Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî 1890-1891 yılında “Botân”[1] diye bilinen Cizre’de dünyaya gelmiş, 7 Şevval 1387/ 7 Ocak 1968’ de cumartesiyi pazara bağlayan gece sabaha karşı yine Cizre’de vefat etmiştir. Babası aslen Mardin’e bağlı Dargeçit (Kerboran) ilçesinin halk arasında Pîkureyş olarak söylenen Kureyşâ köyünden “Ummânü’l-Meâni” (ilimlerin ve manaların okyanusu) olarak bilinen Şeyh Ömer ez-Zengânî’dir ve seyyid-nesep oldukları kabul edilen bir ailedendir. Annesi, Şeyh Reşid ed-Dırşevî’nin büyük kızı Halime Hatun’dur. Ömer ez-Zengânî’nin eşi Halime Hatun da kendisi gibi seyyid-nesep bir ailedendir.[2]
Şeyh Seydâ doğmadan önce babası hac yolculuğuna çıkmış ve dönüş yolunda vefat etmiştir. Bu nedenle babasını dünya hayatında hiç görememiştir.
Şeyh Ömer hac yolculuğuna çıkmadan önce hanımı Halime Hatun’a şu vasiyet ve tavsiyelerde bulunmuştur:
“Biz, Birkevân Köyü ’nün hemen yakınında bulunan Pikurişa Köyü ’ndeniz. Orada medfûn olup, seyyid olan meşhur Pîr-i Kureyş’in torunlarından olduğumuz için Rasûlullah (s.a.v)’ın soyundanız. Bizim o köyde şu şu tarlalarımız ve su değirmenimiz vardır. Eğer ben dönemezsem, bazı kimseler gelip çocuklarımıza akraba olduklarını iddia ederse bunu kabul etmeyiniz. Zira taundan yani veba ve koleradan ne yakın ne de uzak bizim hiçbir akrabamız kalmamıştır. Sakın benden sonra çocuklarımız kendilerine “Seyyid" sıfatını takmasınlar!”[3] diyerek, seyyid olmalarının bu dünyada bir şan şeref getirmesi yerine ahirette kendilerine fayda vermesi arzusunu dile getirmiştir.
Şeyh Seydâ’nın soyu kendisinin de zaman zaman ifade ettiği üzere Hz. Peygambere dayanmaktadır. Kendisi bu durumu annesinden, annesi de eşi Ömer ez- Zengânî’den duyduğunu ifade etmiştir. Ancak riyâ ve gösteriş endişesiyle gizli tutulmaya çalışılmıştır.[3-4]
Babası
Ömer ez-Zengânî’nin doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Küçük yaşta babası Mustafa Efendi’yi kaybetmesiyle yetim kalmıştır. Babasının vefatından sonra annesinin de evlenmesi üzerine Ömer ez-Zengânî’yi büyütüp yetiştiren teyzesi Ayşe Hatun olmuştur. Babasını küçük yaşta kaybettiği için teyzesinin yaşadığı Zengânî (Karabayır) köyünde büyümüş ve Zengânî olarak tanınmıştır. Ömer Zengânî ilk eğitimini Zengân medresesinde aldıktan sonra Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halifelerinden Şeyh Hâlid-i Cezerî tarafından kurulan Basret Dergâhı’na giderek bir yandan medrese eğitimini tamamlamış diğer yandan o dönemde dergâhın şeyhi olan Şeyh Hâlid-i Zibârî’ye intisab ederek tasavvufî eğitim almıştır. [5] Ömer ez-Zengânî’ye ilmî tahsili ve manevî eğitimini tamamlandıktan sonra icâzet verilerek Hoser (Düzova) köyüne gönderilmiştir. Orada Cizre, Şırnak, Silopi, Siirt, Midyat, Mardin, Nusaybin bölgelerinden çok sayıda talebe yetiştirmiştir. [6]
Hâlid-i Zibârî vefat etmeden önce oğlu Hüseyin Basretî’yi ve tüm medrese ve dergâh görevlerini Ömer ez-Zengânî’ye bırakmıştır. Böylece Basret Dergâhı’nın altıncı postnişini olmuştur.[7] Ömer ez-Zengânî tarikat icâzetini şeyhi Hâlid-i Zibârî’den almasının yanında Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî vefat etmeden önce vasiyeti üzerine kendinden sonra Şam’da bulunan ana dergâhın her türlü izin ve sorumluluğunu taşıyan heyetten hem Hüseyin Basretî’ye hem de Ömer ez- Zengânî’ye icâzet verilmiştir.[8]
Bu heyette bulunan kişiler şunlardır:[9]
1- Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin hanımı
2- Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin kızından olan torunu Şeyh Muhammed Hâlid
3- Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin vekili İkinci Hanî Şeyh Muhammed
4- Şeyh Ömer el-Hâlidî
5- Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin dergâhının sorumlusu Şey Yusuf en- Nakşibendî
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin hayattayken belirtmiş olduğu halifelik izni, onun emirleri doğrultusunda verildiğinden direkt Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin halifeleri arasında kabul edilmektedir.
