Haberin Kapısı

Şeyh Seydâ (KS) El-Cezerî’nin Talebe ve Halifeleri

TASAVVUF

Tarîkatlarda mürşidlerin kaleme aldıkları eserler kadar insan-ı kâmil yetiştirmek sûretiyle bıraktıkları eserlerinde o derece önemli olduğunu düşünmekteyiz. Bu nedenle kendisine hilâfet verdiği kimselerden kısaca bahsetmek istiyoruz.

Nakşibendî Tarîkatı’nın Halidî Seydâî kolunda iki türlü icâzet verilmektedir. Bu icâzetler ilmî icâzet ve tarîkat icâzeti olmak üzere iki çeşittir. Şeyh Seydâ el- Cezerî tasavvuf ve dergâh eğitimine önem vermekle beraber ilmî olarak medrese eğitimine de önem vermiştir. Bu yüzden müridlerine ilmî ve tasavvufî eğitimi beraber vermeye çalışmıştır.[1-2-3]

Şeyh Seydâ ilimde ilk icâzetini meşhur talebeleri Mele [4] Süleyman-i Hoserî ile Mele Ramazan-i Cilekî-i Botî’ye vermiştir. Bu iki talebe Şeyh Seydâ’nın Musul’a hicretinden önce icâzetlerini almış ve daha sonra hicrette Seydâ ailesine refâkat etmişlerdir. Bu iki talebenin icâzetleri Muhammed Nuri ed-Dırşevî’nin huzurunda verilmiş ve hürmeten onun mührüyle mühürlenmiştir.[5] Şeyh Seydâ’nın kendisinden icâzet alan yaklaşık yüz elli talebesi ve yüz kadar halifesi bulunmaktadır. Talebe ve halifelerinin çoğunu Suriye, Irak ve Arabistan gibi memleketlere göndermiştir.[6]

İlim ve Tarîkat İcâzeti Alan Talebeleri

Şeyh Muhammed Beşir Alakamişî (DÜZGÜN)

İlim icâzetini de Şeyh Seydâ’dan almıştır. Bu zât aynı zamanda, dördüncü eşi ve oğlu Muhammed Safvetullah el-Cezerî’nin annesi olan Meryem Hâtun’un babası olması nedeniyle Şeyh Seydâ el-Cezerî’nin de kayınpederi olmaktadır.

Şeyhine aşırı muhabbet ve bağlılığı olan, tarikatın gereklerine titiz bir şekilde riâyet eden örnek bir mürid olmuştur. Şeyhine beslediği sevgi ve muhabbeti de Şeyh Seydâ tarafından karşılıksız kalmamıştır. Şeyh Seydâ bu halifesi için şu ifadelerde bulunmuştur: “Dost dediğin Seyyid Şeyh Muhammed Beşir Alakamişî gibi olmalıdır, zira o hep dostunu dostuna götürür ve dostunu dostuyla dost eder ve ondan dolayı kendisini geride bırakan bir dosttur.” Hatta bu zât, vasiyetinde kendisinin vefatından sonra taziyesinin şeyhine yapılmasını istemiş ve böyle de olmuştur. Şeyh Seydâ, taziye için gelen kalabalığa şöyle demiştir: “Şeyh Muhammed Beşir Alakamişî bize öyle yakındı ki asla benlikte bulunmazdı, hiçbir zaman bir müridin veya intisap edenin yönünü kendine çevirmedi, hep bize çevirdi ve sonuçta bunun en güzel ispatı olarak da taziyesini de bize yönlendirdi ki kendi benliğini asla görmediğini bu fedâkarlığına şâhit kıldı. ” [7]

Beşir Alakamişî, şeyhine o kadar muhabbet ve hürmetle bağlıdır ki, kendi köyüne ara sıra gelmekte olan miskin bir çerçi vardır, bu çerçinin geldiğini ya da geleceğini haber alınca onu köyün girişinde karşılayarak ona izzet ikramda bulunmaktadır. Bu hâlin sebebini soranlara da çerçinin, şeyhi olan Seydâ el- Cezerî’nin köylüsü olduğunu ve oradan geldiğini söylemiştir. [8]

