Meselâ, çak zayıf ve cılız bir sivri sinek, büyük bir fili harekete geçirir. Ama fil, kocaman vücuduyla sivrisineğe karşı kendisini savunamaz. Yine küçücük bir an, en modem cihazlarla donatılmış alan, en kabiliyetli mühendisleri bile, yaptığı işlerle hayrete düşürmektedir.
Kuşların pençesinden sineklerin iğnesine ve sütçocuğunun yeryüzü beşiğinde isteklerini bildiren ağlamasına kadar küçük, büyük hiç bir şey unutulmamış, ihmal edilmemiştir. Bunlann “hepsi de, kendi niyaz ve teşbihlerini bilirler.”(l) Bunlann herbiri, kendi mizacına, karakterine, gücüne, ağız ve midesinin ölçüsüne göre hareket ederler. Yine bunlann her biri, kendilerine mahsus güzel düsturlara, latif ve sağlam kaidelere, mükemmel ve muntazam kanunlara bağanmış, güçlü bir tertibin, adaletli ve (1) Nur: 41
hikmetli bir terbiyenin ipine dizilmiştir.
İşte bütün bunlar, Cenab-ı Hakkın birliğini, kudretini, yaptığı işlerde tekliğini ve her şeyin kendisine muhtaç olduğunu gösteren bir dizidir. Büyük saltanatının tuğrası, hükümranlığının imzası ve ilahlığındaki rahmetin örnekleridir. Bütün bunlar, bu muazzam tedbir ve idarenin ancak en büyük müdebbir ve idareci tarafından yapılabileceğini açıkça ifade etmektedir. Bu hikmetli ve geniş kapsamlı adaletin ve şefkatli terbiyenin ancak en büyük hakim ve en büyük mürebbi tarafından gerçekleştirilebileceği de ortadadır.
Evet, zavallı bir sineğin yatağının ağaç yapraklan arasında hazırlanışı, bu zayıf misafirler için orada ana rahmi gibi bütün gıdalarım ve yaşamaları için gerekli herşeyin bulunuşu hikmet dolu bir terbiyenin, adil bir merhametin, küçük-büyük herşeyi kuşatan bir ilmin eseri değilmidir? Sanki orası, bu yavmlar için hazırlanmış tabii bir okuldur ki, bu okul, onlann güçlerini sınırlayan, iyilik ve kötülüğü kendilerine ilham eden bir yönetim ve idare ile kuşatılmıştır.
Bütün bunlar ise, açıkça gösteriyor ki, bu geniş ve güçlü idare, ancak bu canlıların üzerindeki hakim bir kuvveden kaynaklanmaktadır. Çünkü, bu güçlü idare, yeryüzü yıldızımızın tüm bölgelerindeki vadilerin içinde, dağların tepelerinde ve çöllerde
bulunan bütün ülkeleri egemenliği altına almıştır.
Yukarıda sözü edilen tabii okulun talebeleri durumundaki bu canlılar, meydana gelmekte alan işleri yapmaktan aciz olup omuzlama güçleri olmadığından, bu işleri başka bir güce havale etmek gerekiyor. işte o güç, bütün işlerin inceliklerini, hayatın gizliliklerini, çeşitli canlıların sırlarını yaratılış kanunlarıyla birlikte bilip görmektedir. Yine O’nun ilmi, yeryüzünün her yanındaki bütün canlı cinslerinin fertlerini teker teker kuşatmakta, onların kendileriyle, yerleriyle, gıda ve istekleriyle ilgili herşeyi bilmektedir.
Aklı başında bir insan, nasıl olur da sırf vehimlere dayanan meçhul ve kabulü çok güç olan tesadüfü caiz görebilir? Bu ağaçlar, bu hayvanların isteklerini nasıl anlıyor? Onların söylediklerini nasıl işitiyor da bu misafirleri adalarına davet ediyorlar? Yahut o hayvancıklar ağaçların komma kabiliyetlerini nasıl anlıyorlar da onların dallarındaki otellere gidip konaklıyorlar? Bir kısmı ana rahmini andıran yuvalarım en güvenilir biçimde yükseklere yapıyorlar. Sanki o yuvalar yükseklerde esen rüzgar dadısının elinde bir beşik gibi sallanıyor.
Evet bu kainattaki varlıklar arasında görülen kucaklaşma, yaklaşma ve yardımlaşma sanki parmaklarım kaldırmış, kainatta bulunan herşeyin bir tek efendiye hizmet ettiğine, yalmz bir tek idare ve idareci tarafından yönetildiğine, her dilediğini ya pabilen bu idarecinin bütün alemi kuşatmış olduğu na şahitlik etmektedir.
Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezeri/Gerçekler ve Çekirdekler
Tercüme: Abdullah Yücel