Güneydoğu şehirlerinde, özellikle tekkeler kapatılıncaya kadar medresede okumak çok yaygın bir gelenekti. Bu durum, medreselerin kapatılmasından sonra da aynı şekilde 1970’li yıllara kadar devam etmiştir. Ancak bu yeni durumda, medrese ve dergâhların faaliyetlerini daha gizli yahut yüksek dağların arasında veya üzerinde bulunan köylerde yaptıkları görülmektedir. Ayrıca Irak ve Suriye’de bulunan medrese ve dergâhlara yoğun bir yönelme olmuş birçok ilim talibi bu iki ülkeye daha fazla gitmişlerdir.
Cizre, her iki ülkenin kesişim noktasında bulunduğu gibi tarihi süreç içerisinde bir ilim merkezi olagelmiştir. Bu yönüyle de ilim taliplerinin uğrak noktalarından biridir. Bu açıdan Şeyh Hâlid-i Cezerî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’den icâzet alıp tekrar Cizre’ye döndüğünde ve Basret’te çok sayıda tâlibi olmuştur.
Birçok tanınmış âlim Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin yanında medrese okumuş ve tasavvufî eğitimden geçerek ondan icâzet almıştır. Burada kendisinden sonra dergâhın postnişîni olan Şeyh Sâlih-i Sıpkî, Mardin ve çevresinin irşâdı için görevlendirdiği Şeyh Hâmid-i Mardinî ve Gavs-ı Hizânî olarak tanınan Sıbğatullah Arvâsî’nin Basret günleri hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır.
Şeyh Sâlih-i Sıpkî (ö. 1852)
Bitlis iline bağlı Sıpki Köyü ve aşiretinden ve bölgede “Üstad-ı Azam” olarak tanınan Molla Resul Sıpkî’nin yeğeni[1] Şeyh Salih-i Sıpkî, Botan bölgesinin ünlü medreselerinden biri olan Tanzeh Medresesi’nde[2] okumuştur. Tedrisini ve tasavvufî eğitimini Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin yanında tamamlamış ve icâzet almıştır. Hocasının damadı da olan Şeyh Salih, onun vefâtından sonra Basret Dergâhı’nın postnişîni olarak görev yapmış ve 1852 yılında vefât etmiştir. Mezarı hocası gibi Basret köyündedir.[3]
Şeyh Sâlih-i Sıpkî’nin üç büyük halifesi bulunmaktadır. Bunlardan ilki “Şeyh-i Hazîn” lakabıyla tanınan Muhammed Fersafî (1892)’dir.[4] İkinci halifesi Muhammed Ahtebî, üçüncüsü ise kendisinden sonra Basret Dergâhı’nın şeyhliğini üstlenen Şeyh Muhammed Aynî’dir.[5]
Şeyh Hâmid-i Mardinî (ö. 1882)
Şeyh Hâmid-i Mardinî, 1802 yılında Siirt’te doğdu. Aslen Kufe’den gelerek önce Musul’a, daha sonra da Siirt’e yerleşmiş olan seyyid bir aileye mensuptur. Ailesi Siirt’te yaşarken Şeyh Hâlid-i Cezerî tarafından Mardin’in irşâdı ile görevlendirilmesi neticesinde yaklaşık kırk yıl bu şehir ve çevresinde görev yapması nedeniyle Şâh-ı Mardin diye anılmaya başlanmıştır.[6] Seyyid nesep olan Şeyh Hâmid-i Mardinî, Siirt Ulu Camii vaizi ve Erzurumlı İbrahim Hakkı’nın talebesi olan Abdullah Efendi’nin oğludur. Tahsiline babasının yanında başladıktan sonra Molla Halil-i Siirdî’nin yanında devam etti ve medrese icâzeti aldı. Ardından Şam’da Şeyh Hasan el-Baytar, Medîne’de Şeyh Yusuf es-Sâvî, Halep’de Şeyh Ebu’l-Vefâ el-Halebî ve Şeyh Dâvud-i Bağdâdî’den ders okudu.
