Ey, İnsanoğlu; bilesin ki, sen kendi dünyanda amelinin tohumlarını ekmektesin. Dünyan ise senin tarlandır. Ölüm anı, hasad zamanın, ahiret de harmanındır. Ektiğinden başka bir şey biçemeyeceğin gibi, biçtiğinden başka birşey de ölçüp tartamazsın. Evet: “Kim ahiret ekinini istiyorsa, onun ekinini (sevabını) artırırız. Kim dünya ekinini (menfaatini) istiyorsa, ona da dünyadan veririz. Fakat onun ahirette, hiç bir nasibi yoktur” (1)
Bilinmeli ki, gerçek zikir, sebeplerle değil, sebepleri varedenle meşgul olmak ve nimetleri, gerçek sahibi olan Allah’tan bilmektir. İbn. Sem’un derki: “Zikirden yoksun olan her söz, batıldır, boştur. ” Bilinmeli ki, güneş nasıl bitki unsurlarını harekete geçiriyorsa, aynı şekilde zikir de, ruhi unsurları harekete geçirmektedir. Bitki unsurları, nasıl su ile gelişiyorsa, aynı şekilde ruhi unsurlar da, murakabe ve tefekkürle gelişir.
Evet, zikirde Allah için, gerçekten çok hayır vardır. Zikir, gönül alemini aydınlattığı gibi insanlık alemini de aydınlatır. Böylece nurani ve latif elleri ile karanlık ruhlar alemini temizler ve görülmemiş iksirinin cazibesiyle parlatır. Ruhlar alemi de beşeri adiliklerin ağma düşmüşken, serbest kalır. Tabiatın kirli işlerine köle olmuşken, hürriyetine kavuşur da Cenab-ı Hakk’ın sırlarını keşfederek, kainat bahçelerinde, basiretinin num ile dolaşır. Allah’ın cemal sıfatının tecellisi olan nurlara gark olarak, o mutlak varlığın nizam ve intizamındaki incelikleri: “Yer ve gökler, beni içine alamadı. Ama mü’min’in kalbi aldı.” (2) Sırrı gereğince, hayranlıkla seyreder.
Bilinmeli ki, imann mi marsız, emrin âmirsiz, tedbirin tedbir alıcısız ,nizamın tanzim edicisiz, mahkemenin hakimsiz, sanatın sanatkârsız, etkinin etkensiz, ûilin failsiz, mümkün olmaması, zaruri olarak bu kainatın da yaratıcısız olamayacağım gösterir. Evet, atomdan taneye, çiçeğe, kıla, damlaya hücreye ve bütün kainata kadar ne varsa, hepsi bir yaratıcının eseridir. Yoksa varlıklarının kaynağı, bizzat kendileri değildir.
Bilinmeli ki, bir tek dakikacık, zamanın tümü için bir aynadır. Küçücük bir çekirdek de, büyük ağaçlar alemi için bir aynadır. O bir tek dakika ile çekirdeğin varlığı nasıl ki zamanın ve ağaçlar aleminin varlığını gösteriyorsa yoklukları da onların yokluğu için birer numunedir.
Evet, alemin birliği ve birbirine sarılmasının sim ile bütün alemin yok olacağına hükmedilir. Birleşme ise, ancak bir olan varlık tarafından gerçekleştirilir. Sonradan meydana gelen şeyler de ya- ratıcısız olamaz.
Bilinmeli ki, dış görünüşü ile şeriat, gerek parça parça ve gerekse bütün olarak fert ve toplum hakkındaki hüküm ve kanunlardır. Tarikat ise, kalb ve gönül aynalarının mha açılan bütün kapılarla birleşmesi ve Allah’ın cemali ile yüce kudretine yönelmede sarfedilen gayret ve çabadır. Hakikatde, bu durumun iyice yerleşip devam etmesi, ölçülü davranma ve hayatın bütün safhalarında ilahi nizama yöneliştir ki, buna “ihsan” denir.
Evet, insanın yaratılışındaki asıl gaye kulluktur. Bunun da özü, bütün varlığı ve benliği ile daima ve heryerde Allah’ın huzumnda olduğunu bilmek ve şu ayetin sımna boyanmaktır: “Nereye dönerseniz, Allah’ın yüzü (ibadet yönü ve rızası oradadır.” (3) Yani açıkladığı, işaret ve davet ettiği içerisinde göründüğü yer, oradadır.
Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezeri/Çekirdekler ve Gerçekler
Tercüme: Abdullah Yücel
-------------------------------
(1) Şûrâ :20
(2) Bu ibare değişik şekillerde kutsi hadis olarak nakledilmekte ise de Irakî gibi bazı muhaddisler aslına rastlamadıklarını ifade etmektedirler. Gerek hadis olsun ve gerekse olmasın bu söznün anlamı: “Mümin’in kalbi Allah’a îman, sevgiyi ve marifeti içine alır. Allah sevgisi yalnız imanlı gönüllerde bulunur. Allah’ı gerçekten imam olanlar tanır.” demektir. Yoksa Allah insanın kalbine girer, manası taşımaz. Çünkü böyle kabul etmek, Allah’a bir yer tayini anlamına geleceğinden insanı küfre düşürür. Keşfül-Hafâ, C. 2, s. 195
(3) Bakara : 115.