Nurun İnmesi
Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın mubarek naaşı dergah camiinden çıkarılıp Kubbe’ye getirilinceye kadar, gökyüzünden tabutun üzerine inen nurlara insanlar şahit olmuştu. Hatta bu olayı kameraya kaydetmişlerdi. Mubarek naaşı kubbeye girince o nur göklerden sarkıp Kubbe’nin damına inmişti. Bu gökkuşağı değildi, çünkü gökkuşağı yağmur sonrası oluşur, halbuki o gün Cizre’de yağmur yağmamıştı. Sarı, kırmızı, kahverengi, yeşil ve beyaz renklerden oluşan nur ve ışık adeta bir hoşgeldin gibiydi. O acayıp ve muhteşem hadiseye şahit olmuş, şu anda da hayatta olan binlerce insan Cizre’de, çevresinde ve başka vilayetlerde oturmaktadırlar.
Kalbinden Gelen Ses
Şeyh Muhammed Nurullah Seyda Molla Tahir Hespisti ile birlikte Cizre’deki camisinin bitişik bir odasında bulunuyorlardı. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda sessiz zikir yapıyorlardı. Kalbinden herhangi bir insandan duyulmayan çok yüksek bir ses gelmişti. Molla Tahir Hespisti bunu bir keramet olduğunu anlamıştı. Çünkü hayret verici bir olaydı. Ses çok yüksekti.
Mesnevi’deki Nahvi-Mahvi Kıssası
Molla Tahir Hespisti Şeyh Muhammed Nurullah Seyda ile birlikte Serdahil (Cizreye bağlı bağlarbaşı köyü) camisindeydiler. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’yı yüzlerce insan ziyarete gelmişti. Konya’dan da bir cemaat gelmişti. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda gelen misafirlerle sohbet ediyorlardı. Molla Tahir Hespisti o esnada kendi kendine demişti ki: Misafirlere teşvik babında Mevlana’nın Mesnevi’sinde zikrettiği nahvi-mahvi kıssasını anlatsam. Tam izin isteyip konuşmaya başlamak istediği esnada, Şeyh Muhammed Nurullah Seyda ona yönelmişti ve şöyle buyurmuştu: Molla Tahir! Mesnevi’de geçen nahvi-mahvi kıssası vardır. Böylece kıssayı devam edip cemaate kendisi anlatmıştı.
Molla Tahir yıllarca köylerde imamlık yapmış ve talebe okutmuştur. Özellikle Mevlana’nın mesnevi’si hakkında bir uzmanmış. Arapça’nın yanında farsçası da küvvetliymiş. Yunan ve günümüz Batı Felsefesi konusunda da derin araştırmaları yapmıştı. Şeyh Muhammed Saîd Seyda’dan sonra Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’ya intisab etmişti. Köyüne yakın bir mağarada uzlete ve riyazete çekilmişti. Bu tasavvufi bağlılığın muhabbetin ve murakebelerin neticesi olarak sonraki yıllarda değişik hadiseler ve rabbâni işaretler görmüştür. Yıllarca köylerde imamlık yapmış ve talebe okutmuştur. Yaşladığından dolayı şimdi Şırnak’ın İdil ilçesinde oğluyla yaşamaktadır.
Gizli niyetlerin açığa vurması
Mardin’de ve Batman’da uzun yıllar müftülük yapmış olan Molla Celal Yıldız ve bazı arkadaşlar Cizre’ye Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’yı ziyarete gitmeye niyet etmişler. Olay 1979-80’lerde geçmektedir. Molla Celal Şeyh Muhammed Saîd Seyda’nın halifelerinden ve Şeyh Kutbeddin Efendi’nin de yeğenlerindendir. Batmanın Korik köyünde ikamet ediyorlardı. Molla Celal ve arkadaşları Batman’dan Midyat’a yaklaşırken takside konuşup, sohbet ediyorlardı. Arkadaşlardan biri demişti ki: Cizre’ye vardığımızda Şeyh Nurullah bize şu şu yemekleri ikram etse. Diğeri demiş ki: Batman’da arapça kanallar gösterilmiyor. Cizre Suriye ve Irak sınırında olduğundan dolayı, muhtemelen arapça kanallar da seyrediliyor. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda bize arapça kanalları seyrettirse güzel olurdu. Halbuki Şeyh Muhammed Nurullah Seyda vefat edene kadar evine televizyon almamıştı. Diğeri başka bir şey söylüyordu. Cizreye vardılar. Şeyh Seyda camisi, adıyla meşhurdu. Cami dergahına gelip, bir de bakmışlar ki:. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda camide tek başınaydılar. Gelen misafirleri görünce oturduğu yerden kalkıp onlara doğru gitti. Misafirler mescidin kapısındaydılar, Şeyh Muhammed Nurullah Seyda kapıya gelip, bir elini kapının sağ yanına, diğerini sol yanına yaslayıp onlara şöyle hitap etmişti: Mollalar! Hocalar ben size arap televizyon kanallarını izletsem, ne ifade eder? Yemekte şu şu yemekleri ikram etsem ne ifade eder? Veya şöyle şöyle yapsam ne ifade eder? Alim, hoca oldukları halde kerametlerde tereddütlerinin olmasını onlara layık görmezdi. Misafirlerin yolda gelirken bazılarının niyet tutmalarını onlara hatırlatır, ne konuştularsa hepsini yüzlerine söylerdi. Hocalar bu hale şaşırıp gördüklerine, duyduklarına hayret ederlerdi.