Medrese ilimlerini tamamladıktan sonra tasavvufî hayata yönelen Şeyh Hâmid-i Mardinî, o dönemde Güneydoğu’da daha yaygın olan ve babasının da müntesibi olduğu Kâdiriyye tarîkatına intisab etti. Sonra Şam’a giderek orada Şeyh Hâlid Hakşibendî’den ve dönüşte Şeyh Abdulkâdir Bilvânisî’den Nakşbendiyye zikri dersleri de almıştır. 1833 yılında hac yolculuğu sırasında da Haleb’de Şeyh Hâlid-i Halebî’den Kâdirî hilafeti aldı.[7] Şeyh Hâmid-i Mardinî’nin hayatına baktığımızda sürekli bir arayış içerisinde olduğunu görmekteyiz. Zamanı tam olarak belli olmamakla birlikte 1933 yılındaki hac ziyaretinden sonra Basret’e Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin yanına gelerek seyr u sülûka girdi ve Nakşbendiyye icâzeti aldı.
Seyr u sülûkunu tamamladıktan sonra kendisine icâzet verilerek Mardin ve çevresini irşâd etmek ve tarîkat hizmetlerini yaymak üzere görevlendirildi.[8] 1844 yılında Mardin’e giden Şeyh Hâlid-i Mardinî, kırk yıl kadar ilim ve irşâd ile uğraştı ve 1882 yılında seksen yaşında Mardin’de vefât etti ve orada defnedildi.
Şeyh Hâmid-i Mardinî, değişik alanlarda birçok eser kalem almıştır.
Bunlardan bazısı şu şekildedir:[9]
er-Risâletü’l-vehbiyye fî süneni’s-salavâti’r-rubâiyye
Hâşiyetu alâ tefsîri Kâdı Beydâvî
Hâşiye alâ Nuhbetü’l-Fiker
Urcûzetü’t-tullâb fi’z-zurûf ve’l-câr ve’l-mecrûr ve’l-i’râb
Fethu’l-Vehhâb şerhu urcûzetu’t-tullâb
Hâşiyetu alâ Fevâidi’d-Diyâiyye
er-Risâletü’z-zehebiyye fî akâidi ehli’s-sünneti ve cemâati’l-Muhammediyye
Şeyh Sıbğatullah Arvâsî
Aslen Bahçesaray ilçesine bağlı Arvas (Doğanyayla) köyünden olan ve Gavs-ı Hizânî diye tanınan Sıbğatullah-i Arvâsî, medrese ve tasavvufî eğitiminin bir kısmını Basret köyünde tamamlar. Tâhâ el-Hakkârî’nin yanında eğitimine devam ederken hocası tarafından Basret köyünde bulunan Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin yanına gitmesi ve mânevî eğitimini onun yanında tamamlaması söylenir. Bu emir üzerine Basret’e giden Sıbğatullah Arvâsî, burada başta Şeyh Hâmid-i Mardinî ve Salih-i Sıpkî olmak üzere birçok mürid ile birlikte dergâhın temizlik gibi hizmetleri dâhil yaparak dört yıl sürecek mânevî eğitimi tamamlar. Bu süreçte Tâhâ el-Hakkârî, Horoslu Molla Murad’ı Basret Dergâhı’na göndererek “Kendi evine gel” diye haber yollar.[10] Bunun üzerine Şeyhi Hâlid-i Cezerî, ona icâzet vermez ve tekrar Tâhâ el-Hakkârî’nin yanına Şemdinli’nin Nehri (Bağlar) kasabasına gitmesini emreder. Sıbğatullah Arvâsî’ye, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî tarafından Tâhâ’l-Hakkârî’ye hediye edilen bir hırka giydirilerek[11] kendisine bir icâzet verilir.[12] Ancak Sıbğatullah Arvâsî, Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin vefâtından sonra Basret Dergâhı’nın postnişîni olan Şeyh Sâlih-i Sıpkî’nin yanına gelerek iki yıl kadar daha sohbetlerde bulunur. Bunun neticesinde Şeyh Sâlih-i Sıpkî teberrüken dahi olsa ona icâzet vermez ve hocası gibi kendisinin de buna ehliyetli olmadığını ifade eder.[13] Bunun neticesinde Arvâsî, memleketine döner ilim ve irşâd ile uğraşır. Sıbğatullah Arvâsî, 1870 tarihinde vefât etmiştir. Kabri Bitlis’e bağlı Hizan ilçesinin Gayda köyündedir.