Şeyh Seydâ, bu zâta yazdığı bir mektubun giriş kısmına “Sahriy ve Zahriy” (Kayınpederim ve sırtım) anlamında bir ifadeyle başlamıştır. Bu ifadeden de Şeyh Seydâ’nın yanındaki yeri ve önemi anlaşılmaktadır. [9]

Şeyh Fahreddin el- Arnasî (YILDIZ) 

ilim icâzetini de Şeyh Seydâ’dan almıştır. Aynı zaman da Şeyh Seydâ’nın ilk halifesidir. [10] Şeyh Seydâ’nın ilmine, bilgisine ve verdiği fetvalara çok güvendiği halifelerindendir. Şeyh Seydâ; “Eğer fetvayı Şeyh Fahreddîn verdiyse kendimizde o fetvanın kaynağına bakmamız gerekmez” diyerek ilmine ve bilgisine son derece güvendiğini belirtmiştir. Şeyh Seydâ’nın tüm çocuklarına özel ders vermiştir. Altıncı postnişin Şeyh Muhammed Nurullah Seydâ, yedinci postnişin ve hâlâ görevde bulunan Şeyh Ömer Faruk Seydâ ile Şeyh Bâki Seydâ ilim icâzetini bu zâttan almıştır. [11] Şeyh Seydâ’nın özel işlerini yapan vekîli olmuştur. Nesebi seyyid olup Hz. Hüseyin’e dayanmaktadır. [12]

Şeyh Halil es-Serdifî el-Bicırmanî (AKSOY)

İlim icâzetini de Şeyh Seydâ’dan almıştır. Bu zât Şeyh Seydâ ve ailesine en yakın olan halifelerinden biridir. Şeyh Seydâ’nın en küçük oğlu Abdullah Veli’nin kayınpederi olması ile aynı zamanda Şeyh Seydâ’nın da dünürü olmaktadır. [13]

Şeyh Seydâ el-Cezerî hayatı boyunca bizâtihi hac ve umre ziyaretlerinde bulunamamıştır. Ancak halifesi olan bu zâta, 1966 yılında kendi yerine vekâleten hac farizâsını yaptırmıştır. [14]

Şeyh Muhammed Nurullah El-Cezeri

Şeyh, İmam, Alim ve fazilet kaynağı olan Muhammed Nurullah El-Cezeri, büyük allame, mürşidlerin imamı, takva ehlinin medar-ı iftiharı, saliklerin mürebbii, nur şelalesi Şeyh Muhammed Said Seyda El-Cezeri‘nin oğludur. Hicret-i Nebevi’nin 1368 senesinin Safer ayında İbn Ömer Ceziresinde (şimdiki Mardin’in Cizre kazasında) doğmuştur. Bu belde (Cenab-ı Hakk belalardan muhafaza buyursun) hala faziletli din adamlarının ve büyük alimlerin yetişmesinde tükenmez bir kaynak olmayı devam ettirmektedir. 