Altın Yüzüğün İkiye Bölünmesi
Van’ın Canik köyünde yaşamakta olup köyünde muhtar olan Hacı Enver Oflas Efendi’nin altın yüzüğü vardı. Arada bir Cizre üzerinden Irak’a gidip mazot getirir, ticaret yapardı. Gidip gelirken Cizre’deki dergahta bazen Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’yı ziyaret ederdi. Bir ziyaretin esnasında Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın elini öperken, gözleri Haci Enver Oflas Efendi’nin parmağındaki altın yüzüğe takılmıştı. Ve şöyle buyurmuşlar: Erkeklere altın yüzük haramdır, onu çıkar, artık kullanma. Haci Enver Oflas Efendi peki Efendim demiş ve yüzüğü parmağından çıkarıp, kendi cebine koymuştu. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın sohbetinde bir müddet kaldıktan sonra, izin isteyip Van’a doğru yola cıkmıştı. Yolda şeytanın ve nefsin vesveseleriyle yüzüğü parmağına tekrar takmıştı. Bitlis vadisine yaklaştığı esnada, bir de bakmış ki, garip bir şekilde altın yüzüğü parmağındayken aniden ikiye bölünüp ve düşmüş. Haci Enver Oflas Efendi anlamış ki: Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın emrine muhalefet etmiş olduğu için, bu bir ilahi ihtar ve Şeyh Efendi’nin bir kerametiydi. Haci Enver Oflas Efendi yüzüğü aradan yıllar geçtiği halde bir mendilin içinde kırık vaziyetiyle evde hatıra olarak saklamıştı.
Meselelerin ifşa etmesi
Şeyh İsmet Efendi Batman’ın Beşiri kazasının Barisil köyünde ikamet ederlerdi. Şeyh Muhammed Saîd Seyda’nın emriyle Silopi’nin Bişir köyünde kalıp, orada yıllarca talebe okutmuştu. Camisinde de imamlık yapardı, hayatta kalan eski Mollalardan olup takva sahibiydi. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın halifelerinden biriydi. Şeyh İsmet Efendi çoğu kere köyden (Cudi dağının Bişir eteklerinden) Cizre’ye ve Serdahil köyüne Şeyh Muhammed Nurullah Seydayi ziyarete gederdi. Hayatımızla ilgili herhangi bir meseleyi Şeyh Muhammed Nurullah Seyda ile istişare edip, nasıl emrediyorlarsa öyle hareket edelim diye içinden geçirirdi. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın yanına varınca, gelen misafirlerin niyet ettiği meseleyi, daha söylemeden kendisi söyler ve cevabını da verirdi. Şeyh İsmet Efendi anlamıştı ki: Şeyh Muhammed Nurullah Seyda, genç yaşına rağmen, tasavvufta, seyr-u sülükta merhaleler katetmiş, keşif gözü açılmış, ve vasıllardan olmuştu.
Cenab-ı Hak’kın bildirmesi
Silopi’li Hacı Ahmed Efendi derğahın, medresenin ve talebelerin masrafları temin etmek için tarikat ihvanlarından Silopi’de 160 ytl toplamıştı. Daha sonra Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’ya teslim edecekti. Cizre’deki dergaha gitmişti, o esnada Şeyh Muhammed Nurullah Seyda minarenin yanındaki namazgah olarak kullanılan geniş alandaydı. Hacı Ahmed Efendiyi görünce demiş ki: Hoş geldin Hacı Ahmet, altmışını bana teslim et, yüz lira da senin olsun, sana hediyemizdir. Hacı Ahmed Efendi demiş ki: Efendim, biz söylemeden ahvalimizi biliyorsunuz! Şeyh Muhammed Nurullah Seyda demiş ki: Cenabı Hak bildiriyor. Hacı Ahmed Efendi demiş ki: Efendim ben isterim ki, o yüz lirayı de size teslim edeyim. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda demiş ki: Yok, o senindir. Hacı Ahmet Efendi demiş ki: Bu işaretlerden Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın kerametlerine ve keşfiyatlarına şahit olmuştuk. Bu tür olayların, hem Şeyh Muhammed Saîd Seyda’dan, hem de Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’dan sadır olduguna insanlar şahit olmuşlardı.
Mide Sancısı
Diyarbakır’lı Molla İzzet bir ara midesinden çok rahatsız olmuştu. Mide sancısı uzun süre acı vermişti. Bir gece o hasta haliyle uykuya dalmıştı. Rüyasında Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’yı görmüştü. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda hasta mısın? deyip yanına uğrayıp, hafifçe elini Molla İzzet’tinin midesi üzerinde geçirdi. Sabahleyin uyanınca hastalıktan bir eser kalmamıştı.
