Haberin Kapısı

Murakabe

TASAVVUF

İnsan, kainat gerçeklerinin toplan­dığı bir varlıktır. O, maddi ve manevi alemlerin birer örneğidir. Bütün yaratıklar O’na hizmet etmektedir. Sanki O, kainat kitabının tamamı için bir fihristtir.

Bilesiniz ki, Murakabe, iki çeşittir:

a)- Allah-ü Teala’yı hiç bir vasıta olmadan gör- menizdir.

b)- Allah-ü Teala’ı herşeyde görmenizdir.

Bunların İkincisi, başlangıç, İkincisi, ise, so­nuçtur. Bunlar, iyice düşünülmelidir. (1)

Ey, doğru yolu bulmak isteyen kişi! Allah, seni de, bizi de doğruya ulaştırsın. İnsan, kesin olarak hükümdarın kendisini koruyup, gözettiğini ve her zaman görürmüş gibi iltifat ettiğini bilirse, hiç şüp­hesiz ki, kalbinde büyük bir cesaret meydana gelir. İşte, bunun gibi insan, yüce yaratıcıya çok zikreder, her zaman O’nu anarsa, kalbinde ve mhunun derin­liklerinde gerçekten güçlü bir iman meydana gelir. Adi ve taklidi imandan kurtulur. Böylece bütün kainat onun dostu olur, sanki bütün alem, artık onun mülküdür hepsi de onu teselli etmektedir.

Evet, köle, efendisine, asker, komutanına ait olan herşeye alışır ve yakınlık kurar. Öyle ise, en küçüğünden en büyüğüne kadar baktığı her bir ya­ratığın üzerinde gerçek efendinin tuğrasını ve im­zasını gören, hepsinin de O’nun sanatı ve mülkü olduğunu anlayan kimsenin nasıl alması gerektiğini siz düşünün.

Bilinmeli ki, insan, kainat gerçeklerinin toplan­dığı bir varlıktır. O, maddi ve manevi alemlerin birer örneğidir. Bütün yaratıklar O’na hizmet etmektedir. Sanki O, kainat kitabının tamamı için bir fihristtir. Yaratılışı itibarıyla binlerce alemden daha şerefli ve daha değerli oluşu dolayısıyla mahlukat çizelgesi­nin merkezi noktasını teşkil etmektedir. Çünkü, gö­rüldüğü gibi herşey, insanoğlunun hizmetine veril­miş ve sanki bu makbul misafir için hazırlanmıştır.

Ferdin toplumu temsil edişi, ve ferdin yoklu­ğunun toplumun yokluğu oluşu, bu alemin sonra­dan yaratıldığım ve bir gün sona ereceğini gösterir. Nitekim, bir evin süslenip bezenmesi de, oraya bir misafir geleceğini gösterir. Bu parlaklık ve haşmet, misafir orada bulunduğu sürece devam eder. Tüm misafirleri temsil eden bir misafirin oradan ayrıl­ması ile diğerleri de ayrılırlar. Misafirler ayrıldıktan soma artık evdeki bu süs ve haşmet de kalmaz, or­tadan kalkar.

Evet, sonu olan bir şeyin mutlaka bir başlangıcı olduğu gibi, başlangıcı olan birşeyin de mutlaka bir sonu vardır. Fani olup sona eren şeyler ise, kadim ve ezeli olamaz. Çünkü, sonradan meydana gelen herşeyin bir yaratıcısı olması gerekir.

Bunu da ancak aklı başında olanlar düşünebilir.

Bilinmeli ki, insan nefsi, kötü sıfatlarla per­delenmiş bulunduğu sürece duyu aleminin dışında kalan mânaları, maddenin ötesinde akıl ve hayal hu­dutlarını aşan gerçekleri müşahade edemez.

Bu kötü sıfatlar, insan gözünü hatta göz bebe­ğini perdeleyen bir bulut gibidir. Bu bulutla perde­lenen göz, gerçekte var olan şeyleri göremediği için inkâr eder.