Cizre’nin yetiştirdiklerinden bazıları da İbnü’l Esir’in üç oğlu, Ebu’l İzz, tecvidde kurraların ve şeyhlerin şeyhi olan Muhammed İbnü’l Cezeri,  muhterem pederinin dayıları ve kardeşleri ki, her biri ilimde zamanın yegane şahsiyeti idi. Ayrıca sağlığında uzun müddet mülaki olmak şerefine nail olduğumuz Şeyh Seydâ işaret etmek bize kafidir. Halk, üzerine adeta üşüşür, ziyaretçiler ve müridler en uzak bölgelerden gelirdi. Nitekim şairin şu beyti haline pek uygun düşmektedir.Muhammed Nurullah dinî ilimleri babasından, babasının talebesi Fahreddin Arnâsî (Yıldız) ve Abdurrahman Erzen gibi medrese hocalarından öğrendi. Nakşibendî-Hâlidî hilâfetini babasından, medrese icâzetini Fahreddin Arnâsî’den aldı. Babasının 1968’de vefatından sonra henüz yirmi yaşında iken Cizre’deki medrese ve tekkenin başına geçti. Kendisi de babası gibi kışları Cizre’de, yazları Serdahl (Bağlarbaşı) köyündeki medrese ve tekkede ilim ve irşad faaliyetlerine devam etti. Yaklaşık kırk kişiye medrese icâzeti, Suriyeli Seyyid Ma‘rûf, İsmetullah Beşîrî, Muhammed Düzgün ve kendisinden sonra postnişin olan kardeşi Ömer Faruk Seyda’nın da aralarında bulunduğu dokuz kişiye hilâfet verdi. 12 Mayıs 1985 tarihinde Nusaybin-Kızıltepe yolunda geçirdiği trafik kazası sonucu vefat etmiştir, mezarı Cizre’de babasının kabrinin de bulunduğu aile mezarlığındadır.

Şeyh Muhammed Beşir Halilî (ATAÇ)

İlim icâzetini de Şeyh Seydâ’dan almıştır. Aynı zamanda Şeyh Seydâ’dan Rufâîyye Tarikatı’ndanda hilâfet almıştır. Babası Molla Abdulhakim-i Halilî de Şeyh Seydâ’nın ilim icâzeti verdiği kişilerden biri olmuştur. [15]

Şeyh Musa el-Gundukî el-Umerî (ATAN)

Şeyh Seydâ el-Cezerî’den Kâdirî Tarîkatı’na da intisaplı olup ortanca oğlu Muhammed Bâki’nin kayınpederidir. [16]

Şeyh Muhammed Emin Çermukî (ER)

Doğu ve Güneydoğu’da birçok âlimden ders okumuş ve ardından Suriye’de Şeyh Ahmed el-Haznevî ve talebesi Molla Abdürrezzak Efendi’nin yanında ilim tahsil etmiştir. Bu sırada Ahmed Haznevî’ye intisap etmiştir. Şeyhinin vefatından sonra Türkiye’ye dönerek Norşin’de ilim tahsiline devam etmiştir. [17] Peş peşe gördüğü iki rüya üzerine Şeyh Seydâ’yı ziyaret etme kararı almış ve ona rüyasını anlatmıştır. Şeyh Seydâ rüyanın tâbiri olarak; tarîkat ehliyle beraber olmasını belirtmiş ve “Ben seni kardeş olarak kabul ettim, sensiz cennete girmeyeceğim.” demiştir. [18] Bunun üzerine Muhammed Emin Er, Şeyh Seydâ’ya intisap etmiştir. Bediüzzaman ile Şeyh Seydâ arasında da iletişim ve selamlaşmayı sağlamıştır. [19]

Şeyh Abdussamed Ca’di-î Diyarbekrî el-Amedî

Şeyh Seydâ’nın ikinci halifesi olarak bilinmektedir. [20]

Seyyid Şeyh Hasen Şeyhhasenî 

Şeyh Kutbeddin Kurukî Batmanî

Seyyid Şeyh Yûsuf Verzıki

Şeyh Cemil el-Antakî ed- Dânışmânî

Şeyh Muhammed Ali es-Samandağı el-Antakî

Şeyh Ali Fındıkî (ERZEN)

Şeyh Abdulhamid Urfevî

Şeyh Yusuf-î Kefsurî (ÖZ)

Şeyh Fahreddin Hıdırilyasî (YÜKSEL)

Şeyh Muhammed Mehdi Hıdırilyasî (YÜKSEL)

Şeyh Ali Bakustanî

Şeyh Abdullah Fırfelî

Şeyh Mustafa Derêcî

Şeyh İbrahim Karsî (GÜNEŞ),

Şeyh Seydâ’nın oğlu ve yedinci postnişin Şeyh Ömer Faruk el-Cezerî’nin kayınpederidir.