Abdurrahman-ı Tâğî, Oğlu Bahaaddin, Siirt’in Şirvan ilçesinden Hâlid-i
Ölekî ve Abdurrahman-ı Meczûb Arvâsî’nin hilâfet vermiş olduğu kimselerdir.[14]
Doç. Dr. İbrahim BAZ
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
-------------------------------
[1] Şeyh Salih-i Sıpkî, ilköğrenimine amcasının yanında başlamasına rağmen onunla yaşadığı bir sorun nedeniyle önce Tanzeh medresesine ardından Şeyh Hâlid-i Cezerî’nin yanına gitmiş ve nihayet Basret Dergâhı’nın postnişini olmuştur. Amcası Molla Rasul Sıpkî, bundan sonra kendini tanıtmadan Basret’e gelmiş yeğeni ile sohbet etmiş ve hatta onu imtihan etmiş, onu ilmen ve irfânen başarılı bulmuş ve iltifat etmiştir. O da amcası ve ilk hocasına hürmetle davranmıştır. Amcası, yeğeninin halinden hoşnut şekilde Basret’ten ayrılmıştır. Bk. Muhammed Baki Seydâ, “Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişînler”, s. 6-7.
[2] Tanzeh, Botan bölgesi olarak bilinen coğrafyanın önemli yerleşim alanlarından biridir. Bugün Siirt iline bağlı Eruh ilçesinde yer almaktadır.
[3] Muhammed Şefik Zibârî, el-Ahvâlu’d-dürriyye ve’l-ahbâru’l-miskiyye fi’s-silsileti’z-Zibârîyye, s. 30.
[4] Şeyh Hazin olarak tanınan Muhammed Fersâfî, Sâlih-i Sıpkî’den sonra Tâhâ’l-Hakkârî’nin yanına, onun da tavsiyesi üzerine Irak’ta Osman Tavilî’ye giderek ondan da tarîkat icâzeti almıştır.
[5] Abdurrahman Memiş, Hâlid-i Bağdâdî ve Anadoluda Hâlidîlik, s. 134; Abdulkadir Bingöl, Kulilken Baxe Botan, s. 166-167.
[6] Abdulhalim b. Şeyh Musa el-Mardinî, eş-Şeceretü’d-dürriyye fî menâkıbı sâdâti’l-Hâmidiyye, İstanbul 1412, s. 115.
[7] İbrahim Coşkun, “Hâmid el-Mardinî ve er-Risâletü’z-zehebiyye fî akâidi ehli’s-sünneti ve cemâati’l-Muhammediyye adlı eseri”, İbrahim Hakkı ve Siirt Uleması Sempozyumu, ed. Ahmet Erkol - Abdurrahman Adak, İstanbul (ts.), s. 393.
[8] Muhammed Şefik Zibârî, el-Ahvâlu’d-dürriyye ve’l-ahbâru’l-miskiyye fi’s-silsileti’z-Zibârîyye, s. 29; Abdurrahman Memiş, Hâlid-i Bağdâdî ve Anadoluda Hâlidîlik, s. 133; Abdulkadir Bingöl, Kulilken Baxe Botan, s. 179-180.
[9] Musâ el-Mardinî, eş-Şeceretü’d-dürriyye fî menâkıbı sâdâti’l-Hâmidiyye, s. 116.
[10] Arvâsî, Sıbğatullah, Minah, Ayyıldız Matbaası, İstanbul 1982, s. 10.
[11] Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin Tâhâ’l-Hakkârî’ye biri uzun diğeri kısa olmak üzere iki hırka hediye ettiği, uzun olanını kendisinin giymesi, kısa olanını da zamanı gelince sahibine hediye edersin dediği ve bunun şeyhi tarafından Sıbğatullah Arvâsî’ye icâzet hırkası olarak giydirildiği nakledilmektedir. Bk. Muhammed Baki Seydâ, “Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişînler”, s. 6.
[12] M. Şefik Korkusuz, Nehri’den Hazne’ye Meşâyıh-i Nakşibendi, İstanbul 2010, s. 44-45; Muhammed Baki Seydâ, “Nakşî Hâlidî Seydâî Postnişînler”, s. 6.
[13] Sıbğatullah Arvâsî’nin Minah isimli eserinde Şeyh Sâlih-i Sıbkî’den hilâfet aldığı kaydedilmektedir. Bk. Sıbğatullah Arvâsî, Minah, s. 10.
[14] Sıbğatullah Arvâsî, Minah, s. 13-14.
