden, ruh­satından müşahade ve yardımından istimdat etme­siyle ” demektir.

O, kainat sultanı, hükümdarı, sahibi, idarecisi, düzenleyicisi, hakimi ve hakemidir. Herşeyin anah­tarı onun elindedir. Herşeyin tasarrufu, kapılan, tef­tişi, idaresi, geçimi onun emrindedir. Bütün işlerin sonu, Ona döndüğü gibi, başlangıçları da Ondan başlar. O, kendisini arayanlara lütûfta bulunur onla­rın şükrünü kabul eder.

Elinizdeki bir yazı üzerinde sahibinin ve yet­kilisinin ismi ve mührü olmadığında hiç bir anlam taşımadığına göre, herşey ancak ve ancak herşeyin maliki ve hakimi, Rahman ve Rahim olan, kullarına bol bol ihsanda bulunan, hayatın başında ve bütün devrelerinde kendisini taleb edenlerin şükrünü ka­bul eden Allah’ın ismiyle olur. Çünkü, bütün işlerde Onu zikretmezseniz bile O, zaruri ve tabii olarak o işlerle beraberdir.

Suyun toprak zerreciklerinden bitkilerin ince­cik damarlarına akışı, ağaçların damarlarında hızla yürüyüşü, hava zerreciklerinin ve güneş ışınlarının yumuşacık hareketi hep Onun ismiyle, Onun izniy­le, Onun emriyle, Onun gözetmesi ve yardımıyla olur. Öyleyse Onu zikredelim ki, korktuğumuzdan emin olalım, kapılar yüzümüze kapanmasın. Onu her zaman ve her yerde, zamri olarak zikredildiği gibi biz de zikredelim.

Bilinmeli ki, nimetlerdeki birlik, o nimetleri verenin, mahlukata muhtaç olmayışı ve nimetleri kudret eliyle yaratması, Ona en mükemmel şekilde hamd ve şükretmemizi gerektirir. Nitekim terbiye­deki hikmet de, sıhhati temin edecek olan hekimin iğnesinin acısına tam mânasıyla dayanıp, teslim ol­mayı gerektirir.

Hamd; hürmet arzetmek, İhsam bilmek, tazim göstermek, gayreti huy edinmek, hükmü kabul et­mek, nimete nankörlük etmekten uzak bulunmak ve tertemiz, duygular taşımaktır.

MUNACAT

Allah’ım! muhabbet iksirim kaybetmiş olan kalbim için, senin zikrine ve cennetine duydukları özlemle kalplerinin her köşesi nurlanan aşık velile­rinin şefaatlerini diliyomm.

Allah’ım, ufukları, senin çeşit çeşit tecellile­rinle aydınlanan peygamberlerin mhları hürmeti­ne, hayatımn gıdası kesilmiş olan mhumun halini sana arzediyor, sana sığınıyorum. Yaş akıtmayan kum gözlerimin halini de sana arzediyor, onlar için huşu içerisinde kanlı gözyaşları döken, yataklarında yatmayan büyük zatların gözlerinin şefaatini diliyo­mm. Onlardan uzakta oluşuma ve onların yalnızlı­ğını çektiğime acı; çok üzgün ve gerçek vatanından uzakta bulunan bu garibe merhamet et...

Bilinmeli ki, insan hayatı, gayet kısadır. Ama insan, diğer mahlukatlara hakim oluşu dolayısıyla, en şerefli varlık oluşunun hükmü gereğince, en yüce gayeler için yaratılmıştır. Kendisine en değerli ve en güzel hediye olarak hayat bahşedilmiştir. Diğer can­lılar içerisinde akıl ve idrak gibi en önemli değerlere sahip oluşuyla özellik kazanan insan, en mümtaz ve en seçkin bir varlıktır. Sanki o hülasanın hülasası ve özün özüdür. Çünkü o, kendi aleminin aynası duru­mundaki bir ağaç; çekirdeğiyle büyük kainat kitabı­nın en önemli noktalarından ve sırlarından seçilen kısacık bir nüsha gibi toplayıcı ve oldukça geniş kapsamlı bir varlıktır.

Bütün bunlar ise, insanın, önemli olmayan şey­lerden son derece uzaklaşarak, en önemli olan şey­lerle, en önemli konularda ve en önemli gayeler için meşgul olmasını gerektirir.

Evet, şüphesiz ki, en önemli şey, mülke değil, mülkün sahibine (Allah’a) hizmet etmektir. Çünkü hizmetin şerefi, hizmet edilene, ilmin şerefi de, bili­nene bağlıdır.

Allah’ım, her biri denizlerin içinde, vadilerin derinliklerinde, dağların başlarında, bulutların kat­larında, havanın zerreciklerinde, ışık, başak, çiçek, meyve, bitki, ağaç, su ve topraklarda dağınık bulu­nan zerre ve atomlarımızla yoktan varoluşumuz se­bebiyle sana ibadet ederiz. Bütün bunların birleşip toplanması, hikmetli bir kanun üzere yine hikmet ipine dizilmeleriyle, ilahi tecellilerin gerdanlık­larında tertiplenmeleriyle ve kendilerine mahsus görevlerle “Kün : OL” emrinin rahmanı sırlarını kabullenmeleriyle meydana gelmiştir. Onların hepsi de senin gizli sırlarını kapsayan, kendileri için tayin ettiği ve görünmeyen son gayeye ulaşmak için ça­lışırlar. Yine onların hepsi, “EMİR-ALEMİ”nden gelen görünmez itaat boyasıyla boyanmışlar, senin ezeli hâzinende hazırlandığı şekillerle şekillenmiş­lerdir. Gelişip büyümeleri de, ebedilik sergisinde di­lediğin sonucu doğuracak ilahi ve ezeli cetvellerin şifrelerindeki çizgiler üzere olmaktadır.

Bütün bunların birleşip bir araya gelmesi, senin cabbar olan muradınla binalarının ezeli bir temel üzerine inşa edilmeleriyle oluşmuştur. Yoksa kendi­lerinin kadim ve ezeli oluşlarıyla değil. Aksine se­nin ezeli olan iraden ve onlan yaratma isteğin, irade hâzinende bulunan, ilerde var olacak şeyleri olmuş gibi kabul etmiştir. Onların her birinin varlık alemi­ne çıkması, “Ben, gizli bir hazine idim. Beni bil­sinler diye mahlukatı yarattım. (1)” fermanının derinliklerinde gizli bulunan önemli gayeler içindir.

Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezeri/Çekirdekler ve Gerçekler

Tercüme: Abdullah Yücel

-----------------------------------------------

(1) Bu sözün kutsi hadis olup olmadığı ihtilaflıdır.

Fakat mâna olarak sahihtir. Keşfül-hafa’da nakledildiği gibi: “Ben, insanları ve cinleri, bana ibadet etsinler, beni tanısınlar, diye yarattım” (Zariyat: 56) ayetine de uygun düşmektedir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.