Bilesiniz ki, Murakabe, iki çeşittir:
a)- Allah-ü Teala’yı hiç bir vasıta olmadan gör- menizdir.
b)- Allah-ü Teala’ı herşeyde görmenizdir.
Bunların İkincisi, başlangıç, İkincisi, ise, sonuçtur. Bunlar, iyice düşünülmelidir. (1)
Ey, doğru yolu bulmak isteyen kişi! Allah, seni de, bizi de doğruya ulaştırsın. İnsan, kesin olarak hükümdarın kendisini koruyup, gözettiğini ve her zaman görürmüş gibi iltifat ettiğini bilirse, hiç şüphesiz ki, kalbinde büyük bir cesaret meydana gelir. İşte, bunun gibi insan, yüce yaratıcıya çok zikreder, her zaman O’nu anarsa, kalbinde ve mhunun derinliklerinde gerçekten güçlü bir iman meydana gelir. Adi ve taklidi imandan kurtulur. Böylece bütün kainat onun dostu olur, sanki bütün alem, artık onun mülküdür hepsi de onu teselli etmektedir.
Evet, köle, efendisine, asker, komutanına ait olan herşeye alışır ve yakınlık kurar. Öyle ise, en küçüğünden en büyüğüne kadar baktığı her bir yaratığın üzerinde gerçek efendinin tuğrasını ve imzasını gören, hepsinin de O’nun sanatı ve mülkü olduğunu anlayan kimsenin nasıl alması gerektiğini siz düşünün.
Bilinmeli ki, insan, kainat gerçeklerinin toplandığı bir varlıktır. O, maddi ve manevi alemlerin birer örneğidir. Bütün yaratıklar O’na hizmet etmektedir. Sanki O, kainat kitabının tamamı için bir fihristtir. Yaratılışı itibarıyla binlerce alemden daha şerefli ve daha değerli oluşu dolayısıyla mahlukat çizelgesinin merkezi noktasını teşkil etmektedir. Çünkü, görüldüğü gibi herşey, insanoğlunun hizmetine verilmiş ve sanki bu makbul misafir için hazırlanmıştır.
Ferdin toplumu temsil edişi, ve ferdin yokluğunun toplumun yokluğu oluşu, bu alemin sonradan yaratıldığım ve bir gün sona ereceğini gösterir. Nitekim, bir evin süslenip bezenmesi de, oraya bir misafir geleceğini gösterir. Bu parlaklık ve haşmet, misafir orada bulunduğu sürece devam eder. Tüm misafirleri temsil eden bir misafirin oradan ayrılması ile diğerleri de ayrılırlar. Misafirler ayrıldıktan soma artık evdeki bu süs ve haşmet de kalmaz, ortadan kalkar.
Evet, sonu olan bir şeyin mutlaka bir başlangıcı olduğu gibi, başlangıcı olan birşeyin de mutlaka bir sonu vardır. Fani olup sona eren şeyler ise, kadim ve ezeli olamaz. Çünkü, sonradan meydana gelen herşeyin bir yaratıcısı olması gerekir.
Bunu da ancak aklı başında olanlar düşünebilir.
Bilinmeli ki, insan nefsi, kötü sıfatlarla perdelenmiş bulunduğu sürece duyu aleminin dışında kalan mânaları, maddenin ötesinde akıl ve hayal hudutlarını aşan gerçekleri müşahade edemez.
Bu kötü sıfatlar, insan gözünü hatta göz bebeğini perdeleyen bir bulut gibidir. Bu bulutla perdelenen göz, gerçekte var olan şeyleri göremediği için inkâr eder.
Evet, bir makinenin varlığı ve süratli bir şekilde iş görmesi, şehirde yaşayan küçük çocuklar için bile apaçık ortadadır, görülmektedir. Ama köylerde ve kırlarda yaşayan çocuklara göre böyle süratli bir makinenin varlığı nazaridir. Onlar, makineyi görmedikleri için varlığı bir takım delillere muhtaçtır. Aynı şekilde güneşin varlığı ve renklerin tasavvuru gözleri görenlere göre basit birşeydir. Ama gözleri görmeyenlere göre çok zordur.
Evet, şeytani ve rezil karakterlerin ortadan kalkması ölçüsünde, keşif, lezzet ve sevgiye dayanan hakikatler çoğalır, güçlenir.
Ey, Allah’ım! Ey, beni en güzel şekilde terbiye edip yetiştiren Rabbim, beni şeytani rezilliklerden, nefsani arzulardan kom. Beni beşeri kirlerden hayvani arzulardan temizle. Beni sadık kullarına yaptığın ihsanla gerek kendi sevgin ve gerekse habibin Muhammed Mustafa (S.A.V)’ in sevgisi için ant, kötülüklerden kom ki, bende senden başkasını Rab tanıma gibi bir düşünce kalmasın. Ya Hannân, Ya Mennan, Yarahim. Ya kerim, Ya latif, Ya Rahman! (2)
Ey, zeki musannif! Acaba tabiatın bu muntazam varlıklann benzerini varetmeye kudret ve iradesi varımdır, yokmudur?
Eğer tabiatın ilmi, iradesi ve kudreti vardır diye cevap verirsen, o halde yarattığı şeyleri ispatlamana engel nedir? Çünkü, bu sayılan ilim, irade ve kudret yaratıcı’mn sıfatlarındandır. Yok, tabiatın bu işi herhangi bir iradesi ve kasdı olmaksızın yaptığım iddia ediyorsan, bu imkânsızdır. Çünkü, birşeye sahip olmayan onu başkasına veremez. Bununla birlikte tedbir, tanzim, kast ve iradenin nutfede, yumurtada, tohumda ve tanede mevcut olduğu tabiatçılar, dehri- ler ve maddeciler tarafından da kabul edilmektedir.
Kainattaki eserler, baştanbaşa son derece sağlam bir sanatın kemali ile doludur.
Evet, tabiatı ya yapıcı olarak tasavvur edebilirsin. Yahut da yapılan olarak. Eğer ona yapıcı elbisesini giydirirsen, bu yapıcının yaptığı şeylerden önce gelmesi gerekir. Bu durumda kendisinden kaçtığın sonuca ulaşmış olursun ama semavi kitaplara muhalif olarak nispette hata etmiş olursun.
Eğer: “Tabiat yapılmıştır, görülen asıl şekli ile şekillenmiştir, her yapılanın bir yapıcısı, her mahkumun bir hakimi ve her şeklin bir şekil vericisi vardır” dersen: Ey. Temiz ve zeki insan, bu yapıcının, bu hakimin ve bu şekil vericinin isminin seni yaratan Allah olmasını inkâr edebilirmisin? Edemezsen, inkâr ettiğin şeyi bu defa ikrar etmiş olursun.
----------------------------
(1) Tasavvuf dilinde Allah’ın görülmesi, O’nun bilinmesi ve tanınması demektir. İkinci maddede: “Allah’ın herşeyde görülmesi” yaratıklara bakarak Allah’ın varlığını ve birliğini akıl yoluyla bulmak ve bilmek anlamını taşır. Birinci madde ise, imanın kemal derecesini ifade eder.
(2) Bunların her bireri Allah-ü Teala’nın isimlerinden olup, Han- nan: çok merhametli, rahmeti çok olan; Mennan çok ihsan eden; Rahim: çok merhametli, özellikle mü’minlere rahmetle muamele edip mükafâtlandıran. Kerim: Çok cömert, çok ikram eden. Latif: yumuşaklık ve lütufla iyilik eden. Rahman: Çok merhametli, kullarına meırah- metle muamele eden demektir.