Hacı Coşkun 4 Yıl Önce
Şeyh Salih-i Sıbki Hazretlerinin hayatında şu hususların düzeltilmesi gerekir. Şöyle ki: .İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisidir. Bitlis velîlerindendir. Aslen Bitlislidir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1852 (H.1269) senesinde Cizre’nin Buhtan Dağı köylerinden Basret’te (yeni adı İnceler Köyü) vefât etti. Türbesi bu köydedir. Salih-i Sıbki Hz. Sıbki ailesinden amcası Molla Resul-i Sıbki den ilmi okur.aynı zamanda Mevlana Halid-i Bağdadinin Halifesi Seyyid Taha-ı Hakkari ile birlikte Molla Resul-i Sıbki de beraber ilim okurlar.İlim tahsili bittiği zaman kendisin gibi talebe olan arkadası Seyyid Taha-ı Hakkari ile birlikte karar verirler.Salih-i Sıbki derki;Ben Halid-i Cezeri ye gideceğim.Seyyid Taha-ı Hakkari de derki; Ben amcam Seyyid Abdullah’ın mürşidi olan Mevlana Halid-i Bağdadi ye gideceğim.Ve iki büyük veli kendilerine çizdikleri yolda yürürler. Evliyânın büyüklerinden Şeyh Hâlid Cezirî'nin sohbetinde kemâle erdi.Bu zat Şeyh Halid-i Cezeri’nin büyük damadıdır. Bu hocasının ikâmet ettiği Basret (İnceler) köyüne gidip ondan zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet aldı. Hocasının vasiyeti üzerine vefâtından sonra Basret köyünde insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşâd etti. Kerâmetleri pek çoktur. Cinler de onun sohbetinden istifade etmek için huzurunda toplanırdı. Buhtan emiri Bedir Hanın oğullarından biri ölmüştü. Talebelerinden bir kısmı ile birlikte Bedir Hana taziyeye gittiler. Talebeleri yolda, Emire; “Allah ecrini artırsın, sabır versin." gibi şeyler söylenmesi için aralarında konuştular. Bedir Han onların geldiğini duyunca adamlarıyla birlikte karşılamaya çıktı. Şehir dışında karşılayıp Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin elini öptü. Atının üzengisinden tutup arkasından yürüdü. Şehre girince oturdukları mecliste emirler, âlimler ve halk toplandı. Saygı ile huzurunda oturdular. Bedir Hana oğlunun vefâtından dolayı başın sağolsun derken Emire sanki bir talebesine hitap eder gibi; “Allah ecrini artırsın. Ey Emir! Oğlunun vefâtını duyunca çok sevindim! İnşâAllah diğer oğullarının büyüğü, küçüğü de ölür! Yaşarlarsa senin gibi zâlim olurlar!” Bu sözleri söyleyince; meclisinde bulunanlar ve talebeleri Emir Bedir Hanın zâlim bir kimse olduğunu bildikleri için kızıp ona zarar vermesinden çok korktular. Emir çok kızmasına rağmen birşey diyemedi. Ancak kendi kendine, ben bu zâtı bir tecrübe edeyim. Eğer gerçekten velî bir zât ise ona talebe olurum. Öyle değilse şiddetli bir cezâ vereyim!” dedi. Şeyh Sâlih Sıbkî köyüne döndükten sonra, Emir, adamlarından birine helal malından kırk mecidiye para verdi. Bu paraların arasına da haram bir para karıştırdı. Eğer bu haram parayı ayırmadan hepsini alırsa o velî değildir, diyerek gönderdi. Emirin adamı Basret köyüne varıp paraları Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerine verip; “Bunlar size, Emir Bedir Hanın hediyesidir, diyerek kırk mecidiyeyi önüne koydu. Emirin helal paralar arasına karıştırdığı haram parayı göstererek; “Bunu emire götür. Bu para haramdır. Onun helal malından değildir!” diyerek gelen kimseye geri verdi. Emirin adamı gelip durumu anlatınca, Emir Bedir Han onun velî bir zât olduğunu anlayıp ona âşık oldu. Huzuruna gidip elini öptü ve sâdık talebelerinden olup, adil, tebeasını gözeten, haktan ayrılmayan bir emir oldu. O kadar âdil ve güzel ahlâklı bir emir oldu ki, adâleti ve güzel ahlâkı, âlimler ve halk arasında darb-ı mesel hâlini aldı. Şeyh Halid-i Cezeri hz. Vefatından sonra Şeyh Salih-i Sıbki hz. Bütün halifelere gelip Basret dergahına biat edeceklerini bir mektupla bütün halifelerine bildirdi. Bunun üzerine kabul etmeyenler Şeyh Halid-i Cezeri den sülük gören ve Salih-i Sıbki den sülük gören halifeler den kabul edenler döndü kabul etmeyenler Mevlana Halid-i Bağdadi nin diğer halifelerine gittiler.Mevlana Halid-i Bağdadinin halifesi Ahmedi Hani Salih-i Sıbki ye bir mektup yazarak;bu sözlerinizden vazgeçin dedi.Mektubun üzerine Salih-i Sıbki vazgeçmesine rağmen bazı halifeler gelmediler.Bu not tarihte belli olmadığından dolayı Salih-i Sıbki nin torununun eşi Zibariye adlı kitabında geniş bir şekilde yazmadığından dolayı bu halifelerden bahsedilmemektedir. Araştırdığınız zaman bunları öğrenebilirsiniz. Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin Şeyh Yahyâ isminde bir oğlu vardır. Talebesi Şeyh Kasım-El Toğari tarikata girer amel etmeye başlar. İlimde de büyük yol kat ederek mecuzi olur. Şeyh Salih-i Sıbki vefatına yakın Şeyh Kasım’ı Şeyh Hasan-i Nurani’ye gönderir. İcazetini Şeyh Hasan-i Nurani’den alması gerektiğini söyler. Şeyh Salih-i Sıbki Hazretlerinin halîfeleri şunlardır: Şeyh İbrahim, Şeyh Hamid-i Mardini, Şeyh-ül-Hazîn lakabıyla meşhur Şeyh Muhammed Fersâfî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Muhammed Ahtabî, Şeyh Hasan El-Nurani’dir. Vefâtına yakın halîfelerinden Şeyh Muhammed Aynî’nin makamına geçip, Basret de kendine vekâlet etmesini vasiyet etti. Şeyh Hasan El-Nurani’yi Diyarbakır’ın Bismil ilçesi Aktepe Köyüne irşat ile vazifelendirmiştir. Şeyh Salih-i Sıbki Hazretleri; talebelerinden hilafete hak kazanan Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan-i Nurani ve Şeyh Hamid-i Mardini’ye der ki; “Siz hilafete hak kazandınız ancak edeben gidin üstadım olan Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafeti alınız! Demiştir ve bu üç zat da gidip Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafet almışlar. Basret köyündeki türbesi ziyâret mahallidir. Türbesine ziyârete gelenlerden gereken edebi göstermeden içeri giren kimselerin, bir belâya tutulduğu halk arasında meşhurdur. Şeyh Salih-i Sıbki hazretleri, Şeyh Halid-i Cezeri hazretlerinin aynı zamanda damadıdır.
Hacı Coşkun 4 Yıl Önce
Şeyh Salih-i Sıbki Hazretlerinin hayatında şu hususların düzeltilmesi gerekir. İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisidir. Bitlis velîlerindendir. Aslen Bitlislidir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1852 (H.1269) senesinde Cizre’nin Buhtan Dağı köylerinden Basret’te (yeni adı İnceler Köyü) vefât etti. Türbesi bu köydedir. Salih-i Sıbki Hz. Sıbki ailesinden amcası Molla Resul-i Sıbki den ilmi okur.aynı zamanda Mevlana Halid-i Bağdadinin Halifesi Seyyid Taha-ı Hakkari ile birlikte Molla Resul-i Sıbki de beraber ilim okurlar.İlim tahsili bittiği zaman kendisin gibi talebe olan arkadası Seyyid Taha-ı Hakkari ile birlikte karar verirler.Salih-i Sıbki derki;Ben Halid-i Cezeri ye gideceğim.Seyyid Taha-ı Hakkari de derki; Ben amcam Seyyid Abdullah’ın mürşidi olan Mevlana Halid-i Bağdadi ye gideceğim.Ve iki büyük veli kendilerine çizdikleri yolda yürürler. Evliyânın büyüklerinden Şeyh Hâlid Cezirî'nin sohbetinde kemâle erdi.Bu zat Şeyh Halid-i Cezeri’nin büyük damadıdır. Bu hocasının ikâmet ettiği Basret (İnceler) köyüne gidip ondan zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet aldı. Hocasının vasiyeti üzerine vefâtından sonra Basret köyünde insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşâd etti. Kerâmetleri pek çoktur. Cinler de onun sohbetinden istifade etmek için huzurunda toplanırdı. Buhtan emiri Bedir Hanın oğullarından biri ölmüştü. Talebelerinden bir kısmı ile birlikte Bedir Hana taziyeye gittiler. Talebeleri yolda, Emire; “Allah ecrini artırsın, sabır versin." gibi şeyler söylenmesi için aralarında konuştular. Bedir Han onların geldiğini duyunca adamlarıyla birlikte karşılamaya çıktı. Şehir dışında karşılayıp Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin elini öptü. Atının üzengisinden tutup arkasından yürüdü. Şehre girince oturdukları mecliste emirler, âlimler ve halk toplandı. Saygı