Nefs “n-f-s” kökünden türemiş Arapça bir kelimedir. Sözlükte “ruh, can, kan, beden, kuvvetli nazar, bir şeyin varlığı, kendisi ve özü, azamet, izzet ve irâde” gibi anlamlara gelmektedir. [1] Sûfiler nefs kelimesini çoğunlukla olumsuz ve kötü sıfatların kendisinde toplandığı varlık anlamında kullanmışlardır. Bu nedenle de nefsle mücâhede ve riyâzeti zaruri görmüşlerdir. Nefsle yapılan bu mücâdeleye de “cihad-ı ekber” adını vermişlerdir. Tarikat şeyhleri, nefsin doğru olanı istemediği yanlış olana da meylettiği hususunda ittifak etmişlerdir. [2] “Kim Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini hevâdan men etmişse, muhakkak cennet, onun varacağı yerdir.” âyet-i kerîmesi gereği nefsânî arzuların terbiyesinin, kötü arzu ve isteklerin terk edilmesiyle mümkün olabileceğini ifade etmişlerdir. [3-1-2]
Şeyh Seydâ da; “Şeytanın yolunu tutmayın, nefs-i emmârenin yaldızlamalarına uymayın. O nefski âdîlik ve alçaklık sahibidir, günaha ve isyana sevk edicidir.” diyerek nefsin aldatıcı tuzaklarına dikkat çekmektedir. Yine o, bir mektubunda; “Nefsi bolluğa teşvik edersen, teşvike gelir, ama azlığa alıştırırsan kanaat eder.” diyerek nefsi terbiye etmek için uyarılarda bulunmuştur. Benzer bir uyarıyı da İmam Bûsırî Bürdiyye Kasîdesinde şöyle demiştir: “Nefs, süt emen çocuk gibidir. Eğer serbest bırakırsan, süt emmeye devam eder. Ama sütten kesmeye azmedersen, kesiliverir.” [4]
Şeyh Seydâ gerek sohbetlerinde gerekse mektuplarında nefsin tuzaklarına dikkat çekmiştir. Özellikle ibadetlerde Allahtan gayrısını düşünmekten nefsi uzaklaştırmak ve ihsan derecesinde ibadet etmek gerekliliğini belirtmiştir.
Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019
------------------------------
[1] Âsım Efendi, Kâmûs Tercümesi, c. 3, s. 2741.
[2] Süleyman Uludağ, Tasavvufun Dili, 2. Baskı, İstanbul 2016, s. 37.
[3]Yılmaz, Tasavvuf Mes’eleleri, s. 205.
[4] Farkınî, Mektubat, s. 146, 147.