Edebî yönü kuvvetli olan Şeyh Seydâ’nın, tasavvufî şiirleri, nağmeleri, ilahileri ve mesnevîyi büyük bir zevk ve vecd ile dinlediği de belirtilmiştir. Şeyh Seydâ’nın huzûrunda ilâhi söylenmesinden hoşlandığı özellikle de Hz. Peygamber’i öven Arapça kasîdeleri sevdiği aktarılmıştır. Halifeleri ve âlim zâtlarla beraberken Kur’an dinlemekten de ayrıca mutlu olduğu bildirilmiştir.[1] Arap dilini ve şiirini iyi bildiği ifade edilmiştir. Mektuplarında da Arap dilini kullanmıştır.[2]
Şeyh Seydâ bazı mektuplarında kendisine rüyalarını aktaran talebe ve müridlerinin rüyalarını yorumlamış ve bu konuda ehil olarak kabul edilmiştir. Mektubafında Şeyh Fahreddin Arnâsî’nin üç rüyasına yorum yapmış, Şeyh Muhammed Emin Er başta olmak üzere bazı talebe ve müridlerinin rüya tabirlerinde bulunmuştur.[3] Muhammed Emin Er Şeyh Seydâ’ya intisap etmesini görmüş olduğu iki rüyaya bağlamıştır.[4]
Şeyh Seydâ, bulunduğu coğrafya ve toplumun da gereği olarak günlük hayatta ana dili olan Kürtceyi konuşmuştur. Ancak kaleme aldığı eserlerin ve mektupların çoğunu Arapça olarak yazmıştır. Kürtçe ve Arapça’nın yanında Farsça’yı da bilir. Bununla birlikte Türkçesinin çok zayıf olduğu bilgisi aktarılmıştır.[5] Bu nedenle Türkçe konusunda kendisine tercümanlık yapan kişilerden bahsedilmektedir.[6] Bu kişiler şunlardır:
1- Ubeydullah Efendi
2- Seyyid Abdurrahman Erzen
3- Hacı Vehbi Efendi.
Şeyh Seydâ el-Cezerî’nin Çağdaş Olan Âlim ve Ârif Şahsiyetler İle Münasebeti
Şeyh Seydâ kendi zamanında yaşamış birçok ilim adamı ve tarîkat şeyhi ile irtibat halinde olmuştur. Bunlardan bazılarını aşağıda belirtmeye çalışacağız. Yüzyüze karşılaşmamış ancak manen ya da aracılar vesilesiyle irtibat halinde olduğu âlimlerden bir tanesi Bediüzzaman Saîd Nursî’dir.[7]
Şeyh Seydâ’nın halifelerinden, Şeyh Muhammed Emin Er, İsparta’da bulunan Bediüzzaman’ı ziyarete gitmiştir. Bu ziyarette ona Şeyh Seydâ’dan hilafet aldığını ancak kendisini bu göreve ehil görmediğini belirterek ne yapması gerektiğini sormuştur. Bunun üzerine Bediüzzaman’da; “Ehl-i tarîkat daha ziyâde îmanla alâkadardırlar. Ben Şeyh Seydâ ile iki cihette alâkadarım. Hem selâm ederim hem de tebrik ederim. Sana vermiş olduğu vazifeyi yap. Fakat hediye kabul etme. Hediye hilâf-ı şeriat değildir. Fakat ihlâs yoktur.” [8-9] Diyerek cevap vermiştir.
Şeyh Muhammed Emin Er, Bediüzzaman ile geçen bu diyalog ve selâmı Şeyh Seydâ’ya bir mektupla bildirmiş ve Şeyh Seydâ’dan da şu cevaplar gelmiştir:
“Üstadın selâm ve tebrikini ve ihsânını belirten mektubunuz ulaştı. O üstad ki; fazileti meşhur, kadrî kıymeti büyük, ilmi derin, yüce imâm-ı hümâm ve şeyh olan, vasıfları belirtilen zât-ı kerim’in selâmı, bizim için bayram olur. Allah izzetini, şerefini, yükseklik ve derecesini artırsın. Ziyâdesi olmayan bağışlayıcılığını her iki dünyada da versin, âmin.
Selâmına karşılık; Aleynâ ve aleyke ve aleyhisselâm (bize, sana ve ona selâm olsun) diyerek cevap veririz.
Tebrîke gelince, bu onun faziletidir ve ondan kaynaklanmaktadır. Her iki halde de fazîlet onundur.