Ömer ez-Zengânî, 1890 yılında hac yolculuğu için tüm hazırlıklarını tamamlayıp Şeyh Abdülhakim’i de medrese ve dergâha vekil tayin ederek bir kısım müridânı ile birlikte hac ibadeti için yola çıkmıştır. Bu esnada hanımı Halime Hatun da ilerde “Muhammed Saîd” ismini alacak olan oğluna hamiledir.
Yolculuğun başından hac farizası bitinceye kadar Şeyh Ömer ile gelen kafileden çoğu kişi hastalık ya da başka sebeplerle vefat etmiştir. Kafileden sadece dört kişi hac görevini tamamlayıp memleketlerine doğru Mekke-i Mükereme’den ayrılmıştır. Cidde şehrinde gemiye binecekleri zamanı beklerken Şeyh Ömer hastalanmış ve orada vefat etmiştir. Geriye kalan üç müridânı ve yol arkadaşı Şeyh Ömer’i Cidde’de bulunan “Havvâ Mezarlığı”na defnetmiştir.[10]
Annesi
Ömer ez-Zengânî, Hâlid-i Zibârî’nin tavsiyesi üzerine Şeyh Reşid ed- Dırşevî’nin büyük kızı Halime Hatun’la evlenmiş ve bu evlilikten Muhyiddin, Siracuddin ve Muhammed Saîd isminde üç erkek ve Âmine adında da bir kız çocuğu olmuştur.[11] Şeyh Ömer ez- Zengânî’nin kayınbabası olan Şeyh Reşide ed-Dırşevî [12-13-14] hac ibadetini yerine getirmek için gitmiş olduğu kutsal topraklarda vefat etmiştir. Gitmeden önce de çocuklarını Hâlid-i Zıbârî’ye emanet etmiş ve o da bu emanetin sorumluluğunu şu ifadelerle belirtmiştir: “Ömer! Şeyh Reşid’in kızının mehri, yetim kalmış olan kardeşleri Abdülhakim ve Muhammed Nuri’yi okutmandır.” Hayatını incelediğimizde de görüyoruz ki Şeyh Ömer bu vasiyeti hakkıyla yerine getirmeye çalışmıştır.
Adı, Nisbesi ve Soyadı
Tanıtmaya çalıştığımız Şeyh Seydâ’nın tam olarak adı, lâkabı ve nisbesi; “Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî”dir. Doğduğunda ailesi tarafından “Muhammed Saîd” ismi verilmiş ancak daha sonra bu isme lâkabı ve nisbesi eklenmiştir.