Şeyh Süleyman Bespinî (CİRO)

Cezbeye girerek kendinden geçen ve lisan-ı hal diliyle konuşan tek halife olarak bilinmektedir.

Şeyh Abdurrahim Bismilî

Şeyh Muhammed Üveys Derikî (EKİNCİ)

Şeyh Muhammed Şerif Surucî (GENÇ)

Şeyh Tahir Karsî

Şeyh Mustafa Doğubeyazıdî (TANRIVERDİ)

Şeyh Fahreddîn Diyarbekri

Şeyh Muhammed Mehdî Diyarbekri

Seyyid Şeyh İhsân Melekendî

Şeyh Muhammed Nuri Doğubeyazıdî (TANRIVERDİ)

Seyyid Şeyh Hasan (KİNO)

Şeyh Seydâ’nın medrese (ilim) icâzeti almayan tek halifesidir. Medresede okuduğu ancak icâzet almadığı belirtilmiştir. Seyyid nesep olması ve çevrede büyük ilgi ve hürmet görmesinden dolayı hilâfet verildiği düşünülmektedir. [21]

Şeyh Ma’ruf Gercûşî Batmanî

Şeyh Muhammed Derecî (ÖZÇELİK)

Şeyh Cemil el-Antakî

Şeyh Zübeyir Gıtteyi (METE)

Seyyid Şeyh İhsan Bulanığî (YUCA)

Şeyh Muhammed Salih el-Cevvâdî

Şeyh Seydâ el-Cezerî’den ilmî ve tasavvufî icâzetini almakla beraber, Şeyh Seydâ el-Cezerî ve altıncı postnişin olan oğlu Şeyh Muhammed Nurullah’a kıraat, musafaha ve kendisinde bulunan sâir icâzetlerin yetkilerini icâzet olarak da vermiştir. [22]

Sadece İlim İcâzeti Alan Talebeleri

Şeyh Seydâ el-Cezerî’nin sadece medrese eğitiminde talebesi olarak ilim icâzetini almış çok sayıda kişi olduğu için hepsinin adı bilinmemektedir. [23] Bu talebelerden bir kısmının adını belirterek tanıtmaya çalışacağız.

Molla Ramazan-i Boti-i Celekî

Şeyh Seydâ’nın ilk ilim icazeti verdiği talebelerinden biridir. Suriye’ye hicret ettiklerinde Seydâ ailesine eşlik eden ve aileye yakın kişilerden biri olarak bilinmektedir. Türkiye’ye döndükten sonra 1933 yılında ailesiyle birlikte Suriye’ye göç etmiştir. Aynı zamanda Suriye’de yetişen ünlü âlimlerden Prof. Dr. Muhammed Said Ramazan el-Bûtî’nin babasıdır. Bu meşhur âlimin adını, kendi adıyla aynı adı veren babasının hocası Şeyh Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî olmuştur. [24]

Molla Süleyman-i Hoserî (BAYAR)

Şeyh Seydâ’nın ilk ilim icâzeti verdiği talebelerindendir. Şeyh Seydâ el-Cezerî’nin cenazesini yıkama ve kefenleme işlemleri bu talebesi tarafından yapılmıştır. [25]

Şeyh Salih el-Hüseynî

Şeyh Hüseyin Basretî’nin Musul’da vefat eden oğludur. [26]

Molla Abdurrahman Pervari

Molla Muhammed Emin Aslan

Molla Yusuf  Zınarıhi

Molla Tahir el-İdili

Seyyid Molla Abdulvehhab-i Derisbinî (ERİN)

Molla Abdurrahmanî Cezerî Hendekî (AKSOY)

Molla Abdurrahmanî Gundukî (ALKIŞ)

Molla Masumî Batmanî Kurukî (YILDIZ)