“Benim onunla her iki cihetten alâkam var” sözüne gelince; bu hayırlı bir kelimedir. Hoş bir sözdür. Hoş kelime ise sâdıktır. Onun için ikrâm etti. Çok değişik manaları ve ihtimâlleri vardır ki, duyan kişi, dilediği mânâya ve ihtimâle yorsun. Lakin muvafık ve makbul olan, muhâlifi bulunmayan mânâ budur, vesselâm...
“Benim onunla her iki cihetten alâkam var.” sözünden şu miskinin ümidi şudur: O son derece faziletli zâtın bu miskinin hem dünyasına hem de âhiretine duâ etmesi, aynı zâhir ve bâtında nazargâhı olması, gözünün bu miskin üzerinde bulunmasıdır. Allah ona bol mükâfatlar versin, âmin. Yinede en iyisini bilen Allah ’tır.”[12] Sözleriyle karşılık vermiştir.
Şeyh Muhammed Emin Er, Şeyh Seydâ’yı ziyarete bilâhare kendi gittiğinde de bu konu açılır ve bazı müridlerin Bediüzzaman ve Risale-i Nur eserleri ile ilgili sorularına cevaplar verir. Sorulardan bir tanesi Bediüzzaman’ın bazı talebeleri tarafından “mehdi” olarak kabul edilmesinin doğruluğu üzerine olmuştur. Bu soruya Şeyh Seydâ şu cevabı vermiştir: “Hadislerin zâhirine göre Mehdi-i Muntazar değildir. Fakat selefi salihin ulemaları gibi bir âlimdir. Cenâb-ı Hak asrımıza onu göndermiştir. “Bazı firavunların Musa’sıdır.” Biz de sizin gibi imanlılara “Mus” [10-11-12-13-14] gibiyiz. Biz namaz kılmayanlara: “Namaz kılın” içki içenlere: “İçmeyin” deriz. Muhataplarımız mü’mindirler. Bizim vazifemiz böyledir. Onun vazifesi ise öyledir. Herkes vazifesini yapmış olur.”[11] Böylelikle o zamanın tanınmış âlimi Bediüzzaman hakkında, müridlerin aklındaki sorular cevaplarını bulmuştur. Şeyh Seydâ’nın talebelerinden olan Molla Bahaddin Ayyıldız’ın anlattıklarına göre; Adıyaman’dan bir grup insan Bediüzzaman’ı ziyarete gitmiş ve ondan tarîkat dersi istemiştir. Ancak Bediüzzaman Cizre de Şeyh Seydâ adında bir şeyh efendi var, ona gidin ve tarikatına intisap edin diyerek cevap vermiştir.[12]
Şeyh Seydâ ve Bediüzzaman’ın ruhî irtibât ve alâkalarını kuvvetlendiren bir olay da Bediüzzaman’ın vefatıdır. Şeyh Seydâ bir irşad seferine çıktığında âdetlerinin dışında olarak kimseye haber vermeden ve her zamankinden daha çabuk dönmüştür. Şeyh Seydâ’nın yakınında olan Seyyid Ali adında ki zât bunun sebebini sorunca şu cevabı almıştır: “Bediüzzaman’ın ruhunu mevtalar içinde gördüm. Vefat ettiğini anladım. Kendimi tutamadım. Onun için böyle dolaşıp döndüm.”[13] İrşad seferinde Bediüzzaman’ın vefât haberini alan Şeyh Seydâ ve yanındakiler, cemâat hâlinde öğlen namazını eda ettikten sonra, Bediüzzaman’ın gıyabî cenaze namazını kılmışlardır.[14]
Şeyh Seydâ’nın muhabbet ve irtibatının olduğu bir diğer zât da İstanbul Erenköy’de tasavvuf ve tarikat hizmetlerinde bulunan Mahmud Sami Ramazanoğlu’dur. Birbiriyle yüz yüze görüştükleri bilgisine erişemedik. Ancak Şeyh Seydâ’nın oğlu Ömer Faruk Efendi ile yaptığımız mülâkat ve yine bizzat aradaki selam ve mesaj akışını sağlayan kişilerin ifadeleriyle bu iki mutasavvıf arasında sevgi ve muhabbet bağının olduğunu görmekteyiz.