ile huzurunda oturdular. Bedir Hana oğlunun vefâtından dolayı başın sağolsun derken Emire sanki bir talebesine hitap eder gibi; “Allah ecrini artırsın. Ey Emir! Oğlunun vefâtını duyunca çok sevindim! İnşâAllah diğer oğullarının büyüğü, küçüğü de ölür! Yaşarlarsa senin gibi zâlim olurlar!” Bu sözleri söyleyince; meclisinde bulunanlar ve talebeleri Emir Bedir Hanın zâlim bir kimse olduğunu bildikleri için kızıp ona zarar vermesinden çok korktular. Emir çok kızmasına rağmen birşey diyemedi. Ancak kendi kendine, ben bu zâtı bir tecrübe edeyim. Eğer gerçekten velî bir zât ise ona talebe olurum. Öyle değilse şiddetli bir cezâ vereyim!” dedi. Şeyh Sâlih Sıbkî köyüne döndükten sonra, Emir, adamlarından birine helal malından kırk mecidiye para verdi. Bu paraların arasına da haram bir para karıştırdı. Eğer bu haram parayı ayırmadan hepsini alırsa o velî değildir, diyerek gönderdi. Emirin adamı Basret köyüne varıp paraları Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerine verip; “Bunlar size, Emir Bedir Hanın hediyesidir, diyerek kırk mecidiyeyi önüne koydu. Emirin helal paralar arasına karıştırdığı haram parayı göstererek; “Bunu emire götür. Bu para haramdır. Onun helal malından değildir!” diyerek gelen kimseye geri verdi. Emirin adamı gelip durumu anlatınca, Emir Bedir Han onun velî bir zât olduğunu anlayıp ona âşık oldu. Huzuruna gidip elini öptü ve sâdık talebelerinden olup, adil, tebeasını gözeten, haktan ayrılmayan bir emir oldu. O kadar âdil ve güzel ahlâklı bir emir oldu ki, adâleti ve güzel ahlâkı, âlimler ve halk arasında darb-ı mesel hâlini aldı. Şeyh Halid-i Cezeri hz. Vefatından sonra Şeyh Salih-i Sıbki hz. Bütün halifelere gelip Basret dergahına biat edeceklerini bir mektupla bütün halifelerine bildirdi. Bunun üzerine kabul etmeyenler Şeyh Halid-i Cezeri den sülük gören ve Salih-i Sıbki den sülük gören halifeler den kabul edenler döndü kabul etmeyenler Mevlana Halid-i Bağdadi nin diğer halifelerine gittiler.Mevlana Halid-i Bağdadinin halifesi Ahmedi Hani Salih-i Sıbki ye bir mektup yazarak;bu sözlerinizden vazgeçin dedi.Mektubun üzerine Salih-i Sıbki vazgeçmesine rağmen bazı halifeler gelmediler.Bu not tarihte belli olmadığından dolayı Salih-i Sıbki nin torununun eşi Zibariye adlı kitabında geniş bir şekilde yazmadığından dolayı bu halifelerden bahsedilmemektedir. Araştırdığınız zaman bunları öğrenebilirsiniz. Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin Şeyh Yahyâ isminde bir oğlu vardır. Talebesi Şeyh Kasım-El Toğari tarikata girer amel etmeye başlar. İlimde de büyük yol kat ederek mecuzi olur. Şeyh Salih-i Sıbki vefatına yakın Şeyh Kasım’ı Şeyh Hasan-i Nurani’ye gönderir. İcazetini Şeyh Hasan-i Nurani’den alması gerektiğini söyler. Şeyh Salih-i Sıbki Hazretlerinin halîfeleri şunlardır: Şeyh İbrahim, Şeyh Hamid-i Mardini, Şeyh-ül-Hazîn lakabıyla meşhur Şeyh Muhammed Fersâfî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Muhammed Ahtabî, Şeyh Hasan El-Nurani’dir. Vefâtına yakın halîfelerinden Şeyh Muhammed Aynî’nin makamına geçip, Basret de kendine vekâlet etmesini vasiyet etti. Şeyh Hasan El-Nurani’yi Diyarbakır’ın Bismil ilçesi Aktepe Köyüne irşat ile vazifelendirmiştir. Şeyh Salih-i Sıbki Hazretleri; talebelerinden hilafete hak kazanan Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan-i Nurani ve Şeyh Hamid-i Mardini’ye der ki; “Siz hilafete hak kazandınız ancak edeben gidin üstadım olan Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafeti alınız! Demiştir ve bu üç zat da gidip Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafet almışlar. Basret köyündeki türbesi ziyâret mahallidir. Türbesine ziyârete gelenlerden gereken edebi göstermeden içeri giren kimselerin, bir belâya tutulduğu halk arasında meşhurdur. Şeyh Salih-i Sıbki hazretleri, Şeyh Halid-i Cezeri hazretlerinin aynı zamanda damadıdır.