Ömer ez-Zengânî’nin talebesi Şeyh Hüseyin Basretî, hocası Ömer ez- Zengânî’nin vefatı üzerine taziye için Cizre’ye gelmiştir. Taziye sırasında hocası Ömer ez-Zengânî’nin küçük oğlu Muhammed Saîd’i görmek istediğini bildirmiştir. Bunun üzerine yetim olan Muhammed Saîd, Hüseyin Basretî’nin yanına getirilmiştir. İsmi sadece Muhammed Saîd olan küçük bebeği çok sever ve şöyle der: “Bu benim büyük seydâmın son hatırasıdır, artık ona Seydâ denilsin.” Böylece Muhammed Saîd’e Kürtçede, büyük hoca anlamına gelen “Seydâ” ismi ilave edilmiş ve artık çoğu kişi tarafından “Muhammed Saîd Seydâ” diye çağrılmıştır. Bu isim Muhammed Saîd’e o kadar yakışmıştır ki neredeyse gerçek isminden daha çok “Seydâ” ismi kullanılmıştır.[15]
Bu konuyla ilgili Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî "Tercemetu Lafz-ı Seydâ” başlığıyla kaleme aldığı kısa bir yazıda “Seydâ’" kelimesini bizzat kendisi açıklamakta ve özetle şöyle demektedir: “Bil ki bana 'Seydâ' diyorlar, oysa bırakın Seydâ olmak talebe bile olamam. Seydâ kelimesi şu şekilde ortaya çıkmıştır: “Ya Seyyidî” (Ey Efendim!) hitabının ders sırasında talebeler tarafından çok sık kullanılması neticesinde önce ortasındaki “yâ” harflerinden birisi atılmış; ardından sonundaki mütekellim yâ ’sı elife dönüşmüş, kendinden önceki harfin kesresi yerine fetha konmuş ve başındaki nida “yâ” sı da atılarak en sonunda seydâ elde edilmiştir. Seydâ kelimesi ders verme seviyesinde olan müderris âlimler için kullanılmaktadır. Bu kelime eğitim-öğretim ahlâkı açısından talebenin hocasına olan saygısının bir göstergesidir ve bu durum hocanın hakkıdır. Ancak bu kelime, şeyhlerimden birisinin benim ismim gibi söylemesi neticesinde bu miskinin özel ismi haline geldi. Ben de bu şeyhime hürmeten itiraz etmedim. Oysa önceden babam bana Muhammed Saîd adını koymuştu. ”16]
Şeyh Ömer ez-Zengânî’nin tüm çocukları Cumhuriyet Dönemi’nde “Varol” soyadını almışlardır. Şeyh Muhammed Saîd Seydâ’nın çocukları ve ailesi “Seydâ” ailesi olarak tanındığı için mahkeme kararıyla topluca “Seydâ” soyadını almışlardır.[17]
Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019
-----------------------------
[1] Eskiden Cizre ve çevresine verilen isimdir.
[2] Farkınî, Mektubat, s. 39, 40; Baz, Şeyh Seydâ ve SeydâîKolu, s. 36.
[3] Farkınî, Mektubat, s. 22.
[4] Farkınî, a.g.e. s. 78.
[5] Farkınî, a.g.e. ss. 3, 4, 10.
[6] //haberinkapisi.com/tr/TRkose-vazilari/29259/bir-gonM/-sM/tani-cizre/i-seyh-seyda. (07.11.2016).
[7] Farkınî, Mektubat, ss. 14, 15.
[8] Farkınî, a.g.e. ss. 20, 76.
[9] Farkınî, a.g.e. s. 18.
[10] Farkınî, Mektubat, ss. 22
[11] Farkınî, a.g.e. ss. 11, 12, 23.
[12] Şeyh Reşide ed-Dırşevî İdil Midyat yolu üzerinde bulunan Hoser (Düzova) köyünde yaşamış ve orada medrese ve tasavvufî hizmetler yürütmüştür.
[13] Muhammed Baki Seydâ, “Nakşî HâlidîSeydâî Postnişînleri”, s. 14.
[14] Farkınî, a.g.e. s. 39.
[15] Farkınî, Mektubat, s. 39.
[16] Abdülhakim Yüce, “Cizreli Şeyh Seydâ”, Yeni Ümit Dergisi yıl: 2012 Ocak-şubat-mart, sayı: 95, ss.43, 46.
[17] Farkınî, a.g.e. s. 25.