Şeyh Seydâ el-Cezerî’nin medresedeki en son icâzet verdiği talebesi olmuştur. İcâzet tarihi H. 1385/18 Rebiülevvel, M. 17 Temmuz 1965’dir. [27]

Molla Ahmedî Hazruyî (BİLİCİ)

Ergani eski müftüsüdür. [28]

Seyyid Molla Abdülaziz Gundıkî (TURAN)

Molla Sadullah-i Basiskî (TANRIVERDİ)

Molla Abdurrahman-i Hesherî-yi (AKDAĞ)

Molla Ali-yi Zercelî (BOZYİĞİT)

Molla Ahmed-i Zınarihî (NAS)

Molla Tahir-i Mıjijuki-i Hespıstî (GÜL)

Seyyid Molla İbrahim Arabanî (GÜLEÇ)

Bu zât Şeyh Seydâ’nın oğlu 6. postnişin Şeyh Muhammed Nurullah ile beraber 12 Mayıs 1985 tarihinde geçirmiş oldukları trafik kazasında vefat etmiştir. [29]

Birinci Molla Abdülhakîm-i Halilî (ATAÇ)

Molla Abbas-i Stavrî-i Şurî (ÖNCÜ)

Kadınların Bîâtları ve İcâzetleri

Şeyh Seydâ’nın kadınlar arasında da müntesipleri olmuştur. Kadınlardan bîâtı yalnızca sözlü olarak almıştır. Kadınların eğitimlerini de hanımına bırakmıştır. [30] İrşad seferlerine çıktığında kadınlardan oluşan cemaatlere de vaaz etmiştir. Bu vaazlarda kadınların bulunduğu odaya gelince başını ve yüzünü bir örtü ile kapattığı ve sırtını kadınlara dönerek vaaz ettiği belirtilmiştir. Bu vaazların çoğunu hanımı yapmıştır; ancak zaman zaman Şeyh Seydâ’da bu şekilde vaaz etmiştir. [31]

Kadınlara tarîkat dersi verme konusunda İmam-ı Rabbânî’ye sorulan bir soruya şu cevabı vermiştir: “Tarîkat dersi isteyen hanımlar mahrem iseler, bir engel yoktur. Onlara tarîkat verebilirsin. Yabancı iseler, perde gerisinde otururlar ve öyle tarîkat dersi verirsin.” [32]

Hanımlarından biri olan Mıryema Hâtun ile ilgili Şeyh Seydâ’nın talebelerinden ve aynı zamanda Şeyh Muhammed Nurullah el-Cezerî’den hem ilmî hem de tasavvuf! icâzet almış, Silopi’de ikamet eden Şeyh İsmetullah Efendi’den şu ifadeler nakledilmiştir: “Bir gün Şeyh Seydâ’nın kütüphanesinde bir araştırma yapıyordum. Bir kitap arasında Şeyh Seydâ’nın milâdi 1930’larda vefat eden Şeyh Mıryema ismindeki hanımına verdiği ilim ve tasavvuf icâzetlerine rastlayıp okudum ancak her nedense bu bilgiyi kimse ile de paylaşmadım ve bir daha da o belgelere rastlayamadım.” [33] Bu rivayetten Şeyh Seydâ’nın sadece erkeklere değil hanımlarından birisine de ilim ve tasavvuf icâzeti verdiği ve onun da kadınlar arasında bu görevi yürüttüğü anlaşılmaktadır.