Şahabussakıbeyn 4 Yıl Önce
ŞEYH SÂLİH-İ SIBKÎ HAZRETLERİ İnsanları Hakk'a dâvet eden, onlara doğru yolu gösterip, hakîkî saâdete kavuşturan ve kendilerine “Silsile-i aliyye” denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisidir. Bitlis velîlerindendir. Aslen Bitlislidir. Doğum târihi bilinmemektedir. 1852 (H.1269) senesinde Cizre’nin Buhtan Dağı köylerinden Basret’te (yeni adı İnceler Köyü) vefât etti. Türbesi bu köydedir. Salih-i Sıbki Hz. Sıbki ailesinden amcası Molla Resul-i Sıbki den ilmi okur.aynı zamanda Mevlana Halid-i Bağdadinin Halifesi Seyyid Taha-ı Hakkari ile birlikte Molla Resul-i Sıbki de beraber ilim okurlar.İlim tahsili bittiği zaman kendisin gibi talebe olan arkadası Seyyid Taha-ı Hakkari ile birlikte karar verirler.Salih-i Sıbki derki;Ben Halid-i Cezeri ye gideceğim.Seyyid Taha-ı Hakkari de derki; Ben amcam Seyyid Abdullah’ın mürşidi olan Mevlana Halid-i Bağdadi ye gideceğim.Ve iki büyük veli kendilerine çizdikleri yolda yürürler. Evliyânın büyüklerinden Şeyh Hâlid Cezirî'nin sohbetinde kemâle erdi.Bu zat Şeyh Halid-i Cezeri’nin büyük damadıdır. Bu hocasının ikâmet ettiği Basret (İnceler) köyüne gidip ondan zâhirî ve bâtınî ilimleri öğrenip hilâfetle şereflenerek icâzet aldı. Hocasının vasiyeti üzerine vefâtından sonra Basret köyünde insanları irşâd ile meşgul oldu ve bölgenin halkını irşâd etti. Kerâmetleri pek çoktur. Cinler de onun sohbetinden istifade etmek için huzurunda toplanırdı. Buhtan emiri Bedir Hanın oğullarından biri ölmüştü. Talebelerinden bir kısmı ile birlikte Bedir Hana taziyeye gittiler. Talebeleri yolda, Emire; “Allah ecrini artırsın, sabır versin." gibi şeyler söylenmesi için aralarında konuştular. Bedir Han onların geldiğini duyunca adamlarıyla birlikte karşılamaya çıktı. Şehir dışında karşılayıp Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin elini öptü. Atının üzengisinden tutup arkasından yürüdü. Şehre girince oturdukları mecliste emirler, âlimler ve halk toplandı. Saygı ile huzurunda oturdular. Bedir Hana oğlunun vefâtından dolayı başın sağolsun derken Emire sanki bir talebesine hitap eder gibi; “Allah ecrini artırsın. Ey Emir! Oğlunun vefâtını duyunca çok sevindim! İnşâAllah diğer oğullarının büyüğü, küçüğü de ölür! Yaşarlarsa senin gibi zâlim olurlar!” Bu sözleri söyleyince; meclisinde bulunanlar ve talebeleri Emir Bedir Hanın zâlim bir kimse olduğunu bildikleri için kızıp ona zarar vermesinden çok korktular. Emir çok kızmasına rağmen birşey diyemedi. Ancak kendi kendine, ben bu zâtı bir tecrübe edeyim. Eğer gerçekten velî bir zât ise ona talebe olurum. Öyle değilse şiddetli bir cezâ vereyim!” dedi. Şeyh Sâlih Sıbkî köyüne döndükten sonra, Emir, adamlarından birine helal malından kırk mecidiye para verdi. Bu paraların arasına da haram bir para karıştırdı. Eğer bu haram parayı