Tasavvuf ilmi, bir nevi ahlâk eğitimidir. Bu eğitimin tasavvuftaki adı da seyr u sülûk olarak kabul edilmiştir. Bu eğitimin başlangıcı “tevbe” sonu da “vuslat” olarak görülmüştür. Bir başka ifadeyle seyr u sülûk, tasavvuf ve tarîkata giren kimsenin bu yoldaki manevî mertebeleri tamamlayıncaya kadar ki almış olduğu eğitim safhalarının tamamına verilen addır. [1]
Seyr u sülûk bir şeyhe/mürşide “intisâb” denilen ve tevbe ile başlayan bir eğitim süreci olarak kabul edilmiştir. Bu eğitim sürecine giren müride “sâlik” adı verilmiştir.
Seyr u sülûk tarîkatlara göre değişik usuller ile yapılabilmektedir. Şeyh Seydâ bir mürşidin gözetiminde sülûke girmeden ihsan derecesinde ibadet edebilmenin mümkün olmadığını bildirmiştir. Ona göre seyr u sülûk yolculuğunda hatmeyi ihmal veya terketmek Allah’a olan seyri geciktirir. [2] Yine o, nefs-i emmâreyi, seyr u sülûk ile Allah’a ulaşmaktaki en büyük engel olarak görmüştür. [3]
Şeyh Seydâ, Nakşibendî Tarîkatı’nda uygulanan seyr u sülûktaki letâifin aslının kalp olduğunu söylemiştir. Ona göre, ruh, sır, hafî ve ahfâ gibi letâifler tafsîlat ve tamamlayıcıdır. [4]
Şeyh Seydâ, sülûka giren sâlikin günlük zikir edinmemesini ya da zikri azaltmasını seyr u sülûktaki ilerlemesini durduracak, hatta geriye götürebilecek bir durum olduğunu belirterek uyarıda bulunmuştur. [5]
Halifelerinden Muhammed Emin Er Serdahli köyünde bulunan dergâhta kaldığını ve burada sülûka (halvet) girdiğini hatıralarında anlatmıştır. Sülûka giren kişiler arasında perdeler olduğunu söylemiştir. Şeyh Seydâ’nın yanında kalan, Ubeydullah adında birisinin kendileriyle ilgilendiğini bildirmiştir. Bir hâl olduğunda onun kanalıyla Şeyh Seydâ’ya bilgi verilir ona göre letâifler değişirmiş. [6] O, kırk gün sülûkta kaldığını ve ardından Şeyh Seydâ’nın istihareleri sonucunda halifelik icâzeti aldığını belirtmiştir. Şeyh Seydâ’nın icâzeti kendi eliyle yazdığını ve cemaatin huzurunda verdiğini aktarmıştır. İcâzet verirken cübbesini çıkarıp kendisine giydirdiğini ve başına bir sarık bağlandığını da anlatmıştır.
Muhammed Emin Er sülûkun (halvet) şartlarından bazılarını şu şekilde ifade etmiştir:
Yemekte hayvansal yağ olmayacak.
Namazın farzı için safa girilecek, namazın sünnetleri sülûka girenlerin kendi yerlerinde edâ edilecek.
Ayak uzatılmayacak, uyku bastırdığında oturarak uyunacak. [7]
Seyr u sülûku tamamlayan müride mürşidi tarafından hilafet izni verilir ve hırka giydirilir. Şeyh Seydâ bu uygulamanın Hz. Peygamber (s.a.v.)’den bu zamana ulaşan bir gelenek olduğunu bildirmiştir. Bu hırkanın amacının Şeyh ile bağı korumak ve hatırda tutmak olduğu aktarılmıştır. [8]
Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019
----------------------------
[1] Yılmaz, Tasavvuf Mes’eleleri, s. 76.
[2] Farkınî, Mektubat, s. 214.
[3] Farkınî, a.g.e. s. 146.
[4] Farkınî, a.g.e. s. 210.
[5] Farkınî, a.g.e. s. 209.
[6] Er, Son Osmanlı Alimi, s. 114.
[7]Er, Son Osmanlı Alimi, ss. 114, 115.
[8] Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s. 99.