Nurların Evini Kaplanması
Diyarbakır’da yaşayan ve alim bir zat olan Molla İzzet’tin köylerde imamlık yapmaktadır. Molla İzzet Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’ya olan teslimiyet ve muhabbetinin coşkusuyla bir defasında Diyarbakır’dan Cizre’ye murşidi ziyarete gelmişti. Cizre’de caminin yakınındaki evlerinin yanından geçerken, Hak Teala perdeyi ona kaldırmıştı. Mürşidi olan Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın evinin hepsini, duvarları bile nurlar içerisinde görmüştü. Evi nurlar, ışıklar kaplamıştı.
Kâbe’deki Zuhurat
İdil’in Deştadari köyünden, şu anda Nusaybin’de ikamet etmekte olan Hacı Ahmet Deştadari yıllar önce hacca gitmişti. Alimler ve evliyalar Cuma günü, Cuma namazından sonra zamanının en büyük velisi olarak bilinen Gavsın, mizab-ı rahmet hizasına gelip dua ederlermiş. Hacı Ahmet Deştadari da namazdan hemen sonra evliyaların hizasına gitmişti. Gidip gelenlere bakmıştı. Bir müddet sonra gökyüzünde şimşek gibi bir ışık, bir nur parlamıştı. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın yüzünü gerçek halinden daha büyük olarak tüm heybetiyle gökyüzünde görmüştü ve daha sonra o görüntü kaybolmuştu. Hac farizasından n sonra İdil’den bir cemaatle Cizre’ye Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’yi ziyarete gitmişti. Beraberinde bölgenin tanınan ağalarından İdil’li Hacı Süleymanı Keleşa da Cizre’ye ziyarete gelmişti. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın odasına girip, elini öpüp oturmuşlar. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda Hacı Ahmet Deştadari’ye yönelip şöyle buyurmuşlar: Hacı Ahmet Cenabı Allah (c.c) haccını kabül etsin, Kâbe’de görünme var mıydı acaba, görünme ? Cevap vermesini beklemeden Hacı Süleymana ve beraberindekilere yönelmiş: Hacı Süleyman nasılsınız hepiniz? diye onlarla konuşmaya ve hal hatırlarını sormaya başlamıştı. Hacı Ahmet Deştadari anlamış ki, Şeyh Muhammed Nurullah Seyda kendisinin cevap vermeni istememiş ve Kâbe’deki zuhurattan, olaydan haberi varmış. Bu hadiseyi Hacı Ahmet Deştadari’den bir çok kişi dinlemiştir.
Bast-ı Zaman Tayy-ı Mekân
Bast-ı zaman: Zaman içinde zaman yaratmak. Tayy-ı mekân: Yerin dürülmesi, mesafenin kısalması suretiyle gerçekleşen keramet.[1] Diyarbakır’lı salih bir zat Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’ya sevgisi olmakla birlikte, mıntıkadaki başka bir Şeyh Efendiye müntesipti. Bir ara Şeyh Muhammed Nurullah Seyda Cizre’den Diyarbakır’a gelmişti. Onunla beraber yürürken bir ara o zatın elini kendi eline almıştı. Yürüyüşe çıkmışlar, bir ara Şeyh Muhammed Nurullah Seyda parmaklarıyla o zatın eline hafifçe bastırmıştı. O zat birden kendisini Diyarbakır’dan başka bir şehirde görmüştü. Yalnız o şehir dünyadaki şehirlere benzemeyıp, tüm yolları beyaz mermerlerden ve tüm insanlar da sakallı, sarıklıydılar. O kadar güzel bir şehir imiş ki, adeta kendini cennette hissetmişti. Uzun bir müddet o şehrin caddelerinde beraber yürüdükten sonra, bir ara Şeyh Muhammed Nurullah Seyda tekrar hafifçe o zatın elini sıkmıştı. O zat bakmış ki, tekrar Diyarbakır’da yürüyüştedirler. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda o zata demiş ki: ’’Sağ olduğum müddetçe bu hadiseyi kimseye anlatma”.
Yağmurun Islatmaması
Batman’lı Molla Muhammed Can bir yaz Cizre’deki Serdah’lı köyüne gitmişti. Camide Şeyh Muhammed Nurullah Seyda’nın etrafındaydılar. Cemaat Caminin genişçe olan ve yazları namazlarının kılındığı damında ayakta durmuştu. Şeyh Muhammed Nurullah Seyda bir iskemlenin üstünde oturmuşlardı. O esnada yağmur yağmaya başlamıştı. Yalnız garip bir tarzda Şeyh Muhammed Nurullah Seyda yerinden kalkmamıştı, herkes ıslanmıştı, yalnız Şeyh Muhammed Nurullah Seyda ıslanmamıştı. Onun oturmuş olduğu yer de, çevresi de kupkuruydu, üzerine bir damla yağmur yağmamıştı. Halbuki diğer tüm yerler ıslanmıştı.
Midat TOKHTAROV Bursa/2012
--------------------------------
[1] Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay, İstanbul,1999, s. 514.
Rıdvan daskani 4 Yıl Önce
Allah dostlarını seven Allah.ı sevmiş gibi olur.onlara düşmanlık eden Allah.a düşmanlık etmiş gibi olur