Talebelerine Uyarı ve Tavsiyeleri

Şeyh Seydâ halifesi Molla Ramazan el-Bûtî’ye yazmış olduğu bir mektubunda uyarı ve tavsiyelerinin amacını şu şekilde açıklamıştır: “Miskînden bir şey sâdır olduysa, sadece uyarmak ve atıfta bulunmaktan ibarettir. Yoksa azarlayacak, zorluklar çıkartacak cinsten değildir. Benim ve efendimin misâli, elbisesi pâk, kalbi muttaki olan bir kişinin maddi veya manevî bir necâsetin yanından geçerken herhangi birisinin delâleti veya kendi duyuları ile bu necâsetin farkına varmaması halinde bir uyarıcının; bu muttaki ve pâk zâta: “Ey efendim! Ey nefsi pâk olan zât! Bu fikir ve necasetten sana bir şey bulaşmasın. ” demesi gibidir. Yoksa, sizin gibi edep sahibi ve hayırseverlere edep öğretmek ve azarlamak nerede, ben nerede!” [31-32-33] ifadeleriyle hem gönül alarak hem de tevâzu göstererek talebe ve müridlerini uyarmış ve irşad etmiştir. [34]

Yazmış olduğu mektuplarında, sabır, vefâ ve tevâzu konularında hassas olduğu görülmektedir. Sabredip, sabra teşvik edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Kulpların en sağlamı olan takvaya yapışmayı tavsiye etmiştir. Her Müslümana gerekli olan vefâ ahlâkına sahip olmayı tavsiye etmiş ancak vefânın zamanımızda yok denecek kadar az olduğu fikrini aktarmıştır.[34-35]

Kendisi takvâya önem verdiği gibi müridlerinin de önem vermesini istemiştir. Müridlerine; Hz. Peygamberin, “Şüpheliyi bırak, şüphesiz olana bak" [35] hadisini hatırlatarak her konuda takvayı elden bırakmamayı tavsiye etmiştir. Takvâ sahibi olmanın önemli yollarından birinin de zikir ehli olmaktan geçtiğini belirtmiştir. [36] Ancak müridlerine zikir ehli olurken mesleklerinden ve ilim tahsillerinden geri kalmamaları ve uzaklaşmamaları tavsiyesinde bulunmuştur. Zikir ehlinin, mesleğini takvâ sahibi biri olarak devam ettirmesini uygun görmüştür. [37]

Yiyecek ve içeceklere dikkat edilmesinin de altını çizmiştir. Çünkü “O her şeyin başıdır.” diyerek alınan gıdaların helal ve temiz olmasının önemini belirtmiştir. Kendisinin de haramdan kaçar gibi şüpheli şeylerden kaçındığı bildirilmiştir. [38]

Önem verdiği ve bizzat üzerinde durduğu hususlardan biri de tevâzu meselesidir. Hasta, miskin ve fakir kimselerden uzaklaşmamayı bilâkis onlara yardımcı olmayı ve onlarla birlikteliği tavsiye etmiştir. Bir kişinin müslüman kardeşine karşı ilminin azlığı ve aklının kıtlığı hususunda ithamda bulunmamasını istemiştir. Velevki böyle bir ithamda bulunduysa da "Ey aklı Allah’ın işlerine ermeyen" cümlesine niyet etmesini tavsiye etmiştir. Çünkü akılların tümünün Allah’ın hükümlerine, işlerine ermekte yetersiz kalacağını bildirmiştir. [39]

Sohbetlerinde sıklıkla birlik, beraberlik ve kardeşliğin önemine değinmiştir. Oğlu Şeyh Muhammed Nurullah’a yazdığı bir mektupta ittifak ve ittihadı emretmiş ve bunun önemini anlatmıştır. Bu birlik ve beraberliğin sadece aile ve dergâhta değil bütün vatan toprağında olması gerektiğini bildirmiştir. [40]

Üzerinde durduğu başka bir konu da ölümü hatırdan çıkarmamaktır. Sadece dil ile ölümü anmanın, sık sık ölümden bahsetmenin fayda vermeyeceğini belirtmiştir. Asıl fayda verenin ölümü kalben hatırlayıp ona göre hareket etmek olduğunu bildirmiştir. [41] Bununla ilgili Hazreti Peygamberin (s.a.v.)’in şu hadisini hatırlatmıştır: “Lezzetleri yok eden ölümü sık sık hatırlayınız.” [42]