Uzun yıllar Türkiye’nin farklı yerlerinde savcılık yapmış olan Mehmet Temiz, vermiş olduğu bir mülâkatta; Sami Efendi’nin Şeyh Seydâ’ya selam gönderdiğini ve bununla ilgili bir hatırasını da nakletmiştir.[15]
Ömer Faruk Seydâ Efendi, Seyh Seydâ ve Sami Efendi’nin gıyaben tanıştıklarını bildirmiştir. Ayrıca Sami Efendi’ye ait de bir hatıra paylaşmıştır: “Bir kış mevsiminde Sami Efendi, Cizre’ye gitmek isterler ve ihvanlarıyla yola çıkarlar, Mardin’e kadar yolculuk sürer ve Mardin’e geldiklerinde üç kişiyle karşılaşırlar. Bu kişiler; Şeyh Seydâ’nın selâmını iletir, ziyaretlerini kabul ettiklerini ve buradan geri dönmelerinin uygun olacağını bildirirler. Bunun üzerine Sami Efendi ve ihvanları Diyarbakır’a geçerek ziyaretlerini bitirirler. Sami Efendi ihvanlarına bunda bir hayrın olduğunu söyler ve onlardan kalplerine kötü bir düşünce getirmemelerini ister.” Ömer Faruk Efendi de bu olayla ilgili şu yorumda bulunur: “O dönem kış mevsimi olduğu için; yaşanan hava muhalefetleri ve ağır kış şartlarıyla beraber yolların kapanması orada bulunan kişilerin haftalarca belki aylarca geri dönememesine sebep olmaktadır. Sami Efendi’nin oradan ayrılmasından kısa bir süre sonra o bölgenin yolları hep kapanmıştır” diyerek ziyaretin yarıda kesilmesinin hikmeti olarak bu yorumu yapmıştır.[16]
Ülkemizin yetişmiş âlimlerinden biri olan Emin Saraç’ın da Şeyh Seydâ ile şöyle bir hatırası olmuştur: Emin Saraç ve yanındaki arkadaşlarının 1948 yılında Bağdat’a yaptıkları yolculukta uğradıkları güzegâhlardan biri de Cizre olmuştur. Burada bir vesile ile Şeyh Seydâ’nın evinde 3-5 gün kadar konakladıklarını bildirmiş ve kendilerinin hafız olduğunu öğrenen Şeyh Seydâ’nın çok sevindiğini belirtmiştir. Kendileri önünde kurban kestiren Şeyh Seydâ çok izzeti ikramda bulunmuş ve Bağdat’a gidecekleri yol güzergâhını da anlatmıştır. Emin Saraç Şeyh Seydâ ve ihvanının Ehl-i Sünnet üzere kimseler olduğunu bildirmiştir.[17]
Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019
------------------------------
[1] Farkınî, a.g.e. ss. 215, 93.
[2] Baz, a.g.e. s. 63.
[3] Farkınî, a.g.e. ss. 182, 186, 189.
[4] Şeyh Seydâ’yı ziyaret etme ihtiyacı hissederek ona bu rüyaları anlatmış ve onun yorumlarını almıştır. İlk rüyası Hz. Musa’dan aldığı birtakım mesajlar olmuştur. İkinci rüyasında ise bizzat Şeyh Seydâ’nın kendisini görmüştür. Şeyh Seydâ’nın bu rüyalardan ilkine yapmış olduğu yorum; Hz. Musa’nın Muhammed Emin Er’in tarîkat ehliyle beraber olmasına işaret ettiğini belirtmiştir. Daha sonra Şeyh Seydâ “ben seni kardeş olarak kabul ettim” diyerek tarîkatına kabul etmiştir.
[5] Er, a.g.e. s. 128; 01/07/2018 tarihinde Şamandıra İlim ve Sanat Vakfında Ömer Faruk Seydâ ile yapılan mülâkat
[6] Er, a.g.e. s. 112; Farkınî, Mektubat, s. 59.
[7] 01/07/2018 tarihinde Şamandıra İlim ve Sanat Vakfında Ömer Faruk Şeyda ile yapılan mülâkat.
[8] Er, Son Osmanlı Alimi, ss. 127, 128.
[9] Farkınî, Mektubat, s. 159; Er. Son Osmanlı Alimi,
[10] Mus, ustura, saç tıraş eden ve temizleyen araç anlamındadır.
[11] Er, Son Osmanlı Alimi, ss. 129, 130.
[12] İrşad Seydâ, “Şeyh Seydâ el-Cezerî ve Bediüzzaman Said Nursî ile Münasebetleri”, //haberinkapisi.com (10.04.2016)
[13] Er, Son Osmanlı Alimi, s. 135.
[14] Farkınî, Mektubat, s. 112.
[15] Y. Selman Tan, “Sami Efendi’den Hukukçuya Dört Öğüt”, Altınoluk Dergisi, Aralık 2017, sayı:382, s.43.
[16] 01/07/2018 tarihinde Samandıra İlim ve Sanat Vakfında Ömer Faruk Seyda ile yapılan mülâkat.
[17] M. Fatih Kaya- Ömer Faruk Tokat, “Emin Saraç Hocaefendiyle Yakın Geçmişe Dair Mülakat-2”, Rıhle Dergisi, Nisan-Haziran 2010. s. 123-124.