Evet, bir makinenin varlığı ve süratli bir şekil­de iş görmesi, şehirde yaşayan küçük çocuklar için bile apaçık ortadadır, görülmektedir. Ama köylerde ve kırlarda yaşayan çocuklara göre böyle süratli bir makinenin varlığı nazaridir. Onlar, makineyi gör­medikleri için varlığı bir takım delillere muhtaçtır. Aynı şekilde güneşin varlığı ve renklerin tasavvuru gözleri görenlere göre basit birşeydir. Ama gözleri görmeyenlere göre çok zordur.

Evet, şeytani ve rezil karakterlerin ortadan kalkması ölçüsünde, keşif, lezzet ve sevgiye daya­nan hakikatler çoğalır, güçlenir.

Ey, Allah’ım! Ey, beni en güzel şekilde terbiye edip yetiştiren Rabbim, beni şeytani rezilliklerden, nefsani arzulardan kom. Beni beşeri kirlerden hay­vani arzulardan temizle. Beni sadık kullarına yaptı­ğın ihsanla gerek kendi sevgin ve gerekse habibin Muhammed Mustafa (S.A.V)’ in sevgisi için ant, kötülüklerden kom ki, bende senden başkasını Rab tanıma gibi bir düşünce kalmasın. Ya Hannân, Ya Mennan, Yarahim. Ya kerim, Ya latif, Ya Rahman! (2)

Ey, zeki musannif! Acaba tabiatın bu muntazam varlıklann benzerini varetmeye kudret ve iradesi varımdır, yokmudur?

Eğer tabiatın ilmi, iradesi ve kudreti vardır diye cevap verirsen, o halde yarattığı şeyleri ispatlamana engel nedir? Çünkü, bu sayılan ilim, irade ve kudret yaratıcı’mn sıfatlarındandır. Yok, tabiatın bu işi her­hangi bir iradesi ve kasdı olmaksızın yaptığım id­dia ediyorsan, bu imkânsızdır. Çünkü, birşeye sahip olmayan onu başkasına veremez. Bununla birlikte tedbir, tanzim, kast ve iradenin nutfede, yumurtada, tohumda ve tanede mevcut olduğu tabiatçılar, dehri- ler ve maddeciler tarafından da kabul edilmektedir.

Kainattaki eserler, baştanbaşa son derece sağ­lam bir sanatın kemali ile doludur.

Evet, tabiatı ya yapıcı olarak tasavvur edebilir­sin. Yahut da yapılan olarak. Eğer ona yapıcı elbise­sini giydirirsen, bu yapıcının yaptığı şeylerden önce gelmesi gerekir. Bu durumda kendisinden kaçtığın sonuca ulaşmış olursun ama semavi kitaplara mu­halif olarak nispette hata etmiş olursun.

Eğer: “Tabiat yapılmıştır, görülen asıl şekli ile şekillenmiştir, her yapılanın bir yapıcısı, her mah­kumun bir hakimi ve her şeklin bir şekil vericisi var­dır” dersen: Ey. Temiz ve zeki insan, bu yapıcının, bu hakimin ve bu şekil vericinin isminin seni yara­tan Allah olmasını inkâr edebilirmisin? Edemezsen, inkâr ettiğin şeyi bu defa ikrar etmiş olursun.

----------------------------

(1) Tasavvuf dilinde Allah’ın görülmesi, O’nun bilinmesi ve tanın­ması demektir. İkinci maddede: “Allah’ın herşeyde görülmesi” ya­ratıklara bakarak Allah’ın varlığını ve birliğini akıl yoluyla bulmak ve bilmek anlamını taşır. Birinci madde ise, imanın kemal derecesini ifade eder.

(2) Bunların her bireri Allah-ü Teala’nın isimlerinden olup, Han- nan: çok merhametli, rahmeti çok olan; Mennan çok ihsan eden; Ra­him: çok merhametli, özellikle mü’minlere rahmetle muamele edip mükafâtlandıran. Kerim: Çok cömert, çok ikram eden. Latif: yumuşak­lık ve lütufla iyilik eden. Rahman: Çok merhametli, kullarına meırah- metle muamele eden demektir.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.