Şeyh Seydâ, boş söz ve boş fiilden sakınmak gerektiğini de sık sık hatırlatmıştır. Çok sözün kalbi öldürdüğünü ve zikrin kalbe yerleşmesine engel olduğunu belirtmiştir. [43] Yine o, sâdık müridlerine resmi görevde bulunmamalarını tavsiye etmiş ve “Maaş muttakî insanlara haramdır.” [40-41-42-43-44-45] diyerek bu konudaki fikrini beyân etmiştir. [45] Şeyh Seydâ’nın bu fikri helâl rızıka karşı dikkatli ve titiz olduğunu göstermiştir.

Fatih Musa ELMALI ERZİNCAN ÜNİVERSİTESİ 2019

------------------------------

  [1] Buhârî, Cihâd, 74, Deavât, 35, 40; Ebû Dâvud, Vitr, 32; Tirmizî, Deavât, 70; Nesâî, İstiâze, 7,8,45.

  [2] Farkınî, Mektubat, s. 155.

  [3]Farkınî, Mektubat, s. 161, 162.

  [4] Mele, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunda gayri resmi olarak imamlık görevi yapan çoğunlukla Kürt din âlimi. Molla sözcüğü ile akraba olan mele isminin mele veya mala şeklinde telaffuzlarına da rastlanır.

  [5] Farkınî, Mektubat, ss. 42, 56.

  [6] Er, Son Osmanlı Alimi, s. 107.

  [7] Farkınî, a.g.e. s. 49.

  [8] Farkınî, a.g.e. ss. 49, 50.

  [9] Farkınî, Mektubat, s. 47.

[10] Farkınî, a.g.e. s. 93.

[11] Farkınî, a.g.e. s. 50; Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s.

[12] Farkınî, a.g.e. s. 91.

[13] Farkınî, a.g.e. s. 50.

[14] Farkınî, a.g.e. s. 51; 01/07/2018 tarihinde Samandıra İlim ve Sanat Vakfında Ömer Faruk Seyda ile yapılan mülâkat.

[15] Farkınî, a.g.e. s. 51.

[16] Farkınî, Mektubat, s. 51.

[17] Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s. 51.

[18] Er, Son Osmanlı Alimi, s. 112.

[19] Er, a.g.e. ss.127, 130.

[20] Farkınî, Mektubat, s. 93.

[21] Baz, Şeyh Seydâ veSeydâîKolu, s. 193.

[22] Farkınî, Mektubat, ss. 52, 53.

[23] Farkınî, Mektubat, s.

[24] Farkınî, a.g.e. s. 42.

[25] Farkınî, a.g.e. s. 42, 56.

[26] Farkınî, a.g.e. s. 56.

[27] Farkınî, a.g.e. s. 57.

[28] Farkınî, Mektubat, s. 57.

[29] Farkınî, a.g.e. s. 57.

[30] Farkınî, a.g.e. s. 209.

[31] Baz, Şeyh Seydâ ve Seydâî Kolu, s. 66.

[32] Muhammed B. Abdullah el-Hânî, Behcetü ’s Seniyye, çev: Siraceddin Öntüer, İstanbul 2012, s.172.

[33] Farkınî, Mektubat, s. 41.

[34] Farkınî, a.g.e. s. 170.

[35] Farkınî, Mektubat, ss. 132, 133, 138,

[36] Tirmizî, Kıyâmet, 60.

[37] Farkınî, a.g.e. s. 217, 209.

[38] Farkınî, a.g.e. s. 213.

[39] Farkınî, a.g.e. s. 212.

[40] Farkınî, a.g.e. s. 213, 149.

[41] Farkınî, a.g.e. s. 225 Farkınî, Mektubat

[42] Tirmizî, Zühd, 4.

[43] Farkınî, a.g.e. s

[44] Takvâ sahibi 

[45] Farkınî, a.g.e. s. 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.