Basireti kuvvetli, duyguları keskin olan kimseler, orta yolu tutmuş olup Allah’tan başka hiç bir şey görmezler. Fiillerinin Allah’ın kudretinin eseri olduğunu, Allah’ın kudretiyle meydana geldiğini, Allah’ın kudreti olmadan hiç bir değer ifade etmediklerini bilirler. Onlar, hangi şeye baksalar onda mutlaka doğmdan doğmya etkili olan faili görürler. Yer, gök, hayvan, ağaç ve dağ gibi şeyleri görmezler, onlardan uzaktırlar. Gördükleri şeylere ancak hak ve bir olan Allah’ın sanatı, vitrini, fabrikası, ilahlığınm müzesi, Rab oluşunun görüntüsü, tecellilerinin aynası olarak bakarlar. Böyle olunca da onların bakışı, Cenab-ı Hak’tan başkasına yönelmez.
Bu, tıpkı bir insanın şiirine, yazısına, kitabına veya yaptığı binaya ve sanatına bakıp da bir ayna gibi onlarda şairi, yazan, katibi, yapan mühendisi ve mimari görmeye benzer. Bu eserlere bakan, bunlan yapanın eseri olarak görür. Yoksa beyaz bir sayfa üzerine dökülen mürekkep veya birbirine bağlanmış taş ve çamur olarak değil. Böyle olunca bu insan, yazardan, katip’ten, inşaatçıdan, mimardan ve mühendisten başkasına bakmış sayılmaz.
Evet, evet, bütün kainat ve bütün varlıklar, Allah-ü Teala’nın kitabı, haritası, sanatı ve yapısıdır. Öyle ise her kim, bunlara yaratıcının fiili olarak bakar, onu tanır, sevmeye ve ululamaya müstehak olan Allah’ın eseri olarak severse, yalnız Allah’a bakmış, yalnız O’nu tammış ve yalnız O’nu sevmiş olur. Aynı zamanda bu insan, gerçekten düşünce sahibi ve gerçekten Allah’ın birliğine inanmış bir mü’min olur. Hatta bu insan, nefsine bile kendi nefsi olduğu için değil, yaratıcının bir dokuması ve yazması olduğu için bakar. Allah’ın varlığına gark olan bu mütefekkirin tevhid inancında fani olduğu söylenebilir.
Anlayış ve vicdan, bu his ve düşünceden acizdir. Alimler de fıtrat ve vicdan içinde bulunan bu ince duyguyu açıklayamamışlar, daha aşağı seviyedeki şeylerle meşgul olmuşlardır. Bu da akıl ve idrakin, Allah’ın apaçık bilinen marifetini anlamada gecikmeleri için bir engel teşkil etmiştir.
Evet, insanlar, yaratıcıyı tanıma isteklerinde merkebine binip onu aramaya çıkan ve darb-ı mesel olan bir şaşkın gibidir. Açık ve zahir olan şeyler, matlup olunca, anlaşılmaları zorlaşır. Şair, bu manada şöyle der:
“Şüphesiz ki, sen, kendisiyle açıkta bulunduğun şeyle perdelenmişsin. Tanımanın ve şöhretin perdesi altında örtünüp gizlenmişsin. Yemin ederim ki, âmâ bir kimsenin görmeyişi, ayın kıymetini düşürmez.”
Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezeri/Gerçekler ve Çekirdekler
Tercüme: Abdullah Yücel