ayırmadan hepsini alırsa o velî değildir, diyerek gönderdi. Emirin adamı Basret köyüne varıp paraları Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerine verip; “Bunlar size, Emir Bedir Hanın hediyesidir, diyerek kırk mecidiyeyi önüne koydu. Emirin helal paralar arasına karıştırdığı haram parayı göstererek; “Bunu emire götür. Bu para haramdır. Onun helal malından değildir!” diyerek gelen kimseye geri verdi. Emirin adamı gelip durumu anlatınca, Emir Bedir Han onun velî bir zât olduğunu anlayıp ona âşık oldu. Huzuruna gidip elini öptü ve sâdık talebelerinden olup, adil, tebeasını gözeten, haktan ayrılmayan bir emir oldu. O kadar âdil ve güzel ahlâklı bir emir oldu ki, adâleti ve güzel ahlâkı, âlimler ve halk arasında darb-ı mesel hâlini aldı. Şeyh Halid-i Cezeri hz. Vefatından sonra Şeyh Salih-i Sıbki hz. Bütün halifelere gelip Basret dergahına biat edeceklerini bir mektupla bütün halifelerine bildirdi.Bunun üzerine kabul etmeyenler Şeyh Halid-i Cezeri den sülük gören ve Salih-i Sıbki den sülük gören halifeler den kabul edenler döndü kabul etmeyenler Mevlana Halid-i Bağdadi nin diğer halifelerine gittiler.Mevlana Halid-i Bağdadinin halifesi Ahmedi Hani Salih-i Sıbki ye bir mektup yazarak;bu sözlerinizden vazgeçin dedi.Mektubun üzerine Salih-i Sıbki vazgeçmesine rağmen bazı halifeler gelmediler.Bu not tarihte belli olmadığından dolayı Salih-i Sıbki nin torununun eşi Zİbariye adlı kitabında geniş bir şekilde yazmadığından dolayı bu halifelerden bahsedilmemektedir.Araştırdığınız zaman bunları öğrenebilirsiniz. Şeyh Sâlih Sıbkî hazretlerinin Şeyh Yahyâ isminde bir oğlu vardır. Talebesi Şeyh Kasım-El Toğari tarikata girer amel etmeye başlar. İlimde de büyük yol kat ederek mecuzi olur. Şeyh Salih-i Sıbki vefatına yakın Şeyh Kasım’ı Şeyh Hasan-i Nurani’ye gönderir. İcazetini Şeyh Hasan-i Nurani’den alması gerektiğini söyler. Şeyh Salih-i Sıbki Hazretlerinin halîfeleri şunlardır: Şeyh İbrahim, Şeyh Hamid-i Mardini, Şeyh-ül-Hazîn lakabıyla meşhur Şeyh Muhammed Fersâfî, Şeyh Muhammed Aynî, Şeyh Muhammed Ahtabî, Şeyh Hasan El-Nurani’dir. Vefâtına yakın halîfelerinden Şeyh Muhammed Aynî’nin makamına geçip, Basret de kendine vekâlet etmesini vasiyet etti. Şeyh Hasan El-Nurani’yi Diyarbakır’ın Bismil ilçesi Aktepe Köyüne irşat ile vazifelendirmiştir. Şeyh Salih-i Sıbki Hazretleri; talebelerinden hilafete hak kazanan Şeyh İbrahim, Şeyh Hasan-i Nurani ve Şeyh Hamid-i Mardini’ye der ki; “Siz hilafete hak kazandınız ancak edeben gidin üstadım olan Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafeti alınız! Demiştir ve bu üç zat da gidip Şeyh Halid-i Cezeri’den hilafet almışlar. Basret köyündeki türbesi ziyâret mahallidir. Türbesine ziyârete gelenlerden gereken edebi göstermeden içeri giren kimselerin, bir belâya tutulduğu halk arasında meşhurdur.